Adını çoğumuzun “İngiliz Hasta” filmiyle duyduğumuz ve Beyaz Karınca olarak da bilinen termitler, 1-2 cm büyüklüğündeki bedenleriyle, en elverişsiz kum ve ağaç içlerine yerleşip, yaşayabilen canlılardır. Dikkate değer olan yanı özellikle topraktan yaptıkları 7 metreyi bulan kule mekanlardır. Bunları ilk defa görenler bir sanat eseri ile karşı karşıya olduklarını düşünebilirler. Bir ağacın içinde hayat sürmeleri  halinde, normal görüntülü bir ağaç olmasına rağmen en küçük sarsıntıda yıkılabilir. Termitler, ellerindeki malzemeyi ustaca işleyerek ortaya çıkardıkları bu yapılar ile pek çok araştırmacıya ilham olmuştur.

Termit yuvaları, dışarıdan bakıldığında bir kaya görüntüsü vermesine rağmen içi, binlerce karıncanın yolu, hücresi, besin galerisi ve hayat alanı olduğu için dayanıksızdır.  Benzeri şekilde yerleştikleri ahşap mobilyalar da dışarıdan sağlam görülmekle beraber, en küçük bir darbe ya da müdahale ile dağılıp gitmektedir. Bu yazıda termitler ile başladık söze.

Devletlerin de, kurumların da, işletmelerin de hatta ailelerin de termitleri olur. Birdenbire kriz bu yüzden çıkar. Birdenbire işletmeler bu yüzden batar. Elbette birdenbire geliyorsa ölüm... İçten içe kemiren termitlerin ettiklerini hafife almayalım.

Şimdilerde her şey ekonomi olmuş. Hâl ve gidişatın göstergesi ekonomi... Sonuçta normal bir ekonomik süreci etkileyen, her bir olumsuzluk, “termit etkisi” oluşturmaya müsaittir. Bunun  kötü ekonomi yönetimi;  eğitim, sağlık, adalet gibi en görünür kamu hizmetlerinin yetersizliği ya da sadece yapısal sorunlar deyip bir torbaya doldurulanlar ile ilgili değildir. Dünyada 20. ekonomi olarak anılıp, mutluluk endeksi sıralamalarında 112. sırada yer almanın anlaşılır ve açıklanabilir yanı yoktur.
Dışarıdan devasa görünen kurumların kurdu, kendi içerisindedir ve içten içe kemirmektedir. Bu yüzden içine termit girmemiş yapılar değerlidir, güçlüdür, dayanıklıdır. Bu yüzden vergilerle sağlanan düzenli finansman, ekonomi yönetimleri için önemli bir alandır.

Aynı zamanda tasarruflar da özel sektör için önemli bir imkan ve kaynaktır. Ancak Türkiye tasarruf edemeyen bir ülkedir. Oğuz Atay'ın dediği gibi "Fakir düşmüş bir soylu" olan Türkler, bir türlü tasarruf edememektedir. Normal şartlarda % 20 tasarruf ederek  değer üretebilecekken bu miktar % 11-13 aralığında kalmaktadır. Dolayısıyla aradaki % 7-8 fark cari açık olarak ekonomiye yansımaktadır.

Savaş dönemlerinde veya güvenliğin söz konusu olduğu dönemlerde kaynaklar silahlanma için kullanılır: Güvenliği tehdit altında olan bir ülkenin çok bir seçeneği yoktur. Termit etkisi başlamıştır. Ülkeler bütün parasal imkanlarını güvenliğe ayırması sebebiyle finansal ihtiyaçlarını para basarak karşılama yoluna gider. Bunun sonucu artık herkesçe bilinmektedir: Enflasyon... Görsel olarak bir şeyler arayanların, internette küçük bir gezinti ile  tuğla gibi “para” destelerini lego niyetine oynayan çocukların, hatta el arabasına doldurulan maaşların veya sobada odun niyetine yakılan paraların fotoğraflarını görmesi mümkündür.

Terör ise savaş kadar düzenli olmayan bir durumu ifade etmektedir. Bu durum mobilyaların içine yerleşen termitlere daha uygundur. Teröre ve terörün ekonomik sonuçlarına ise savaşlara kıyasla daha az önem atfedilmiştir. Ancak bu son 20 yıl içerisinde yaşanan terör olayları, lokal çatışmalar, asker-sivil  adam kaçırma, fidye, şantaj gibi yöntemlerin de sıklıkla görülmeye başlanmasıyla değişmektedir.

Son 30 yıl dünyada 20 binden fazla terör eylemi görülmüş, bu olaylar 100 bin cana mal olmuştur. Bu rakamlara Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, hatta turuncu devrimlerin olduğu ülkelerin devlet teröründe ölenleri eklenmemiştir. Bunun en önemli sonucu mülteciler sorunudur.  Ve hâlâ kanayan bir yaradır. Haymatlos bir sürü insan... Bir de tehlikeli “bilimsel” kisveli deneylerin de buraya eklenmesi, Çernobil gibi, Fukuşima gibi “imal edilen” tesisler “ihmal edilen” önlemler yeni canlara mal olmuştur.
Devletler de firmalar da aileler de çok güçlü görünebilir. Ama her birisinin kendine göre bir termiti mutlaka vardır.