Ünlü oyuncu Christopher Reeve, “Süperman” rolüyle tanınan ve sinema dünyasında büyük bir etki yaratan isimlerden biri olarak hafızalarda yerini aldı. Ancak, bu başarılı kariyerin arkasında, Reeve’in hayatında derin izler bırakan trajik bir olay bulunuyor. Peki, Christopher Reeve ne zaman ve neden felç oldu? Bu ünlü aktörün yaşadığı bu zorlu süreç ve felç olayının detayları hakkında merak edilen tüm bilgileri haberimizde bulabilirsiniz.

Christopher Reeve kimdir?

Amerikalı aktör, yönetmen ve aktivist Christopher Reeve, 25 Eylül 1952'de New York'ta doğdu ve 10 Ekim 2004'te, 52 yaşında hayatını kaybetti. Kariyerine 1970'lerde başlayan Reeve, özellikle 1978 yapımı "Superman" filminde canlandırdığı Superman karakteriyle dünya çapında ünlendi. Dört Superman filmi boyunca rol aldığı karakterle özdeşleşen Reeve, bu performansıyla eleştirmenlerden övgüler aldı ve geniş bir hayran kitlesine ulaştı.

Reeve, sadece oyunculukla değil, aynı zamanda insan hakları, çevre ve sanat özgürlüğü gibi alanlarda aktif bir savunucuydu. 1995 yılında, Virginia'da bir at yarışında geçirdiği kaza sonucu boynundan aşağısı felç olan Reeve, yaşamının geri kalanını tekerlekli sandalyede ve ventilatör yardımıyla geçirdi. Ancak bu zor durum, Reeve'i yıldırmak yerine, onu daha da güçlü bir aktivist haline getirdi. Felç sonrası yaşamını omurilik yaralanmaları üzerine yapılan araştırmaların ilerlemesine adayan Reeve, Christopher ve Dana Reeve Vakfı'nın kurulmasında öncülük etti ve Reeve-Irvine Araştırma Merkezi'ni kurdu.

Reeve, hayatta kalma mücadelesi verdiği bu dönemde bile sanatsal üretimlerine devam etti. 1997 yılında "In the Gloaming" adlı televizyon filmiyle yönetmenlik yaptı ve 1998 yılında "Rear Window" adlı televizyon filminde başrol oynadı. Ayrıca, iki otobiyografik kitap kaleme aldı: "Still Me" ve "Nothing Is Impossible." Bu eserlerde, kazadan sonraki yaşam mücadelesini, umutlarını ve hayata olan bağlılığını anlattı.

Reeve'in sağlık durumu, felçli olmasının yanı sıra, astım ve alerji gibi diğer kronik rahatsızlıkları nedeniyle de zordu. 2004 yılında geçirdiği bir enfeksiyonun ardından kalp krizi geçirdi ve komaya girdi. 10 Ekim 2004 tarihinde, Mount Kisco, New York'ta hayatını kaybetti. Geride bıraktığı miras, hem sinema dünyasında hem de insan hakları savunuculuğunda derin izler bıraktı.

Reeve'in hayatı, yalnızca bir aktör olarak değil, aynı zamanda engelli bireyler için bir ilham kaynağı ve insan hakları savunucusu olarak hatırlanacak. Eşi Dana Reeve, Christopher Reeve Vakfı'nı yönetti ve 2006 yılında, o da ne yazık ki kanser nedeniyle hayatını kaybetti. Vakıf, günümüzde "Christopher ve Dana Reeve Vakfı" adıyla, omurilik yaralanmaları ve felç üzerine yapılan araştırmaların destekçisi olarak faaliyet göstermeye devam ediyor. Reeve'in çocukları, bu mirası sürdürmek için vakfın yönetiminde aktif rol alıyorlar.

Christopher Reeve'in hayatı ve mücadelesi, birçok insan için bir cesaret ve azim örneği olmaya devam ediyor. Google, 25 Eylül 2021'de, Reeve'in 69. doğum günü anısına özel bir Doodle yayımlayarak onu onurlandırdı. Ayrıca, 2024 yılında yayımlanacak olan "Super/Man: The Christopher Reeve Story" adlı belgesel, onun hayatını ve kazadan sonraki yaşamını konu alacak. Bu belgesel, Reeve'in anısını yaşatmak ve onun ilham verici hikayesini daha geniş kitlelere ulaştırmak amacıyla hazırlandı.

Christopher Reeve hastalık süreci

Christopher Reeve’in hastalık süreci, 1995 yılında geçirdiği talihsiz bir at kazasıyla başladı. 27 Mayıs 1995’te, Virginia'da katıldığı bir binicilik yarışmasında atından düşen Reeve, boynunun üst kısmındaki iki omurun parçalanması sonucu ciddi bir omurilik yaralanması geçirdi. Bu kaza, Reeve’i boynundan aşağısı tamamen felç bıraktı ve solunum cihazı olmadan nefes alamayacak duruma getirdi. Kaza sonrasında Reeve, bilincini yeniden kazandığında durumunun ciddiyetini kavrayarak derin bir umutsuzluk yaşadı. Bu dönemde, hayatını sonlandırmayı düşündü; ancak eşi Dana Reeve’in desteği ve çocuklarının ona olan ihtiyacı, onun yaşamaya karar vermesini sağladı.

Reeve, kazadan sonra beş gün boyunca yoğun bakımda ağır ilaçlar altında bilincini kapalı halde tuttu. Doktorlar, boyun omurlarının parçalandığını ve omuriliğinin ciddi hasar aldığını açıkladılar. Bu durum, onun boynundan aşağısını hareket ettirememesine ve solunum cihazına bağımlı hale gelmesine yol açtı. Eşi Dana ile yaptığı duygusal bir konuşmanın ardından, Reeve hayatını sürdürmeye karar verdi ve bu karar, onun yaşam mücadelesinin başlangıcı oldu.

Hastanede geçirilen ilk aşamalardan sonra, Reeve'in boyun omurlarını onarmak için bir ameliyat gerçekleştirildi. Bu ameliyatta, başı ile omurgası arasındaki bağlantı yeniden sağlandı. Omurları stabilize etmek için titanyum bir pin kullanıldı ve omurlar birbirine tel ile tutturuldu. Reeve'in iyileşme süreci zorlu ve uzun oldu; bir aylık hastane sürecinin ardından, rehabilitasyon için New Jersey'deki Kessler Rehabilitasyon Merkezi'ne transfer edildi.

Kessler'deki rehabilitasyon süreci, Reeve için hem fiziksel hem de duygusal açıdan oldukça zorlayıcıydı. Başlangıçta, tekerlekli sandalyesine oturmak, duş almak gibi basit günlük aktiviteler bile onun için büyük bir mücadeleydi. Ancak zamanla, Reeve bu yeni durumuna alışmaya başladı ve kendisini engelli topluluğunun bir parçası olarak görmeye başladı. Rehabilitasyon sırasında, nefes almayı yeniden öğrenmek için yoğun bir terapi sürecine girdi ve zamanla solunum cihazı olmadan 90 dakikaya kadar nefes almayı başardı.

Reeve, her gün dört ila beş saatini özel egzersiz makineleri kullanarak geçirdi. Bu makineler, kaslarının zayıflamasını önlemek ve osteoporozu engellemek için tasarlanmıştı. Reeve, fiziksel terapi yoluyla sinir sisteminin yenilenebileceğine inanıyordu ve bir gün felce bir tedavi bulunacağına olan umudunu hiç kaybetmedi. Bu kararlılığı ve yoğun egzersiz rejimi sayesinde, 2000 yılı itibarıyla vücudunun bazı bölgelerinde küçük hareketler yapmaya başladı ve 2002 yılına gelindiğinde, vücudunun yüzde 65'inde sıcaklık ve soğukluk gibi duyuları yeniden hissetmeye başladı. Doktorları, bu ilerlemelere hayretle baktılar ve bu durumu Reeve’in yoğun fiziksel çabasına bağladılar.

Reeve, felçten sonraki yaşamında sürekli bakıma ihtiyaç duydu. Yaşamının geri kalanında, evinde 10 kişilik bir hemşire ve yardımcı ekibi tarafından 24 saat boyunca bakım gördü. Bu süre zarfında Reeve, hayatını sadece hayatta kalmaya değil, aynı zamanda başkalarına yardım etmeye de adadı. Felçten sonra yaşadığı şoku atlattıktan sonra, kendini omurilik yaralanmaları üzerine yapılan araştırmalara ve bu yaralanmaları yaşayan insanların hayat kalitesini artırmaya adadı. Bu dönemde, engelli bireyler için daha iyi sigorta kapsamı sağlanması ve omurilik araştırmalarına daha fazla fon ayrılması için yoğun bir şekilde lobi faaliyetlerinde bulundu.

Reeve’in hayatı boyunca çektiği en büyük sağlık sorunlarından biri, sık sık enfeksiyonlarla mücadele etmek zorunda kalmasıydı. Özellikle yatak yaralarından kaynaklanan enfeksiyonlar, Reeve’in sağlık durumunu zaman zaman ciddi şekilde tehdit etti. 2004 yılının Ekim ayında, bu tür bir enfeksiyon nedeniyle sepsis gelişti ve bu da Reeve’in sonunu getiren komplikasyonlardan biri oldu. Sepsisin tedavisi sırasında, 9 Ekim 2004 gecesi Reeve kalp krizi geçirdi ve komaya girdi. Bir gün sonra, 10 Ekim 2004 tarihinde, New York'ta bir hastanede hayatını kaybetti. Reeve’in ölümüne tam olarak neyin sebep olduğu konusunda otopsi yapılmadı; ancak doktoru ve eşi, ölümüne muhtemelen aldığı antibiyotiğe karşı gelişen bir reaksiyonun yol açtığını düşündü.

Christopher Reeve, hayatı boyunca birçok zorluğun üstesinden gelmiş ve engelleri aşmak için mücadele etmiş bir isim olarak hatırlanmaktadır. Kazadan sonra hayatının geri kalanını tekerlekli sandalyede geçirmiş olmasına rağmen, o dönemde yaptığı çalışmalar ve verdiği ilham, onun ne kadar güçlü bir karaktere sahip olduğunu kanıtladı. Reeve’in anısı, hem sinema dünyasında hem de insan hakları savunuculuğunda yaşamaya devam ediyor.

Kaynak: Haber Merkezi