Başarı dediğimiz şey aslında sadece bir bakış açısından ibaret. Toplumun beklediği başarılı insan olma yolları ve başarı kıstasları insanları çıkmaza sürükleyen olgular olsa da aslında başarı, herkese göre değişiklik gösterir. Ebeveynlerin, öğretmenlerin çocuklardan bekledikleri başarı, baskıya dönüştüğünde, çocuğun psikolojik dengelerini bozabilen bir durum halini alabilir. Çocuk erişkinliğe geldiği dönemde, geçmişe baktığında, yaşadığı baskılar nedeniyle kendini hiçbir şey başaramamış bir birey olarak tanımlayabilir.
Kimi aileler çocuklarının başarılı olmasını isterken, onları birçok yanlış duruma kendi elleriyle götürebilir. Eğitim sisteminin tartışıldığı ülkemizde, zaten eğitim öğretimin başarı yolunda pek de doğru noktalara yöneltmediğini hesaba katarsak, sadece okul notlarını başarı kıstası olarak alan aileler, çocuklarının potansiyellerini yok edebilirler.
Yetenek, yaradılıştan gelen bir beceridir ancak yetenek tek başına başarılı olmak için yeterli değildir. Yeteneği fark edip onun üzerine çok fazla çalışmak gerekir. Aileler, çocuklarının yeteneklerini görüp onların üzerine giderse, çocuklarındaki potansiyel başarı oranını aslında daha da yükseğe çıkarabilirler. Ancak toplumumuzda “altın bilezik” dediğimiz bir kavram var ve bu durum mevcut işsizliği de hesaba katarsak ailelerin çocuklarının geleceklerini garantiye almak için kendilerince yaptıkları en doğru yön gösterme yöntemi olarak düşünülmektedir.
Halbuki, çocuğun yeteneğini keşfetmesi ve onun üzerine gitmesi, altın bilezik edinmek için gece gündüz çalışmasından daha değerlidir. Gelecekteki hayatını, sevdiği, yeteneği olan bir işle geçirmesi, yaşam kalitesini artıracak ve daha başarılı ve mutlu bir birey olmasını sağlayacaktır. Ancak bizim toplumumuzda, ressam olmak isteyen bir çocuğa “hobi olarak yap ama yanında altın bir bileziğin olsun” dayatmasıyla öğretmen, doktor, mühendis olma yolu dayatılıyor. Bu da işini sadece para kazanmak için yapan bireyler ortaya çıkarıyor. Böylece dayanıksız evler, doğru eğitim veremeyen öğretmenler, insan sağlığını tehlikeye atabilecek doktorlar ortaya çıkmasına ve aslında yine toplumu riske atmaya sebep oluyor. Bu noktada da bazı insanlar başarıyı sadece çok büyük paralar kazanmak olarak kodlayarak, yolsuzluğa kadar giden kötülük döngüsüne girebiliyorlar.
Başarı stresi bazen de bireyleri aşırı kontrolcü bir ruh haline sokabiliyor. “Her işi kendim halletmeliyim, en zor işleri bile kendim yapıp takdir görmeliyim” düşüncesine giren bireyler, hayatlarını bu kontrolcülüğe göre yaşayarak, sosyal çevresinden tepkiler toplayabiliyorlar. Bu kontrolcülük ve stres de bir noktada anksiyete, duygu durum bozuklukları, kişilik bozuklukları gibi psikolojik sıkıntılara yol açabiliyor.
Aynı zamanda başarı için ailesi tarafından kendi hayatı kontrol altına alınmaya çalışılan çocuklarda da bu sorunlar küçük yaşlardan itibaren baş gösterebiliyor. Bu çocuklar için başarısız olmak demek, anne babaları tarafında sevilmeyecekleri duygusunu tetikleyebiliyor ve çocuklar kendi duygusal gelişimlerini bu yüksek stres altında fark edemeyebiliyorlar. Duygu gelişimini fark edemeyen çocuklarda, aşırı sinir, korku, mutsuzluk durumları yaşıtlarına göre çok daha fazla görülebiliyor.
Tüm bu olgular göz önüne alınırsa, ailelerin çocuklarının yatkın olduğu konularda başarılı olmaları için yönlendirmeler yapmaları ve yeteneklerinin üzerinde yoğunlaşmalarını desteklemeleri önem arz etmektedir. Bizim toplumumuzda sıkça yapıldığı gibi, eksik olduğu dersten eğitim aldırmak yerine, sevdiği, yeteneği olan konularda eğitim aldırmak, çocuğun geleceğine yapılabilecek en büyük yatırım olacaktır. Gelecekte geriye dönüp baktığında, sevdiği yolu seçmesine yardımcı oldukları için ebeveynlerine olan borçlarını ödeme hissiyatıyla zaten sevdiği işe dört kolla sarılarak, istenilen başarıya ulaşabilecekleridir. Elbette burada da başarının ne olduğu konusu önem arz eder. Biri için başarı yeni bir enstürman çalmayı öğrenmek olabilirken, kimi için ise bu Nobel ödülü almak olabilir.
Başarı kıstası herkes için değişiklik gösterir. Ancak şu anki eğitim sistemimizde başarı, herkes için aynı olarak dayatılmaktadır. Okulda tüm notların iyiyse, takdir belgesi alabiliyorsan, sınavlarda yüksek notlar alabiliyorsan sen başarılısın ibaresi kullanılabilir. Ancak hayat okulda alınan notlardan ibaret değildir. Okul bittikten sonra hiç kimse, “notların iyiymiş sen başarılısın, sana Nobel ödülünü verelim” şeklinde bir teklifte bulunmayacaktır. Nobel’i almak için bile birçok çalışma, araştırma, yazma, hayal gücünün sınırlarını zorlama gibi eylemleri gerçekleştirmek gerekecektir. Hayatı sadece ders çalışmaktan ibaret olan ve büyüme çağında başka hiçbir beceri edinememiş bir kişi, o ödülü alamadığında, büyük bir boşluğa düşecek ve ne yapacağını bilemeyecek bir duygu durumunun içine sürüklenecektir.
Bundan dolayı herkesin kendi başarı kıstasına göre, ebeveynlerin çocuklarını yeteneklerine göre yönlendirerek, yaşam kalitelerini artırmasına yardımcı olmalı ve bunu yaparken de baskılardan uzak durarak, yardımsever ve destekleyici bir üslupla çocuğa yaklaşım göstermeleri gerekmektedir.