Türkiye Cumhuriyeti'nin önderi, Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşamı büyük bir önderlik öyküsüdür. Vatandaşlar Atatürk'ün hayatı? ve Atatürk'ün hayatı nasıl geçti? sorularının cevaplarını merak ediyor. İşte detaylar
Atatürk'ün hayatı?
Mustafa Kemal Atatürk, I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusunda görev alarak Çanakkale ve Sina-Filistin Cepheleri'nde önemli komuta görevlerine getirildi. Savaşın ardından Türk Ulusal Hareketi'ne liderlik ederek Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Sakarya Meydan Muharebesi'ndeki başarısıyla Gazi unvanını alan Atatürk, 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'ni ilan etti ve cumhurbaşkanı olarak göreve başladı. Atatürk, ülkenin siyasi ve sosyal yapısını dönüştürmeye yönelik köklü adımlar attı. Atatürk'ün liderliğindeki Türkiye'de, seküler ve milliyetçi bir devlet anlayışıyla bir dizi reform gerçekleşti. Yabancılara tanınan ayrıcalıklar kaldırıldı, ekonomi millileştirildi, eğitimde köklü değişikliklere gidildi ve ülkenin alfabesi değiştirilerek Latin harfleri temelli yeni bir alfabe kabul edildi.
Atatürk'ün hayatı nasıl geçti?
Atatürk, kadın haklarına büyük önem verdi. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan Türkiye, bu alanda birçok Batı ülkesinden önce harekete geçti. Ayrıca, ceza ve borçlar hukukunda seküler yasaları yürürlüğe koyarak modern bir hukuk sistemini benimsedi. Atatürk, Türkiye'nin sanayi, tarım, ulaşım, sağlık ve kültür alanlarındaki gelişimini desteklemek amacıyla bir dizi kamu kurumu kurdu. Devlet Demiryolları, Türk Hava Yolları, Türk Tarih Kurumu gibi kuruluşlar, Atatürk'ün liderliğinde hayata geçirildi. 1934'te kabul edilen Soyadı Kanunu ile birlikte, Atatürk'e "Atatürk" soyadı verildi. Bu soyadı, Türk milletinin önderi ve kurucusu olarak kabul edilen Gazi Mustafa Kemal'e Saffet Arıkan tarafından armağan edildi. Atatürk, hayatı boyunca "Mustafa Kemal" adını kullanırken, zamanla "Kamâl" yerine "Kemal" yazmaya başladı. Ancak, 1937'den sonra eski yazılışına geri döndü. Bu ad değişiklikleri, Dil Devrimi'nin bir parçası olarak değerlendirildi.
Atatürk'ün liderliğindeki Türkiye, onun öncülüğünde çağdaş, laik ve ilerici bir ulus devleti olma yolunda büyük adımlar attı. Onun devrimleri, Türkiye'nin sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda modernleşmesine katkıda bulundu ve Türk milletinin kimliğini şekillendirdi.
Mustafa Kemal'in Erken Dönem Askerî Tecrübeleri ve Balkan Savaşlarındaki Rolü
Beyrut doğumlu olan Mustafa Kemal, askerî kariyerine erken bir dönemde adım attı. Mezuniyetinin ardından Şam'da bulunan 5. Ordu'ya staj amacıyla gönderildi. Piyade, süvari ve topçu sınıflarında görev alarak çeşitli isyanlarla mücadele etti. Bu dönemde gerçekleştirdiği küçük savaşlar, özellikle gerilla savaşı stratejilerinde deneyim kazanmasına katkı sağladı.
Mustafa Kemal, Şam'da görev yaptığı dönemde Vatan ve Hürriyet adlı bir cemiyet kurdu. Ancak cemiyetin İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne ilhak edilmesi üzerine, 1908'de bu cemiyete üye oldu. Aynı yıl içinde Rumeli Doğu Bölgesi Demiryolları Müfettişliği'ne atandı. 1911'de İtalyanların Trablus'u ele geçirmesiyle başlayan Trablusgarp Savaşı'nda Mustafa Kemal, diplomatik yeteneklerini de sergiledi. Trablus'taki isyanlara önderlik ederken, aynı zamanda bölge halkının güvenliğini sağlamaya çalıştı. Savaşın ardından, İtalya ile yapılan Uşi Antlaşması ile Trablus İtalyanlara bırakıldı. Balkan Savaşları sırasında, Mustafa Kemal önemli bir askerî lider olarak ortaya çıktı. Edirne'nin geri alınmasındaki başarısı ve çeşitli cephelerdeki görevleri, onu dikkat çeken bir isim haline getirdi. Balkan Savaşları'nın ardından, İstanbul'a dönmeden önce Sofya'da askerî ataşelik görevine atandı. Mustafa Kemal'in bu erken dönem askerî tecrübeleri, onun daha sonraki kritik dönemlerde liderlik yeteneklerini sergilemesine temel oluşturdu
Mustafa Kemal Paşa'nın I. Dünya Savaşı'ndaki Rolü ve Çanakkale Savaşı
Mustafa Kemal'in militarist kariyeri, I. Dünya Savaşı'nın patlak verdiği döneme denk gelir. Ocak 1915'te askerî ataşe görevi sona ererken, Osmanlı Devleti, 28 Temmuz 1914'te başlayan savaşa katıldı. Mustafa Kemal, bu süreçte 19. Fırka Komutanlığı'na atandı ve Çanakkale Savaşı'nda önemli bir rol üstlendi.
1914'ün Kasım ayında Rusya'nın Osmanlı'ya savaş ilan etmesiyle birlikte, Çanakkale Boğazı'nda İngiliz ve Fransız donanmaları saldırıya geçti. Bu savunmada Mustafa Kemal, 57. Alay ile önemli bir görev üstlendi. Seddülbahir'den Arıburnu'na kadar olan bölgede çetin çatışmalara giren Mustafa Kemal, 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımadası'na İtilaf Devletleri'nin çıkartma yaptığı günlerde kritik bir rol oynadı. Özellikle Arıburnu'nda yaşanan çatışmalarda, Mustafa Kemal'in liderliğindeki 57. Alay, düşman kuvvetlerine karşı direnişiyle dikkat çekti. Conk Bayırı'ndaki kritik bir noktayı başarıyla savunarak, Anzak kuvvetlerinin köprübaşını daralttı ve 29 Nisan'da İmtiyaz Nişanı ile ödüllendirildi.
Mustafa Kemal, savaşın seyrindeki değişikliklerle birlikte Doğu Cephesi'nde görevlendirildi. Kafkasya Cephesi'nde başarılar elde etti ve 16. Kolordu Komutanlığı'na atandı. Ancak, savaşın genel seyrinden memnun olmayan Mustafa Kemal, kendi değerlendirmeleri doğrultusunda hareket etmeye karar verdi. Mustafa Kemal, Filistin Cephesi'nde 7. Ordu Komutanlığı'na getirildi. Ancak, savaşın seyrini olumsuz etkileyen gelişmelerle karşılaşınca komutanlık görevinden istifa etti. Bu dönemde, Anadolu'da direniş hareketleri başlamış, Mustafa Kemal de bu süreçte aktif bir rol oynadı.
Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasıyla birlikte Mustafa Kemal, Anadolu'da Kuvâ-yi Milliye adı altında örgütlenen direniş hareketine liderlik etmeye başladı. İstanbul'a çağrılmasının ardından, Adana'dan ayrılarak Ulukışla'ya gelerek ilk örgütlenmeyi başlattı. 10 Kasım 1918'de Yıldırım Kıt'alarının komutasını devrederek İstanbul'a döndü. Mustafa Kemal Paşa, I. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru, hem sahada gösterdiği liderlikle hem de Anadolu'daki direniş hareketinin başlangıcında önemli bir figür olarak tarihe geçti.
Türk Kurtuluş Savaşı'nın Başlangıcı: Erzurum ve Sivas Kongreleri
1919 yılında, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü ve işgal altındaki İstanbul yönetimine karşı Mustafa Kemal Paşa'nın öncülüğünde başlayan kurtuluş hareketi, önemli gelişmelerle şekillendi. Bu direnişin temelini atan Erzurum ve Sivas Kongreleri, Türk milletinin bağımsızlık ve birlik mücadelesinin başlangıcını simgeliyor.
Mustafa Kemal Paşa, 1919 yılının Haziran ayında Erzurum'a gelerek Kâzım Karabekir Paşa'nın 15. Kolordu Komutanlığı'na atanmasıyla bu kongre sürecini başlattı. Erzurum Kongresi, Türk milletinin birlik ve bağımsızlık ideallerini savunan temsilcilerin bir araya geldiği önemli bir platform oldu. Kongre, Mustafa Kemal'in liderliğinde alınan kararlarla işgal altındaki İstanbul yönetimine meydan okuyarak Türk milletinin iradesini temsil etti. Erzurum Kongresi'nin ardından, Sivas Kongresi 4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında gerçekleşti. Bu kongre, Türk milletinin kaderini belirleyecek olan Sivas Kongresi Beyannamesi'nin kabul edildiği önemli bir dönemdi. Mustafa Kemal Paşa, kongrede Türk milletinin bağımsızlık ve birlik mücadelesini örgütleyerek, işgalci güçlere karşı ulusal bir direnişin temellerini attı.
Erzurum ve Sivas Kongreleri, Türk Kurtuluş Savaşı'nın ilk adımlarını oluşturdu. Mustafa Kemal Paşa, bu kongrelerde alınan kararlar ve oluşturulan temsilciler heyeti aracılığıyla, Türk milletinin geleceğini belirleme amacında önemli bir liderlik sergiledi. Türk ulusunun bağımsızlık ve birlik mücadelesi, bu kongrelerde atılan cesur adımlarla şekillendi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri atıldı.
TBMM'nin Kuruluşu ve Mustafa Kemal'in Liderliği
TBMM'nin açılışı, Türk milletinin kurtuluş mücadelesinde dönüm noktası olarak kabul edilir. Mustafa Kemal, 27 Aralık 1919'da Ankara'ya ulaşarak milli mücadeleyi başlatmıştı. Erzurum'dan seçildiği mebusluk görevini reddederek Ankara'da kalmaya karar verdi. Öncelikle milliyetçi vekilleri bir araya getirerek Müdafaa-i Hukuk Grubu'nu oluşturmayı ve meclis başkanı olmayı hedefledi. Böylece, İstanbul'daki hükümete karşı yasal bir temsil oluşturmayı planladı.
29 Aralık'ta İstanbul hükümeti, Mustafa Kemal'in ordudan uzaklaştırılma emrini geri çekti ve madalyalarını iade etti. Bu süreçte, Osmanlı topraklarının paylaşılması konusundaki dış politika sorunları da gündemdeydi. Mustafa Kemal, Ankara'da çeşitli görüşmeler yaparak milliyetçi güçleri birleştirmeye çalıştı. Ocak 1920'de, Yunanların Batı Anadolu'yu ilhak etme planlarına karşı mücadele etme kararı aldı. 12 Ocak 1920'de Osmanlı Meclis-i Mebûsanı toplandı, ancak İtilaf Devletleri'nin baskısıyla bazı paşaların istifası gerçekleşti. Yeni kabine, 9 Şubat'ta güvenoyu aldı. Milliyetçiler, "Felah-ı Vatan İttifakı" partisini kurdular ve Mustafa Kemal, Ankara'da genç subaylarla çalışmalarını sürdürdü.
28 Ocak 1920'de kabul edilen Mîsâk-ı Millî, Türkiye'nin bağımsızlığını ve sınırlarını belirledi. İtilaf Devletleri'nin işgallerine karşı direniş, 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılmasıyla daha da güçlendi. Mustafa Kemal, meclisin başkanlığına seçilerek hem yasama hem de yürütme yetkisini elinde tuttu. Bu dönemde, Ankara'daki direniş hareketini anlatmak amacıyla Anadolu Ajansı kuruldu.
Mustafa Kemal, İtilaf Devletleri'nin işgaline karşı diplomatik destek arayışına girişti. Moskova'ya gönderilen heyet, Sovyetlerle görüşmeler yaparak Türkiye'nin bağımsızlığını savundu. Bu süreçte, düzenli ordu oluşturarak iç ve dış düşmanlara karşı denge politikası izledi.6-11 Ocak 1921 tarihlerinde gerçekleşen İlk İnönü Muharebesi, Türk ordusunun ilk zaferi oldu. Bu zafer, düzenli orduya olan güveni artırdı. İtilaf Devletleri, Türkiye'yi diplomatik olarak tanımak zorunda kaldı ve Londra Konferansı'nda Türkiye'yi temsil etmesi için bir heyet gönderilmesini istedi. 23 Mart-1 Nisan 1921 tarihlerinde gerçekleşen İkinci İnönü Muharebesi, Türk ordusunun bir kez daha zafer kazanmasına yol açtı. Bu zafer, Türk delegasyonunun Londra Konferansı'na katılmasını sağladı. Ancak konferans sonuçsuz kaldı ve düşman işgalleri devam etti. Sakarya Meydan Muharebesi'nin Önemi 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihlerinde gerçekleşen Sakarya Meydan Muharebesi, Kurtuluş Savaşı'nın dönüm noktalarından biridir. Mustafa Kemal'in liderliğindeki Türk ordusu, düşman kuvvetlerini mağlup ederek Ankara'nın kurtuluşunu sağladı. Bu zafer, Türkiye'nin bağımsızlığını kazanma yolunda önemli bir adımdı.
Sakarya Meydan Muharebesi'nin ardından Türk ordusu, büyük bir moral kazandı ve düşman kuvvetleriyle arasına önemli bir mesafe koydu. Bu zafer, Lozan Konferansı'nın açılmasına ve Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesinin uluslararası alanda daha fazla tanınmasına olanak tanıdı. Sakarya Meydan Muharebesi'nin ardından, Lozan Konferansı'na hazırlık amacıyla Türk delegasyonu belirlendi. İsmet İnönü, Rıza Nur, ve Reşat Halis gibi isimlerden oluşan heyet, 21 Kasım 1922'de İsviçre'nin Lozan kentine gitti. Mustafa Kemal, Türk delegasyonuna genel stratejiyi belirleyerek önemli kararların alınmasını sağladı.
24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası alanda tanınmasını ve sınırlarının belirlenmesini sağladı. Türkiye, bağımsızlığını kazandı ve uluslararası alanda tanındı. Bu süreç, Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi olarak kurulmasına da zemin hazırladı.29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye'nin ilk cumhurbaşkanı olarak göreve başladı. Cumhuriyetin ilanı, Türkiye'nin modernleşme ve çağdaşlaşma sürecinin başlangıcı oldu. Atatürk, Türkiye'yi laik, demokratik, ve çağdaş bir ülke olarak şekillendirmek amacıyla çeşitli reformları hayata geçirdi. Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğindeki Türk milleti, TBMM'nin açılışı, Mîsâk-ı Millî'nin kabulü, İnönü Muharebeleri, Sakarya Meydan Muharebesi ve Lozan Konferansı gibi önemli dönemleri aşarak bağımsızlığını kazandı ve Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu. Atatürk'ün liderliği, bu süreçteki stratejik zekası, kararlılığı ve vizyonu, Türkiye'nin tarihinde önemli bir yer tutar.
Büyük Taarruz ve Yunan Ordusunun İmhası
1922 yılının 26 Ağustos sabahı, tam 1 yıl süren titiz hazırlıkların ardından, Mustafa Kemal'in liderliğindeki Türk ordusu tarafından büyük bir dikkatle planlanan taarruz başladı. Bu taarruz, 26-30 Ağustos 1922 tarihleri arasında gerçekleşen Büyük Taarruz'dur ve Kurtuluş Savaşı'nın kritik bir aşamasını oluşturmuştur. Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nde 30 Ağustos'ta, sadece bir gün içinde Yunan ordusunun büyük bir bölümü imha edildi.
Mustafa Kemal Paşa, zaferin ardından 31 Ağustos'ta komutanlarını Çalköy'deki karargâhında topladı. Yunan kuvvetlerinin hızlı bir şekilde takip edilmesi ve İzmir ile çevresindeki birliklerle birleşmemesi için üç koldan Akdeniz'e doğru ilerlenmesi emrini verdi. 1 Eylül'de, Başkomutan Mustafa Kemal, ordulara seslenerek, "Bütün arkadaşlarımın Anadolu'da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü, yiğitlik ve yurtseverlik kaynaklarını yarışırcasına esirgemeden vermeye devam eylemesini isterim. Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!" dedi. Türk ordusu, 2 Eylül'de Uşak'ı geri alarak Yunan Ordusu Başkomutanı General Nikolaos Trikupis'i esir aldı. 9 Eylül'de Türk süvarileri İzmir'e girdi ve 18 Eylül'e kadar yapılan takip harekâtıyla Batı Anadolu'daki tüm Yunan birlikleri sınır dışına çıkarıldı. Bu zafer, Mudanya Ateşkes Antlaşması'na giden süreci başlattı.
İzmir'in kurtarılmasının ardından, odak noktası İstanbul ve Boğazlar Bölgesi'nde devam eden İtilaf Devletleri'nin işgaline son vermekti. Mustafa Kemal'in yönlendirmesiyle Türk kuvvetleri, hemen Çanakkale'ye yönelerek buraların boşaltılmasını talep etti. Ancak, İngiltere bu duruma donanma ve kara kuvvetleri göndererek cevap verdi. Çanakkale Krizi, sıcak çatışmaya dönüşmeden çözüldü ve İstanbul'un kurtuluşu için yol açıldı.11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması ile savaş resmi olarak sona erdi. Bu antlaşma doğrultusunda, Türk ve Yunan orduları arasındaki çatışma sona erdi. Doğu Trakya Türkiye'ye teslim edildi ve barış antlaşması imzalanana kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bölgede sınırlı bir jandarma kuvvetini bulundurmasına izin verildi. Boğazlar ve İstanbul yönetimi ise TBMM'ye bırakıldı.
Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın ardından, barış görüşmeleri için İsviçre'nin Lozan şehri seçildi. İsmet İnönü'nün temsil ettiği Türkiye, 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması'nı imzalayarak bağımsızlığını pekiştirdi. Antlaşma ile Türkiye'nin sınırları belirlendi, borçlar yeniden yapılandırıldı ve kapitülasyonlar tamamen kaldırıldı. Boğazlar, Türkiye'nin kontrolünde olacak şekilde düzenlendi. Bu başarıyla sonuçlanan Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanarak Kurtuluş Savaşı'nı resmi olarak sona erdirdi ve Sevr Antlaşması'nı yürürlükten kaldırarak Türkiye'nin temellerini attı.
Cumhuriyetin ilanı için yapılan hazırlıklar, 28 Ekim 1923 gecesi Çankaya'da gerçekleştirilen toplantıda net bir şekilde belirlendi. Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve diğer katılımcılar, 29 Ekim 1923'te TBMM Genel Kurulu'nda, alkışlar ve "Yaşasın Cumhuriyet!" nidaları eşliğinde cumhuriyetin ilan edildiği tarihi belirledi. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı olarak seçildi ve "muasır medeniyet seviyesine çıkarma" hedefi doğrultusunda köklü değişikliklere liderlik etmeye başladı.
TBMM'de Yapılan Reformlar ve Atatürk Dönemi Politikaları
TBMM'de 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu ile birlikte medreseler kaldırıldı. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki bütün okullar, millî bir nitelik kazanmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlandı.
1925 yılında kabul edilen Şapka Kanunu ile TBMM üyelerine ve devlet memurlarına şapka giyme zorunluluğu getirildi. Bu adım, Türk halkının modernleşme sürecine uyum sağlamasına yönelik önemli bir adımdı.
TBMM'de kabul edilen kanunla tekkelerin, zaviyelerin ve türbelerin kapatılması kararı alındı. Bu adım, laikleşme ve eğitimde millî bir birlikteliğin sağlanması hedefine yönelikti.
1925 yılında çıkarılan bir kanunla Hicri ve Rumi takvimlerin yerine miladi takvim kabul edildi. Aynı zamanda alaturka saatin yerine çağdaş saat sistemine geçildi. Bu değişiklikler, günlük hayatın düzenlenmesine ve ulusal ölçü birliğinin sağlanmasına katkıda bulundu.
1928 yılında milletlerarası rakamların kabul edilmesiyle, ölçü birliği sağlandı. Ayrıca 1931'deki kanunla arşın, endaze, okka gibi ölçü birimleri kaldırılarak yerine metre ve kilo kabul edildi.
1935 yılında çıkarılan bir kanunla, hafta tatili cuma gününden cumartesi öğleden sonra ve pazar günü olarak değiştirildi. Bu düzenleme, iş hayatını düzenlemeye yönelik önemli bir adımdı.
1926 yılında İsviçre Medeni Kanunu'ndan tercüme edilerek oluşturulan Medeni Kanun kabul edildi. Aynı zamanda 1931'de çıkarılan Türk Ceza Kanunu, İtalyan Zanerdelli Kanunu'nu örnek alarak yürürlüğe konuldu.
1928'de TBMM, yeni Türk harflerinin kabulüne ilişkin kanunu kabul etti. Bu değişiklikle birlikte Atatürk, Millet Mektepleri'ni kurarak okuma-yazma kampanyası başlattı.
1930 yılında yerel, 1934 yılında ise genel seçimlerde kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı, bu adım, Türk toplumunda cinsiyet eşitliği için önemli bir ilerleme olarak kabul edildi.
1934'te kabul edilen Soyadı Kanunu ile her Türk, kendi adından başka ortak bir soyadına sahip oldu. Aynı yıl unvanlar, lakaplar ve hanedanlık isimleri kaldırıldı.
1934'te çıkarılan kanunla, dini liderlerin mabet ve ayinler dışında ruhani giysi taşımaları yasaklandı. Hükümet, uygun gördüğü durumlarda bu yasağa istisnalar getirebilecekti.
Atatürk, cumhurbaşkanlığı döneminde toprak reformu için çalışmalar yürüttü. Bu çabalar, toprak sahipliğini daha adil bir şekilde düzenleme amacını taşıdı.
12 Ağustos 1930'da İsmet Paşa'nın hükûmetine alternatifler sunmak amacıyla Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın yakın arkadaşı Fethi Bey'e Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurdurdu. Ancak 17 Kasım 1930'da partiyi feshetti.
Menemen'de şeriat isteyen bir grup, gerginlik yaratmaya çalıştı. Olayın ardından sıkıyönetim ilan edildi ve yapılan yargılamalarda 32 kişi idama, 73 kişi çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı.
29 Ekim 1933'te, Türkiye Cumhuriyeti'nin onuncu kuruluş yıl dönümü nedeniyle yapılan konuşmada, Gazi Mustafa Kemal Paşa, ülkenin temellerini ve gelecek vizyonunu tüm dünyaya anlattı.
Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın liderliğindeki Türkiye, 1923-1938 döneminde ekonomik büyüme kaydetti. Bu dönemde tarım, sanayi ve ticaret alanlarında önemli adımlar atıldı.
Atatürk döneminde Türkiye, önemli dış ilişkilere girişti. Lozan Antlaşması ile uluslararası alanda tanındı. Türkiye, bu dönemde başta Balkan Antantı olmak üzere çeşitli antlaşmalara imza attı.
Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu, dilin ve tarihin bilimsel temellere dayandırılması amacıyla 1931 yılında kuruldu.
Bu reformlar ve politikalar, Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturan önemli adımlardır. Atatürk'ün liderliğindeki bu dönemde, Türkiye çağdaş, laik, demokratik ve bağımsız bir ülke olarak yoluna devam etmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün Sağlık Durumu ve Ardından Gelen Vefat Haberi
İstanbul, 10 Kasım 1938 - Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün sağlık durumu, 1937 yılından itibaren endişe verici bir seyir izlemeye başladı. 1938 yılının başlarında kendisine siroz teşhisi konuldu ve Avrupa'dan getirilen doktorlar tarafından tedavi edildi. Ancak Türk ve yabancı doktorların çabalarına rağmen sağlığındaki kötüleşme durdurulamadı.
Atatürk'ün tedavi gördüğü doktorlardan biri olan Mehmet Kâmil Berk, 15 Ekim 1938 tarihinden itibaren Atatürk'ün sağlığıyla yakından ilgilendi. Ancak tüm çabalara rağmen, Türkiye'nin liderinin sağlık sorunlarına çözüm bulmak mümkün olmadı. Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938 sabahı saat 09.05'te İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda yaşamını yitirdi. Türkiye genelinde büyük bir üzüntüye sebep olan bu olayın ardından gerçekleştirilen törenle Atatürk'ün cenazesi Ankara'ya uğurlandı. 21 Kasım 1938'de düzenlenen bir törenle, geçici kabrine Ankara Etnografya Müzesi'nde yerleştirildi.
Atatürk'ün vasiyeti üzerine, mal varlığı Türk Tarih Kurumu'na ve Türk Dil Kurumu'na bırakıldı. Ayrıca, vefatından sonra bile yakınlarına düşkün olan Atatürk'ün, Makbule Atadan'ın Çankaya'da oturmasını, kendisine ve manevi kızlarına maaş bağlanmasını, ayrıca İsmet İnönü'nün çocuklarına yükseköğrenimleri için gerekli desteğin sağlanmasını vasiyet etti. Mustafa Kemal Atatürk'ün 15 yıl sonra, 10 Kasım 1953'te yaptırılan Anıtkabir'deki ebedi istirahatgâhına defnedilmesiyle birlikte, Türkiye tarihinde unutulmaz bir liderin kaybını daha derin bir şekilde hissetti.