Geriye dönüp baktığınızda hiç pişmanlık duyduğunuz oldu mu? Yâ da kendinize “Ya, şu yanlışı da yapmayacaktım” diye içten içe söylendiğiniz mi hiç? Yanlışlarınız yüzünden pişmanlık duydunuz mu?
Ölüm döşeğinde olan insanların çoğunluğunun yaşayamadıklarının pişmanlığını duyduğunu biliyor muydunuz? Hatta bu konu üzerine yapılan bir çalışma bile var. Uzun yıllar Avustralya’da evlerinde ölümü bekleyen hastalarla çalışan hemşire Bronnie Ware, emekli olduktan sonra yazdığı kitapta insanların son günlerinde en çok pişman olduğunu şeyleri listeledi.
Listenin ilk başında başkalarının hayatını yaşayan insanların olduğunu görüyoruz. Biz buna; el âlem ne der, toplum baskısı, yaşam normları gibi etmenler yüzünden kendi hayatını değil de başkalarını istediği hayatı yaşayanlarda diyebiliriz.
"Keşke başkalarının benden beklediği hayatı sürmek yerine düşlerimi gerçekleştirme cesaretim olsaydı." diyor insanların çoğu son nefesinde.
Diğer önemli bir pişmanlık ise; “keşke duygularımı dile getirmeye cesaretim olsaydı.” Çok çalışmak ile sevdiklerine gereken zamanı ayıramamak da diğer pişmanlıklar.
Yazıyı yazmakta zorlanıyorum sürekli aklıma “son pişmanlık neye yarar” şarkısı takılıyor. Tam kafamı toplayacağım kafamın içinden bir ses: sonnn pişmannlıkk neyee yarar? Neyse…
"Yanlış yapma hakkı olmayan insan, özgür değildir!" diyorlardı okuduğum bir yerlerde. Yanlışlarınızı sevin. Toplum normlarının içine sıkışıp kalmış biriyseniz, hayattan hiçbir şey yaşamadan çekip gideceksiniz demektir. Şayet kendimden biliyorum! Bize öğretilen normlar, kurallar içerisinde olmamızdı. Yanlış yapma hakkımızın olmadığı fısıldandı kulağımıza. Hep doğru, hep dik, hep en iyisi olmak zorundaydık. Matematikten kalamazdık mesela. Kısa giymek ayıp, geç kalmak saygısızlıktı. Biz yanlış yapmadan doğru yapmayı öğrenen bir nesil olarak yetiştirildik. Üç yaşındaki bir çocuktan bile acemiydik bu hayatta. Düşerek düşmemeyi öğrendi çocuk. Yürümeye çalışırken, hızlı koşmaması gerektiğini, çok dondurma yerse midesinin bulanacağını, ateşin ise yakacağını. Oysa biz zaten biliyorduk bunları!
Yaşamadan, yaşamıştık.
Hukukta bile olan hata (yanılma) hali bize tanınmamıştı. Olmaz olamazdı! Hukuk diyor ki; “hata (yanılma) hali olarak da bilinen ve failin zihninde canlandırdığı durum ile gerçek durum arasındaki tutarsızlık sonucu meydana gelen bir haldir. Kanunda failin eyleminde hata (yanılma) hali olmasında failin cezası azaltılacak ya da kaldırılacaktır.” hukuk affetse bile her zaman doğru yapılmasını bekleyen aileler ve toplum affetmedi! Yanılabilirdik oysa.
Biz böyle bir nesildik…
Kitabın yazarı Ware; çoğu insanın, mutluluğun aslında bir seçim olduğunu ölüm anı gelene dek fark etmediğini söylüyor.
Mutluluk bir seçimdi ve bizim seçim hakkımız yoktu! Kendi yanlışlarımızı, doğrularımızı bulmamıza izin verilmedi. Küçük bir çocuktan bile acemiydik bu yaşımızda bile.
Sınavda 3 yanlış 1 doğruyu götürürdü evet ama gerçek yaşamda belki de yanlış, insanı bir doğruya götürürdü.
Doğru insan olabilmek için, yanlış ile doğru arasında seçim yapabilmek için yanlış yapmaya ihtiyacımız var. Onun içindir ki, yanlışlarınızdan pişman olmayın. Yanlışlarınızın sonuçlarından ise hiç pişman olmayın. Bilin ki yanlış yapmaya hakkınız var. Bilin ki yanlışlarınız size doğruları gösterecek. Bilin ki en doğru yapacağınız şey, yaptığınız en yanlış şeyin içinde gizli. Bu demek değildir ki, sürekli yanlış yapın. Yanlış yapana insan, sürekli yanlış yapana ise aptal insan denir. Yaptığınız yanlışın bile bir kalitesi bir değeri olmalı.
Kısa hayatlarımızda son ana geldiğimizde pişmanlık ile dolu bir yaşam görmek istemiyorsak gözlerimizin önünde, yanlışlarınızı sevin.
En doğru yanlışıma…