Albert Camus’nün 1942 yılında yayımlanan “Yabancı” adlı romanı, II. Dünya Savaşı sonrası Fransa’da ve dünya genelinde kuşağının sözcüsü ve yol göstericisi olarak kabul edilen Camus’nün en dikkat çeken eseridir. Dünya klasikleri arasında gösterilen romanda, işlediği suçtan ziyade, gerçek duygularını ifade ettiği ve toplumun kalıplarına uymayı reddettiği için dışlanan bir “yabancı” aracılığıyla, 20. yüzyıl insanının yabancılaşması işlenir. Topluma yabancılaşan kahramanın çevresiyle ve toplumla yaşadığı çatışmalar, romanın büyüleyici gücünü arka plandaki derin ve sessiz acıdan alır. Camus, genç kahramanı Meursault’nun dış dünyayla arasına koyduğu mesafeyi ve nesnel bir yaklaşımla her şeye, hatta annesinin ölümüne bile duyduğu ilgisizliği ustalıkla anlatır.

Albert Camus Yabanci Konusu

Yabancı kitabı konusu nedir?

“Yabancı” (Fransızca: L’Étranger), Albert Camus’nün 1942’de yayımlanan ve edebiyat alanında en önemli eseri olarak kabul edilen romanıdır. Hikaye, kısa bir zaman diliminde geçer ve Cezayir’de bir Arap’ı öldüren orta sınıf Fransız Meursault’nun, kendisini ölüme götüren süreci kayıtsızca izlemesini konu alır. Diğer karakterlerin isimleri anılsa da, ana karakterin ismi verilmez, bu durum Kafka’nın etkisini akla getirir. Camus’nün yabancısının yabancılaşmasını şu sözlerle aktarabiliriz: “Her şey, benim dışımda olup bitiyor gibiydi. Kaderim bana sorulmadan tayin ediliyordu (…) İyi düşündüğümde söylenecek bir şeyim olmadığını anlıyordum. Kendimi seyrediyormuş gibi bir hisse kapıldım.” Romanda, Meursault’nun topluma, kendine ve hatta ölümü kabul edebilecek kadar hayata olan yabancılaşması yalın bir dille anlatılır.

Yabancı kitabı kısa özeti

Albert Camus tarafından yazılan Yabancı kitabı kısa özeti: M. Meursault, sorumluluk duygusundan yoksun, içine kapanık ve sessiz bir genç olarak bir şirkette memurluk yapmaktadır. Bekar olan Meursault, basit bir yaşantı sürmekte ve bir pansiyonda kalmaktadır.

Bir gün annesinin kaldığı İhtiyarlar Yurdu Müdüründen annesinin ölüm haberini alır. Patronundan izin alarak, uzakta bulunan İhtiyarlar Yurduna gider. Orada annesinin nâşının bulunduğu odaya götürülür. Robot gibi hareket eden Meursault, ne bir üzüntü belirtisi gösterir ne de bir şey söyler. Annesinin yüzünü görmek istemez, gece başını beklerken ikram edilen kahve ve sigarayı içer, uyuklar.

Ertesi gün hava güzeldir. Merasim olmasa bu güzel havanın tadını çıkarabileceğini düşünen Meursault, merasim boyunca güneşten ve yorgunluktan bunalmış bir şekilde çevresindekileri izler. Görevlerini tamamlayıp yatıp uyuyacağı için sevinç duyar.

Eve döndüğünde günlerden cumartesidir. Ertesi sabah plaja giden Meursault, denizde eskiden büroda daktilo olarak çalışan Marie Cordona’ya rastlar ve ona kur yapmaya başlar. Akşam birlikte bir komedi filmi izlerler ve geceyi birlikte geçirirler. Pazar gününü yatakta miskin miskin sigara içerek ve pencereden dışarıyı seyrederek geçirir. Annesinin ölümü yaşantısında hiçbir değişikliğe yol açmamıştır; çalışır, gezer, yer, içer ve zaman zaman keyiflenir. Bir akşam oda komşusu Raymond’la tanışır. Raymond, Meursault’a samimi davranır ve arkadaş olmalarını ister. Meursault, her zamanki kayıtsız tavrıyla arkadaşlık teklifini kabul eder ve birlikte içerler. Raymond, kendisine haksızlık eden metresinden yakınır ve Meursault’dan yardım ister. Meursault, Raymond’un ağzından bir mektup yazar.

Bu arada, Meursault Marie ile olan ilişkisini sürdürür. Birlikte oturdukları bir gün, bitişik odada Raymond’un sevgilisiyle kavga ettiğini duyarlar. Marie polisi arar. Raymond, Meursault’dan kendisi lehine yalancı şahitlik yapmasını ister ve Meursault kayıtsızca kabul eder.

Marie, Meursault’a aşık olur ve evlenmeleri gerektiğini söyler. Meursault, evlenip evlenmemek konusunda kayıtsızdır, ama Marie isterse evlenecektir.

Raymond, Meursault ve Marie’yi bir hafta sonu gezisine davet eder. Bu gezi sırasında, Raymond’un önceden dövmüş olduğu sevgilisinin taraftarları tarafından izlenirler. Meursault, sahilde tek başına yürüyüş yaparken, birdenbire karşılaştığı Raymond’un düşmanını belki de güneşin etkisiyle bilinçsizce tabancayla vurur.

Bu olaydan sonra Meursault tutuklanır. Sorgu sırasında kayıtsızdır ve hatta avukat bile tutmak istemez. Tutulan avukat, Meursault’un garip kayıtsızlığından ve savunmaya yanaşmamasından hoşlanmaz, ancak onu kurtaracağını söyler. Meursault, yargıca tanrıya inanmadığını itiraf eder ve yaptığı şeyden pişman olmadığını belirtir. Hapishaneye atılır ve yeni hayatına kısa sürede alışır.

Mahkemede, çevresindekilerin kendisinden tiksindiğini hisseden Meursault, ilk defa ağlama arzusu duyar. Annesinin ölümü sırasındaki kayıtsızlığı şiddetle kınandığında suçlu olduğunu anlar ve bir şeyler söylemek ister, ancak susturulur. Dava, Meursault’un fikri alınmadan sonuçlanır ve o da bu duruma alışır. Sonunda idama mahkum edilir.

Hapishanede, kaçmayı düşünür ancak sonra bundan vazgeçer. Verdiği af dilekçesi reddedilince boyun eğer. Tanrıya inanmadığı için kendisini ziyaret etmek isteyen papazı görmek istemez, ancak papaz gelir ve onu imana davet eder. Meursault, papaza isyan eder ve içindeki zehirleri akıtır. Papaz hayal kırıklığına uğramış bir şekilde gider. Artık Meursault için ölüm büyük bir mesele değildir. Ölüm, insanın kaderidir ve ne zaman gerçekleştiği fark etmez.

Kaynak: Haber Merkezi