Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre suça sürüklenen çocukların karıştığı olay sayısı, 2010'dan 2024'e kadar 83 bin 393'ten 178 bin 834'e çıktı. 2012'de 100 bin 831 olan suça sürüklenen çocuk sayısındaki artış, koronavirüs salgınının hakim olduğu 2020 yılına kadar sürdü. 2019'da 168 bin 250 olan sayı 2020'de 114 bine kadar geriledi. 2021'de 133 bin çocuk suça sürüklenirken, bu sayı yüzde 56 artışla 2022'de 207 bine ulaştı. Güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocukların karıştığı olay sayısı 2023 yılında 537 bin 583 oldu.
Gençlerdeki suç işleme nedenlerini değerlendiren Psikolog Esra Yüce, toplumda adalet duygusunun zayıflaması, gençlerin suç davranışlarını normalleştirmesine, çetelerin sunduğu bir ‘aile’ hissine yönelmelerine neden olabilir. Suç ve şiddeti normalleştiren içerikler, gençler üzerinde güçlü bir iz bırakabilir ve bu tür davranışları cazip hale getirebilir. Bu nedenle, etkili bir ceza sistemi, suçu azaltma ve toplumsal adaleti sağlama açısından kritik öneme sahip” dedi.
Aidiyet hissi
Gençlerde ve çocuklarda çete ve mafya kültürüne özenme, uyuşturucu kullanımı ve şiddet eğiliminin, karmaşık psikolojik dinamiklerin bir sonucu olduğunu aktaran Yüce, “Öncelikle, bu yaş grubundaki bireyler kimlik arayışı içindedir ve kendilerini farklı gruplar içinde tanımlama çabası içindedir. Çeteler, güçlü bir aidiyet hissi sunarak gençlerin bu arayışına hitap edebilir. Duygusal düzenleme açısından bakıldığında, zorlayıcı duygularla başa çıkmakta zorluk çeken gençler, uyuşturucu veya şiddet gibi davranışlara yönelebilir. Bu tür davranışlar, geçici bir rahatlama sağlasa da uzun vadede ciddi sorunlara yol açabilir. Gelişim döneminde şiddete tanık olan veya maruz kalan çocukların yetişkinlik döneminde şiddet uygulayan bireyler olma olasılığı çok daha yüksek. Aile dinamikleri de önemli bir rol oynar; aile içindeki ihmal veya şiddet, gençlerin sağlıklı ilişki kurma becerilerini zayıflatabilir. Bu durum, çetelerin sunduğu bir ‘aile’ hissine yönelmelerine yol açabilir” diye konuştu.
‘Aktiviteler yapılmalı’
Yoksul bölgelerde yaşayan gençlerin suça yönelmesini engellemek için bütüncül bir yaklaşım benimsemenin önemli olduğunu belirten Yüce, “Öncelikle, yaratıcı projeler; sanat, müzik atölyeleri ile gençlerin kendilerini ifade etmeleri sağlanmalı. Olumlu rol modellerin yer aldığı mentorluk programları, gençlerin alternatif yaşam yollarını keşfetmelerine yardımcı olabilir. Aile destek programları, ebeveynlerin iletişim ve sorun çözme becerilerini geliştirmelerine yönelik olmalıdır. Topluluk etkinlikleri, sosyal bağlılığı artırarak aidiyet duygusunu pekiştirir. Ayrıca, spor ligleri gibi grup aktiviteleri, olumlu ilişkiler kurmalarını destekler. Son olarak, psikolojik destek hizmetlerine erişimin artırılması önemli” ifadelerini kullandı.
Korunma içgüdüsü
Artan cinayet ve şiddet vakalarının, gençler üzerinde derin psikolojik etkiler yaratarak bazılarını suça yönlendirebileceğini dile getiren Yüce, “Medyada bu olayların normalleşmesi, gençlerin şiddeti çözüm olarak görmesine yol açabilir. Güvensizlik hissi, gençlerin kendilerini koruma içgüdüsüyle şiddet içeren gruplara katılmalarını teşvik edebilir. Ayrıca, korku, öfke, kaygı gibi yoğun duygular yönetilemediğinde riskli davranışlara yol açabilir. Bu durumun önlenmesi için psikolojik destek ve eğitim programları sağlamak, gençlerin sağlıklı duygusal düzenleme becerileri geliştirmelerine yardımcı olur. Böylece, artan şiddet olaylarının olumsuz etkilerini azaltmak mümkün olur” sözlerine yer verdi.
‘Grupsal cezalandırma’
Suça sürüklenen çocukların genellikle göçmen, sığınmacı veya alt sosyoekonomik gruplardan geldiğini ve toplumda dışlanmış işlerde çalıştığını dile getiren Yüce, “Bu durum, toplumsal algının bireysel cezalandırmadan grupların cezalandırılmasına yönelmesine yol açıyor. Ötekileştirme sonucunda, bu gruplar toplumdan daha da dışlanmakta ve ‘suçun gerçekleşmeden önlenmesi’ yönünde göstermelik çabalar sergileniyor. Basit kanun ihlallerinde çocukların ceza sistemine dahil edilmesi, onların toplumsal dışlanmasına ve suçlu etiketiyle yaftalanmasına yol açabilir. Bu durum, çocukların gelişimleri üzerinde olumsuz etkilere neden olabilir. Bu nedenle, önleyici ve rehabilitasyon odaklı sistemlerin devreye sokulması son derece önemlidir. Çocukların ceza adaleti sistemine girmeden önce, destekleyici ve eğitici yaklaşımlarla sorunların çözülmesi, onların sağlıklı bir şekilde topluma entegrasyonunu sağlayabilir” sözlerine yer verdi.
‘Cezaların yetersizliği teşvik ediyor’
Ülkede verilen cezaların yetersizliği, gençlerin suça yönelme riskini artırabildiğini aktaran Yüce, “Cezaların etkili uygulanmaması, gençlerin suça yönelik davranışları daha az riskli görmesine yol açar. Genç bireyler, risk alma eğiliminde oldukları bir dönemdedir ve ceza sisteminin etkinliğinin sorgulanması, suça yönelme motivasyonlarını artırabilir. Ayrıca, toplumda adalet duygusunun zayıflaması, gençlerin suç davranışlarını normalleştirmesine neden olabilir. Bu nedenle, etkili bir ceza sistemi, suçu azaltma ve toplumsal adaleti sağlama açısından kritik öneme sahip. Günümüzde cezalandırma sistemi, ne ıslah etmeyi ne de etkili bir cezalandırmayı sağlamakta eleştiriliyor. Cezalandırma, bireylerden gruplara kaymış durumdadır; amaç artık suçu sona erdirmek değil, suçu yönetmek” dedi.