Dünya genelinde afet riskleri ve ülkelerin kırılganlıklarına dikkat çeken 2024 Dünya Risk Endeksi'ne göre, Türkiye, afet riskinin "çok yüksek" olduğu ülkeler kategorisinde yer alıyor. Bu rapor, doğal felaketlerin sadece coğrafi etkenlerle değil, aynı zamanda ülkelerdeki yapısal zayıflıklarla da yakından ilişkili olduğunu ortaya koyuyor. Peki, afetlerin boyutları nasıl sınırlandırılabilir? Yolsuzluk ve gelir adaletsizliği gibi sorunlar afet riskini nasıl artırıyor? Bu sorular, risk yönetiminde daha bütüncül bir yaklaşımın gerekli olduğunu gösteriyor.

Afet Riski En Yüksek Ülkeler: Filipinler İlk Sırada

Dünya Risk Raporu'na göre, afet riski en yüksek olan ülkeler sıralamasında Filipinler ilk sırada yer alıyor. Bu ada ülkesi, sık aralıklarla yaşanan depremler, volkanik patlamalar, kuraklık, kasırga ve sel gibi felaketlerle mücadele ediyor. Son olarak, süper tayfun Yagi'nin etkisiyle nehirler taştı ve toprak kaymaları meydana geldi. Bu felaket sonucunda en az 14 kişi toprak ve çamur altında kalarak hayatını kaybetti. Yagi, 2024 yılı içinde Filipinler'i vuran beşinci büyük tayfun olarak kaydedildi.

Ancak, Filipinler’in afet riskinin en yüksek olmasının tek nedeni doğa olaylarının sıklığı ve şiddeti değil. Uzmanlar, ülkedeki yoksulluk, yolsuzluk ve sağlık hizmetlerinin yetersizliğinin de riski artıran başlıca faktörler arasında olduğunu vurguluyor.

2024 Dünya Risk Endeksi'nde afet riski en yüksek olan ülkelerin sıralaması:

  1. Filipinler
  2. Endonezya
  3. Hindistan
  4. Kolombiya
  5. Meksika
  6. (35. sırada) Türkiye

Afet Riski ve Kırılganlık İlişkisi

Dünya Risk Raporu'nu hazırlayan Kalkınma Yardım Birliği'nin Bilimsel Direktörü Katrin Radtke, afet riski ile toplumsal kırılganlık arasındaki güçlü ilişkiye dikkat çekiyor. Radtke, yoksulluk, yolsuzluk ve sağlık hizmetlerinin yetersizliğinin, afetlerin yıkıcı etkilerini daha da artırdığını belirtiyor. Özellikle doğal felaketlere karşı alınan önleyici tedbirlerin eksikliği, toplumları daha da kırılgan hale getiriyor.

Türkiye de "Çok Yüksek Riskli" Ülkeler Arasında

193 ülkenin afet riski açısından değerlendirildiği endekste, ilk 41 ülke "çok yüksek risk" kategorisinde yer alıyor. Filipinler’in ardından Endonezya, Hindistan, Kolombiya ve Meksika geliyor. Türkiye ise 35. sırada yer alarak, "çok yüksek riskli" ülkeler arasında sayılıyor. Türkiye'deki en büyük sorunlardan biri, felaketlerle başa çıkma kapasitesindeki yetersizlik olarak belirtiliyor.

Afrika'daki Kırılgan Toplumlar

Rapora göre, en kırılgan toplumların çoğu Afrika’da yer alıyor. Afganistan ve Yemen gibi yıllardır savaşlarla mücadele eden ülkeler de kırılganlık açısından listenin üst sıralarında bulunuyor. Bu ülkelerdeki sağlık hizmetlerinin yetersizliği ve doktor sayısının azlığı, doğa olaylarının ölümcül sonuçlarını artırıyor.

Önleyici Tedbirlerin Önemi

Doğal felaketlerin büyük yıkımlara yol açması her zaman kaçınılmaz değil. Uzmanlar, önleyici tedbirlere yapılan yatırımların ölümleri ve zararları azaltabileceğini belirtiyor. Örneğin, ABD ve Avustralya gibi gelişmiş ülkelerde fırtına ve depremler gibi doğa olayları sıkça yaşansa da, bu ülkelerin afetlerle başa çıkma kapasiteleri daha yüksek olduğu için can kayıpları ve maddi zararlar daha sınırlı kalıyor.

Katrin Radtke, Çin’in krizlerden ders çıkardığını ve afet riskini azaltma konusunda ilerleme kaydettiğini belirtiyor. Çin, 2024 Dünya Risk Endeksi'nde geçen yıla göre 12 sıra yükselerek 22. sırada yer aldı. Bu ilerlemenin arkasında, koronavirüs pandemisi sonrasında ülkenin sağlık sistemine yaptığı büyük yatırımların etkili olduğu ifade ediliyor. Ancak, Radtke, bu gelişmelerin halkın sivil özgürlükleri pahasına yapıldığına da dikkat çekiyor.

Yolsuzluk ve Eşitsizlikle Mücadelenin Önemi

Afet risklerini azaltmak için sadece geleneksel tedbirler yeterli değil. Barajlar, erken uyarı sistemleri ve arama kurtarma hizmetleri önemli olsa da, sosyal eşitsizliklerin giderilmesi ve eğitim, sağlık gibi temel hizmetlere yatırım yapılması da büyük önem taşıyor. Radtke, yolsuzluğu engelleyen bir ülkenin afetlerle daha etkili bir şekilde başa çıkabileceğini vurguluyor. Ayrıca, iklim değişikliğiyle mücadele edilmesinin de doğal afetleri azaltmada kritik bir rol oynayacağını ifade ediyor.

Savaşlar ve Doğal Afetlerin Etkileşimi

Savaş ve çatışmaların olduğu bölgelerde doğa olaylarının etkileri daha yıkıcı olabiliyor. Aynı şekilde, doğal afetler de çatışmaları daha da derinleştirebiliyor. Radtke, şiddetli doğa olaylarının, özellikle iklim değişikliğiyle daha sık yaşandığını ve bu olayların çatışma bölgelerinde felaket boyutlarını büyüttüğünü söylüyor. Raporda, bu durum "çoklu krizler" olarak adlandırılıyor.

Bazı araştırmalar, doğal felaketler sonrasında silahlı grupların güç kazandığını ve yerinden edilen insanların bu gruplara katılabildiğini ortaya koyuyor. Ancak, tam tersi durumlar da yaşanabiliyor. Örneğin, Endonezya’nın Açe eyaletinde 2004 yılında yaşanan yıkıcı tsunami, yıllardır süren çatışmaların sona ermesine yol açmıştı. Bu felaketin ardından taraflar, yeniden yapılanma ve acil yardım için birlikte hareket etme kararı almıştı.

Kaynak: DW