Mutluluk üzerine birçok kitap yazılıp, birçok şarkı söylenip, birçok dizi ve film çekildi. Sonu mutlu biten eserleri herkes çok severdi. Örneğin ben, yıllar önce sorsanız, sonu mutsuz biten bir aşk filmini izlediğimde, zamanımı boşa harcadığımı düşünürdüm. Veya sonu istediğim gibi bitmeyen bir kitabı okuduğumda, o kitabın tek bir satırını bile görmek istemezdim. Şimdi 24 yaşındayım. Geçtiğimiz gün bir kitapçıda, kendime yeni dünyalar ararken şunu fark ettim; artık sonu kötü biten bir şeyi okumaktan, izlemekten keyif alıyorum. Çünkü bu hayatta birçok şey yaşadım, birçok insan tanıdım, birçoğunu hayatımdan çıkardım. Artık büyümek zorundaydım. Ve artık bir hikayenin sonundan korkmamalıydım. Kitapçıda biraz daha dolaşırken, düşündüğüm bir diğer konu ise, ne kadar kolay kitap seçtiğimdi. Her ne zaman bir arkadaşımla kitapçıda dolaşsam, onlar genellikle ince eleyip sık dokuyarak, tek bir kitap seçip alıyordu. Ben ise genellikle klasiklere yönelip, adını duyduğum, daha önce bir kitabını okuduğum yazarların bulunduğu rafların önünde dolaşarak, gözüme kestirdiğim birkaç kitabı birden kucaklıyor, onları daha okumadan, daha raftan yeni almışken, sanki ruhuma iyi gelmiş gibi sarıp sarmalıyordum. Sonra bu konu üzerine biraz düşündüm. Neden seçici davranmıyor, direkt kitabın ismiyle veya ilk paragraftaki birkaç sözcükle o kitabı hemen sahipleniyordum? Düşüne düşüne sanırım cevaba biraz yaklaştım. Uzun yıllardır birçok insanı hayatına almış, üzülmüş ve yeniden yalnızlığında kendine gelmiş bir insan olarak, kitaplardaki, özellikle klasik romanlardaki karakterler, adeta benim birer dostum, sırdaşım ve arkadaşım oluyordu. Bir kitabı okurken herkesin yaptığı gibi zihnimde o karaktere bir vücut verip, oluşturduğum dünyanın içinde onları birer oyuncak bebek gibi oynatıyordum. Bu da aslında, en yakınlarımın olmadığı, tamamen okul ve kariyer adına yalnız başıma yaşadığım koskoca şehirde, yanımda birçok arkadaşım olduğunu anımsatıyor, yalnızlık hissime kısa süreli bir bertaraf sağlıyordu. Bu da aslında kısa süreli de olsa bir iç huzuru, mutluluğu yaşamama vesile oluyordu. Kitapları çok kolay seçmemin bir diğer sebebi de, meslek hayatımda karşılaştığım, tanıştığım birçok arkadaşımla sohbet ederken veya bir haber konusu üzerine konuşurken, özellikle bazı kategorilerde eksik olduğumu hissetmemden kaynaklanıyordu. Siyaset, ekonomi, bilim.. Bu konularda heybemde birikenlerin oldukça sayılı olduğunu gördüğüm için kendime biraz kızmış, bu eksiği kapatmak zorunda hissetmiştim. Bu yüzden de heybemdeki bilgiyi artırmak için kitap seçerken pek de seçici olamıyordum. Bunun olumlu olduğu kadar olumsuz yanları da vardı elbette ama, bir kitabın verdiği huzur tüm olumsuzlukları görmezden gelmeme yetiyordu.

Bu yazıda anlatmak istediğim – veya kendime söylemek istediğim şey- bazı şeylerin zor olmasına gerek yoktur. Bazen bir filmi izlerken üzülür, bazen bir kitabı okurken mutlu olabilir, hüzünlü bir şarkı dinlerken ardından gelen hareketli bir şarkıyla modunu değiştirebilirsin. Unutma her şey insan için, büyük aşklar da, büyük kayıplar da, ruhsal dengesizlik de, kendini geliştirme hırsı da. Ve insan yalnızlıkla mutsuz da olabilir mutlu da. Her şey insan için…