Önce kafalardaki enflasyon düşecek… Önce insanın içindeki enflasyon korkusu düşecek. Aybaşı geldi zam; yılbaşı geldi zam… Ev fiyatları çılgın gibi artarken, ev sahipleri de yılda iki kere kiraya zam isterken… Fırsatçı, arsız, yüzsüz en küçük fırsatta ne kopardım kâr diyen bir satıcı taifesi ile bu enflasyon zırla düşmez!... Ne zaman düşer, peki? Önce insanlar içindeki korkuyu yenecek. Algılarına hayatı kurban etmeyecek. Kısa günün kârı demeyecek… Savaş ekonomisi gibi fiyatlara zam yaparak sermayesini büyüttüm zannetmeyecek. O vakit düşer. Şimdiden sonrası artık ekonomi yönetiminin işi: Önlemlerini açıklayacak, halka anlatacak, plansa plan;  programsa program… Anlatacaklar, önlem açıklayacaklar, ne oldu bitti halkla paylaşacaklar… Sonrası daha kolay. Ekonomi yönetimine duyulan güven ve güven ortamının tesisi konusu birincil etken olacaktır. Türkiye bir seçime daha yol almaktadır: bu seçim zamanlarında harcamalardan kesinti olmaz. Ancak 5000 gün çalışanların da emekli edildiği başka bir ülke yoktur! İsteyene mi sözümüz olsun, herkesi emekli etmeye çalışan sisteme mi?  Yazıktır, elbirliği ile herkes fırsatı değerlendirme yolunda. Önce büyük fotoğraf… 2020 pandemi geçmeden, Rusya-Ukrayna Savaşı… Bu ekonomik kriz bitmez, bütün konjonktür teorilerini alt üst ederek dengesiz bir denge ile devam ediyoruz.  Ancak bu krizle yaşamaya alışılmış; enflasyon ve işsizlik açısından kabul edilebilir değerler de buna göre yükselmiştir. Doğal işsizlik oranı bile %10’a gelmiş dayanmıştır. Bir de yükün büyüğü ülkemizde olan mülteci sorunu var ki bu da dengesizlikler için önemli bir etken olarak görülmelidir. Krizin iliklerine kadar hissedildiği o ilk yıllar geçmiştir. Bütün ekonomilerdeki nisbi iyileşme vardır. Ancak bu nisbi iyileşme yeterli değildir. Durumu gözleyen ekonomi polisleri, alemin “sıfırcı hocaları” olan kredi derecelendirme kuruluşları, Türkiye gibi bazı ülkeler için not vermede alabildiğine cimri olabilmektedir. Sonuçta ekonomiye olan az-buçuk güven de zarar görmektedir. Zaten “güvensiz ortam”; pahalılaşan “dolar”, doların ateşini almaya yönelik “yüksek faiz”, yüksek faizin sonucu maliyetlerin artması ve enflasyon, işsizlik ve daralma… Bu arada artan ithalat ve cari açık da varsa “IMF hep yanıbaşınızda” olur… Türkiye için asıl sorun cari açıktır. Bunun beklenen düzeye çekilmesi için ana formül “üretimde” gizlidir. Üretebilen ekonomi iç talebi karşılayabilir; iç kaynaklar yoksa dışarıdan gelir, ithalat... Bu yüzden üretimin teşvik edilmesi, ihracata dönük üretim yapılması ülkenin döviz ihtiyacının giderilmesinde önem teşkil etmektedir. Aynı zamanda üretim için yabancı sermayenin çekincelerini gidermek, sıcak paranın cazip bulduğu faiz sarmalından çıkmak, nihayetinde doların ateşini indirmek gerekmektedir. KKM ile soğuyan talebin durdurulması pahalıya mal olmuştur. Bu da dolar talebini yönetebilmek ve dolar bolluğu sağlayabilmenin yolları aranmalıdır.