İstiklal Savaşı’nın kazanılması sonucu kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, genç bir devlettir. Atatürk’ün vefat etmesi ile Atatürk’ün yerine ikinci Cumhurbaşkanı olarak İsmet İnönü geçmiştir. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu dönemde 2.Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla Türkiye Cumhuriyeti zor günler geçirmeye başlamış…

ABD ile Osmanlı Devleti’nin ilişkileri, 1.Dünya Savaşı’nda gerginleşmeye başladı. ABD’nin Almanya’ya 6 Nisan 1917’de savaş ilan etmesi ile ilişkiler kesildi. Osmanlı Devleti ortadan kalktıktan sonra devam  eden süreçte, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile ABD arasında ilişkiler hareketli değildi. 2. Dünya Savaşı’nın başlaması ile Türkiye tarafsız bir politika takip etti, ancak Amerika, savaşa girmesi için Türk Hükümeti’ne baskı yapıyordu.

23 Şubat 1945 tarihinde, Amerika Japonya’ya savaş ilan etti. 2. Dünya Savaşı’ndan büyük bir zaferle çıkan Amerikan Hükümeti ile Türkiye’nin ilişkileri yakınlaşmaya başladı. 17 Aralık 1925’te SSCB ile imzalanan yirmi yıl süreli Dostluk ve Tarafsızlık Anlaşması’nın süresi 7 Kasım 1945’te bitiyordu. Sovyetler Birliği, anlaşmanın yenilenmesi karşılığında bir takım şartlar ileri sürmüştü. Bu şartları Türkiye’nin kabul etmesi mümkün değildi. Türk Hükümeti İngiltere’den yardım talep etti. Kısaca konuya gelelim, ABD ile ilişkilerin başlangıcı bu durumdan kaynaklandı.

14 Mayıs 1950’de yapılan genel seçimle 27 yıllık Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı sona erdi. Amerikan Koleji’nden mezun olan Adnan Menderes 1. Demokrat Parti Hükümeti’ni kurdu. Bu yıllarda Amerika ile ilişkiler arttı. Marshall yardımı planı sonucu Türkiye’ye önemli desteklerde bulunan Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkiler yoğunlaştı. Bugünkü İstanbul Kanal Projesi de Amerikan Hükümeti tarafından Menderes Hükümetine sunulmuştu SSCB’ye karşı. Bu dönemde ABD’nin Türkiye üzerindeki tarım politikaları da başlıyor. ABD Marshall Yardımı Planı çerçevesinde okullarda süt tozu dağıtarak öğrencilerin süt içmesini sağlıyor. O dönem Türkiye’de hayvancılık çok iyi bir durumdaydı, et ve süt bol ve ucuzdu, dışarıya buğday satan bir ülkeydik.

1960 İhtilali ile ABD’den biraz uzaklaştık, daha sonraki hükümetlerle Amerika’ya yanaştık, Türkiye’nin tam olarak yanında idi ABD. Ancak, Türkiye’deki genç nesil neredeyse Amerika’yı istemiyordu. 68 Kuşağı dediğimiz bir nesil yetişti. Bu dönem 6. Filo ülkemizi ziyaret ediyor, askerleri eğlendiriyorduk, pavyonlar neredeyse 24 saat açık kalıyordu o dönemlerde. Deniz Gezmiş’ler, Mahir Çayan’lar yetişmişlerdi o dönemlerde, bu gençler Amerika karşıtı idiler. Amerika karşıtı olmaları nedeni ile de idam edildiler… 1980 yılında Kenan Evren’in darbe yaparak hükümeti devirmesinden sonra Özal’la birlikte ABD ile bağlar daha da yoğunlaştı. O dönemde Rusya’da parçalanma yaşanmaya başlanmıştı. Özal Hükümeti ise Türkiye’yi eyaletlere bölmek istiyordu ama başaramadı, ömrü yetmedi!

 Türkiye bir tarım ülkesi, hayvancılığımız çok iyi idi, tütün eken bir millettik. Tarımsal üretimde tütün, en büyük ihraç kalemlerimizden birisi idi. Ama önce tütün ekimi kısıtlanarak tarım politikalarında gerileme başlatıldı. Ayrıca son yıllarda izlenen yanlış tarım politikaları nedeniyle kalitesiyle dünya sıralamasında ilk sıralarda olan Türk pamuk tarımındaki gerileme sonucu pamuk üretimi de çok büyük darbe aldı ve üretimde büyük gerileme yaşandı. İktidara gelen hükümetler çiftçiyi teşvik etmek yerine çiftçiye zorluk çıkardılar. İhracatımız azaldı, ithalatımız arttı, üretmeden tüketmeye, lükse alıştık, yurt dışından hayvan ithal etmeye başladık, dış ülkelere bağımlılığımız daha da arttı.

Ve sonunda şu soru aklımıza gelmeye başladı. Amerika Türkiye’ye iyilik mi yaptı yoksa Türkiye’yi kendisinin bir eyaleti durumuna mı getirdi? Amerika Birleşik Devletleri, son zamanlarda Rusya’ya karşı Türkiye’ye yaptıramadıklarını Ukrayna Hükümeti’ne yaptırmaya çalışıyor. Ukrayna’ya silah ve para yardımı yaparak, bitmesi gereken bir savaşı daha da körüklüyor. 

Şimdi Amerika zamanı mı diyelim, yoksa bu devri bitirelim mi?