Tarihin derinliklerinde önemli bir yere sahip olan Antakya Kuşatması, pek çok kişi tarafından araştırılıyor. Peki Antakya Kuşatması ne zaman gerçekleşti ve bu önemli şehri kim fethetti? İşte tarih meraklıları için Antakya Kuşatması'nın ayrıntıları ve bu kritik olayın perde arkası;
Antakya Kuşatması nedir?
Antakya Kuşatması, 20 Ekim 1097 - 28 Haziran 1098 tarihleri arasında gerçekleşen ve Birinci Haçlı Seferi kapsamında Kudüs'ü yeniden Hristiyanların eline geçirmeyi amaçlayan Batı Avrupa orduları ile Antakya'yı savunan Büyük Selçuklu Devleti ve müttefik Müslüman orduları arasında yapılan iki ayrı kuşatmayı içeren bir askeri mücadeledir.
21 Ekim 1097 - 2 Haziran 1098 arasında gerçekleşen ilk kuşatma, Haçlı orduları ile Büyük Selçuklu Devleti'nin Antakya Emiri Emir Yağı-Sayan'ın ordusu arasında olmuştur. İkinci kuşatma ise 7 Haziran - 28 Haziran 1098 tarihlerinde gerçekleşmiş olup, bu kez Haçlılara karşı Musul Atabeyi Gürboğa'nın Cezire ve Güneydoğu Anadolu'dan topladığı Müslüman orduları mücadele etmiştir. Haçlı orduları ise bu kuşatma sırasında savunma pozisyonunda kalmıştır.
Antakya Kuşatması, günümüzde Türkiye'nin Hatay ilinde yer alan Antakya kalesinde gerçekleşmiştir. Bu kuşatma, 1097'nin sonlarından 1098'in ortalarına kadar sürmüş ve Birinci Haçlı Seferi'nin en kritik anlarından biri olmuştur. Şehir, stratejik konumu nedeniyle büyük bir öneme sahipti ve Haçlıların Kudüs'e ilerleyişinde önemli bir engel teşkil ediyordu.
Antakya Kalesi nerede?
Antakya Kalesi, Asi Nehri vadisinde denizden yaklaşık 22 km uzakta, MÖ 300 civarında I. Selevkos tarafından kurulmuştur ve adını babası Antiochus'tan almıştır. Stratejik konumu nedeniyle hızla büyüyen şehir, Roma İmparatorluğu döneminde Batı Asya'nın en büyük şehirlerinden biri olmuş ve Hristiyanlar tarafından kutsal kabul edilmiştir. "Hristiyan" terimi ilk kez burada kullanılmış ve Aziz Petrus ilk Hristiyan piskoposluğunu burada kurmuştur.
Antakya, 1082'de Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından fethedilmiş ve 1084'te Büyük Selçuklu Devleti'nin eline geçmiştir. Şehir, Süleyman Şah'ın 1086'da ölümünden sonra Tutuş tarafından ele geçirilmiş ve 1094'te Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından yeniden organize edilerek Yağı-Sayan'a verilmiştir.
Antakya Kalesi, yaklaşık 9 km²'lik bir alanı çevreleyen 12.000 metre uzunluğunda surlarla çevrilidir ve 360 kule ile donatılmıştır. Kalenin içinde, Asi Nehri vadisinden yaklaşık 300 metre yükseklikte, Habib Neccar Dağı'nda bir iç kale bulunmaktadır. Şehir surlarının içinde bahçeler, tarlalar, meralar ve yiyecek saklama ambarları bulunmaktadır.
Şehirdeki Hristiyanlar, Selçukluların yönetiminde çoğunlukta olup, çeşitli mezheplere mensup Ortodoks, Ermeni, Süryani ve Suriyeli Hristiyanlar bulunmaktadır. Yağı-Sayan, Hristiyanlara karşı müsamahalı bir yönetim sergilemiş ve Antakya Patriği İoannes Oksite'nin şehirde yaşamasına izin vermiştir.
1097'de Haçlıların Anadolu'da ilerlemekte olduğunu öğrenen Yağı-Sayan, Antakya'nın stratejik önemini bildiği için şehirdeki Hristiyanları kaleden çıkararak olası ihanetleri önlemeye çalışmıştır. Hristiyan erkeklerin kaleye girmesi yasaklanmış, ancak ailelerine yiyecek ve koruma sağlanmaya devam edilmiştir.
Haçlılar ve Selçukluların Mücadelesi
Haçlılar, Antakya'yı kuşatmak için ikiye ayrılmış; bir grup Boemondo ve Tancred komutasında Gülek Boğazı'ndan, diğer grup ise Kayseri ve Kahramanmaraş üzerinden Çukurova'ya inmiştir. İki grup Çukurova'da birleşerek Antakya'ya doğru ilerlemiştir.
Antakya Kuşatması hakkında birinci elden bilgiler genellikle Hristiyan kaynaklardan gelmektedir. Bu kaynaklar arasında Foucher de Chartres, Pierre Tubedobe, Raymond Aguilers ve Gesta Francorum gibi kronikler bulunmaktadır. Ayrıca 9 adet şahsi mektup da mevcuttur. Arapça kaynaklar ise sınırlıdır ve çoğu günümüze ulaşmamıştır. Ancak İbn Kalanısı, Ali İbnü'l-Esîr ve Halepli Kemaleddin gibi tarihçiler bu olayı kısmen ele almıştır. Arap kaynaklarının eksikliği, Müslüman emirlerin kendi aralarındaki iç düşmanlıkları ve Haçlılara karşı birleşememeleriyle açıklanabilir.
Haçlı ordusunun mevcudu hakkında kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, modern tarihçiler ordunun İznik Kuşatması sırasında 43.000 kişiye ulaştığını ve Kudüs'ün alınması sırasında 15.000 kişi olduğunu belirtmektedir.
Antakya Kuşatması ne zaman oldu?
Antakya Kuşatması, Birinci Haçlı Seferi'nin önemli aşamalarından biri olarak iki ayrı dönemde gerçekleşmiştir:
İlk Kuşatma: 21 Ekim 1097 - 2 Haziran 1098
Haçlılar, Kudüs'ü yeniden Hristiyanların eline geçirme hedefiyle Batı Avrupa'dan toplanmışlardı ve Antakya, bu yolculuklarındaki önemli stratejik noktalardan biriydi. 21 Ekim 1097'de Haçlı orduları Antakya'yı kuşatma altına aldı. Bu dönemde Antakya, Büyük Selçuklu Devleti'ne tabi olan Antakya Emiri Yağı-Sayan tarafından savunuluyordu. Haçlılar, kaleyi ele geçirmek için uzun süreli bir kuşatma başlattılar ve şehirdeki Hristiyan nüfusu dışarı çıkararak iç ihanet olasılığını azaltmaya çalıştılar. Kuşatma süresince şehrin savunması büyük ölçüde Selçuklu güçleri tarafından sürdürüldü, ancak içerideki gıda ve malzeme sıkıntısı durumu zorlaştırıyordu.
İkinci Kuşatma: 7 Haziran 1098 - 28 Haziran 1098
İlk kuşatmanın sona ermesinden hemen sonra, 7 Haziran 1098'de Haçlılar yeniden Antakya'yı kuşatma altına aldılar. Bu kez, Haçlıların karşısında Musul Atabeyi Gürboğa'nın Cezire ve Güneydoğu Anadolu'dan topladığı Müslüman orduları vardı. Gürboğa, Müslüman savunucuları desteklemek için Antakya'ya gelmişti ve şehirdeki Selçuklu garnizonunu güçlendirdi. Ancak Haçlılar, içeriden gelen destekle ve stratejik hamlelerle şehirdeki direnişi kırmayı başardılar.
Antakya'yı kim fethetti?
Kutsal Mızrak ve Büyük Huruç Harekâtı
28 Haziran Pazartesi günü, Haçlı ordusu büyük bir huruç harekâtına başladı. Bu harekâtın liderliği, "Kutsal Mızrak" sancağını taşıma onuru verilen tarihçi Raymond de Aguilers'a verildi. Boemondo'nun planına göre, Haçlılar farklı gruplar halinde Kerboğa'nın kampının çeşitli bölgelerine saldıracaklardı. Açlık nedeniyle birçok ağır süvari takviyesiz kaldı; şövalyelerin çoğu iyi eğitimli atlarını kesip yemek zorunda kalmıştı ve savaşmak için ya katır ya da nakil arabası beygirleri kullanıyorlardı. Ancak, Kutsal Mızrak'a olan inançları ve yüksek moralleri sayesinde büyük bir motivasyonla savaşa girdiler.
Kerboğa'nın hatalı stratejisi
Kerboğa, Haçlıların çıkış yaptıkları kapı ve köprünün hemen karşısında bulunan Arap komutanı Vahab ibni Mahmud'un tüm cephe olarak karşı taarruza geçme önerisini reddetti. Haçlıların asıl ordusunun henüz saldırmadığını düşünen Kerboğa, Müslüman güçlerin parça parça direniş göstermesini emretti. Bu karar, Şam Meliği Dukak başta olmak üzere birçok komutanın tepkisine yol açtı. Şam Meliği Dukak, bu emre karşı gelerek ordusunu geri çekmeye başladı. Kerboğa, Haçlıların saldırı gücünü yanlış tahmin etmişti ve ordusunu küçük birliklerle nehir kenarında sıkıştırarak bir kuşatma planlamıştı. Ancak Boemondo, Raymond de Taillei'nin komutasında yeni bir yedinci ordu kurarak bu tuzağı engelledi. Müslüman okçular, Haçlılara ağır kayıplar verdirdi ve hatta Adhemar Puylu'nin sancak taşıyıcısı bile ok yaralarından etkilendi. Kerboğa, karargahı ile Haçlılar arasındaki kuru otları ateşe vererek onları durdurmayı denedi ancak başarısız oldu.
Müslüman ordusunun çözülmesi
Kerboğa'nın stratejisinin başarısızlığı, ordusunda çözülmelere neden oldu. Özellikle Suriye'deki meliklik ve emirlikler, Şam Meliği Dukak önderliğinde savaşı bırakmaya başladılar. Kerboğa'nın emirlerini sorgulayan ve memnuniyetsizliklerini dile getiren komutanlar, ordularını geri çekmeye başladı. Sonunda, Artuklu oğlu Sökmen Bey ve Homs Emiri dışında tüm birlikler dağıldı ve düzensiz bir şekilde çekildiler.
Haçlıların takibi ve müslüman Kaybı
Haçlılar, kaçan Müslüman ordularını Demir Köprü'ye kadar takip ederek birçok Türk askerini öldürdüler. Kaçanların bir kısmı Suriye'de Hristiyan Ermeni ve Suriyeli köylüler tarafından öldürüldü. Kerboğa, küçük bir Muşul Atabeyliği birliği ile Musul'a dönebilmeyi başardı ancak prestijini ve iktidar gücünü kaybetti.
Antakya Kuşatması Sonrası
Kerboğa'nın yenilgisinin ardından, iç kalede direniş devam etti ancak sonunda Haçlılara teslim olundu. Beomondo, Antakya hükümdarı olmayı hedefleyerek Raymond de Saint-Gilles ve papa temsilcisi Adhemar'ın itirazlarına rağmen şehir yönetimini ele geçirdi. Bizans İmparatoru I. Aleksios'a sadakat yemini etmiş olan Haçlı komutanlar, Antakya'nın Bizans'a geri verilmesi gerektiğini savundu ancak Beomondo, bu yeminin geçersiz olduğunu öne sürdü ve Antakya'yı kendi yönetimine aldı.