Fuar’a güzellik katan neler vardı, sayayım:
Kübana, Göl Gazinosu, Mogambo, Villa Çay, Park Restoran, Ekici Över, Manolya, Lunapark Bahçesi, Gül Bahçesi, Hayvanat Bahçesi, Mini Tren ve tabii Lunapark.
Sonuncusu hariç hepsi tarihe karıştı. Hem de birer birer. Şimdi de Lunapark gideceğe benzer. Çünkü Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, Lunapark’ın ilgi görmediğinden yana görüş belirtti geçenlerde.
Gürültüsünden şikayet etti.
Gürültü, 1960’lı-1970’li yıllarda Fuar’a gelen özel tiyatroları çok rahatsız ediyordu. Rahmetli Yıldız Kenter’in, çalıştığım gazeteye gelerek “Ne olur bu gürültüyü sonlandırmak için aracı olun” diye çaresiz yakardığını hatırlarım.
Ama şu anda çevrede böyle bir mekan bulunmadığı için gürültü sorunu, büyütülecek bir şey değil. Ama Lunaparksız bir Fuar’ı da doğrusu düşünemiyorum. Coşkun Ailesi’nin İzmir’e sunduğu bir güzelliktir bu.
Cemil Başkan, yerine ne düşünür bilemem ama onun bilmesi gereken şey, lunaparkın ilgi görmediği görüşünün tartışılır olmasıdır. İşletmecisi, ilgiden memnun ki devam ediyor. İlgi var ki, durmadan yatırım yapıyor.
Fuar nostaljisini alabildiğine savunan Ahmet Sarışın kardeşimin, bu konuya da değineceğini umuyorum.
Sancar Maruflu yaşasaydı, o da “Lunapark kalsın” derdi.
Villa Çay için çok savaş verdi, kaybetti ama lunaparkı daha büyük bir güçle savunurdu.
Kesin.
Dolduruşa mı geliyoruz dersiniz?
Özellikle Suriyeli sığınmacıların ülkemizde ayrıcalıklı bir muamele gördüklerine dair, ciddi bir algı var çoğumuzda.
Yardım aldıkları, parasız muayene oldukları, hatta bu konuda öncelik tanındığı, cezai uygulamalardan muaf tutuldukları, vergi ödemedikleri falan…
Bu algı, haklı olarak toplumsal bir tepki ve öfkeye dönüştü.
Algıyı oluşturanlar, aslında sosyal medyayı canının istediği gibi kullanan bazı muhalifler.
Geçenlerde Göç İdaresi’nden sorumlu bir hanımefendi ile sohbet ettik. Kafamdaki bütün algıyı tek tek saydım. Sitem ettim. Tepkimi gösterdim.
Hanımefendi, büyük bir samimiyetle anlattı. “Hiç biri doğru değil” dedi.
Yardım aldıklarını doğruladı ama ayrıcalıklı muamele gördüklerinin bir şehir efsanesi olduğunu söyledi:
“Vergi veriyorlar, suç işlerlerse cezalandırılıyorlar, sağlık hizmetlerinde öncelik yaşamıyorlar. Bazı yerleşim yerlerinde nüfusları fazla ise kendi ülkelerinden gelen hekimlerin hizmet vermeyişle böyle bir tablo oluşuyor. Ama o hekimlere Türk hastalar görünmüyor. Burada gözetilen, sığınmacı hastanın kendini ifade edebilmesidir. Devletin, sığınmacılığı özendirme diye bir politikası yok. Aksine bunu önlemek için çaba sarf ediyor. Uygun şartlar oluştuğunda çoğunun ülkesine gideceği şüphesiz.”
Provokatörlük diz boyu
Başkanların çoğu, kadrolarını yeniledi. Yeni başkan yardımcıları, yeni müdürler, yeni şefler.
Bundan elbette rahatsızlık duyanlar var. Kızağa alınanlar, düz memur yapılanlar.
Rahat durmuyorlar, ortalığı karıştırıyorlar. Yer almadıkları yeni yönetimi kötülemek için ellerinden ne gelirse yapıyorlar.
Bir arkadaşım, kaldırımları işgal eden bir mekanın önünden elini kolunu sallayarak geçen zabıta memuruna niye müdahale etmediklerini sormuş. Aldığı cevap şu olmuş:
“Yeni başkan, esnafla kötü olmak istemiyor.”
Bunu benim önümde başkana iletti. “Doğru mu?” diye sordu.
Başkan çok öfkelendi. “Böyle bir şey olabilir mi? Bu provokatörlerin amaçlarını biliyorum. Onlarla nasıl mücadele edeceğimi çok iyi biliyorum” dedi ve ekledi:
“Kendilerine yeni kadrolarda görev vermeyişimin ne kadar isabetli olduğu ortada değil mi?”
İBRAHİM ORMANCI
Yapay zekaya ''10 bin lira emekli maaşıyla nasıl geçinilir Türkiye'de? '' diye sordum. Aradan bir hafta geçti. Hala yanıt bekliyorum!
***
Hanım ve oğlum aile reisliğinden beni aldılar. Hanım kendini KAYYUM olarak atadı!
***
Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir. Tekdir ile uslanmayanın hakkı Hakan Ural izletmektir!
***
Kiminin bu dünyada YAKINLARI vardır. Benim ise kimsem yok, olsa olsa YAKINDIKLARIM olabilir!