“Önce ekmek çok ucuz” dedi ve ilave etti:
“Türk milleti ekmeği sıcakken yemeyi seviyor. Biraz soğuduğunda da zaten ucuz olduğu için sıcağını satın alıyor.”
Avrupa’nın en lezzetli ekmeğini biz üretiyoruz. Ama Batılılar “Kaynana sopası” diye bir ekmek yapıyorlar; ince uzun. Bu ekmek daha kolay korunuyor ve sonuna kadar da yeniyor.
Eskiden bakkallar, yarım ekmek istendiğinde keser verirlerdi. O da yok.
Kaldı ki eskiden ekmek daha ucuzdu ve buğdayını da biz üretiyorduk. Şimdi buğdayı Ukrayna’dan getiriyoruz, ama ekmeğe sahip çıkamıyoruz. İsrafta Avrupa birincisiyiz.
Ekmeği ‘Nimet’ bildiğimiz halde.
İçi boş sloganlar
Demokrat Parti kurulduğunda elbette oy kullanacak yaşta değildim. Ama bu partinin “Yeter Söz Milletindir” yazılı bir avuç resmi bulunan afişiyle ve sloganıyla seçimi kazandığına yürekten inanıyorum.
Kısa ve öz:
“Yeter Söz Milletindir.”
Belli ki Menderes ve arkadaşları, durumu iyi koklamışlar ve böyle bir afişle yola çıkmışlar.
Sonraki yıllarda Ecevit “Su kullananın, toprak işleyenin” diyerek oy topladı. Özal, “Orta Direk” diye tutturdu, sonunda iki kez iktidar oldu..
Bugün duvarlardaki afişlere bakıyorum. Hangi parti olursa olsun; bana hiçbir şey söylemiyor:
“Türkiye’nin yüzyılı”
Eee, ne anlarsınız bundan?
“Her şeyden önce Türkiye”
Bunun neresi slogan?
“Hep birlikte kurarız?”
Neyi kurarsınız, onu söyleyin.
“Türkiye tarih yazacak”
Coğrafya yazsa ne olur?
“Asrın Türkiyesi”
Vesaire vesaire..
Sonuçta heyecansız bir propaganda süreci yaşadığımızı ve hiç de tadımızın olmadığını söylemeliyim.
Vaat yok, hedef yok, plan yok, proje yok.
Herhangi bir parti, 1946’da yola çıktığında kullandığı “Yeter Söz Milletindir” sloganını kullansın, eminim yine çok şey kazanır.
Sen neymişsin be abi?
Abdurrahman Dilipak, sağ kesimin, daha doğrusu muhafazakar medyanın ilgi ile izlediğim yazarlarından biri.
Altyapısı güçlü, dopdolu bir adam.
Köşe yazısı yazdığı gazete, bıraksanız, ülkeye yarım günde şeriat düzenini getirir ama o, hiçbir yazısında değil şeriatten; ayetten, fıkıhtan, hadisten bile söz etmiyor. Kimseyi İslama çağırmıyor.
Dinsel siyaset ya da siyasal din, bu oluşumun yarattığı toplumsal yaşam, onun ilgi alanlarına giriyor her zaman.
Çok şey bildiğini, kendini beğenmişliğini kolayca fark etseniz de; yazısının sonunda Abdurrahman Dilipak’a kızamıyorsunuz.
Dilipak, son makalelerinden birinde biraz ölçüyü kaçırmış. Feleğin çemberinden geçmiş nicelerinin bile bilmediğini sıralıyor da sıralıyor.
Son günlerde entel İslamcılara takmış. Muhafazakarlara yani.
Bu kesim, hepten zıvanadan çıkmış gibiymiş. After Umre Party’ler, Happy Birtday Party’ler, Baby Shower Party’ler düzenliyorlarmış, piercing giyip Tatto kullanıyor, Majito, Bellini, Aperol, Chia Tohumu eşliğinde ejder meyveli içkiler, Smoothie içiyorlar, Singapur’daki casinolarda sabahlara kadar kumar oynuyorlarmış.
Yani Abdurrahman Abi, bu yolların yabancısı değilim mesajı veriyor. Anladığıma göre ‘Siz giderken ben dönüyordum’ muhabbeti yapıyor.
Ya da tersi. “Siz dönüyorsunuz ama bir gün ben de gidebilirim” diyor.
Snack Bar kültürüm yok. Amerikan Bar kokteyllerini bilmem ama bu yazısı sayesinde Abdurrahman Dilipak’tan çok şey öğrendim desem yalan olmaz.
Başkanına kızıp Kızılay’a küsmek
Bu hatayı hepimiz yapıyoruz.
Kızılay Başkanı’nın ve yönetiminin hataları yüzünden güzelim kuruma küsüyoruz.
Bu yüzden nicemiz Kızılay Maden Sodası içmiyor.
Kızılay da bir kurum. İyi amaçla kurulmuş ama zamanla kötü yönetildiği çok olmuş. Uğur Dündar, yıllar önce bu kurumla ilgili nice skandalları ortaya çıkarmıştı. Depolarda çürümeye terkedilen çadırlar, yiyecekler, lüks içinde yaşayan yöneticiler.
Ne oldu?
Dönemin hükümeti gerekeni yaptı, Kızılay’ı makine ayarlarına getirdi.
Şimdi de böyle bir süreç yaşanıyor. Hatalar yapılmış. Biz tepkimizi sert ve acımasız sergilersek ve biraz da insani duygularımızdan kaynaklanan desteğimizi çekersek bu kurum çöker, kendini toparlayamaz.
Biz, bize düşeni yaparken Merkezi Yönetim de gereğini yaparsa, Kızılay’ın nasıl yönetildiğini, neleri beceremediğini belirler ve üzerine giderse her şey yoluna gider.
Öfkemizi kendimize saklayalım, ne yapılacağını da bekleyelim ve görelim.
İbrahim Ormancı - Duvar Yazıları
Sabah kalkınca baktım Hanım bana yağ çekiyor. Bana bayramlık giysi aldıracak sandım. Kadıncağızın günahını almışım. Evde kuru soğan bitmiş de. Biliyorsunuz pazarda kilosu 30 TL!
***
Arpa buğday daneler. Televizyonda hükümeti yağlayan akıldaneler!
***
Allah'ım bana da KEREM eyle… Kızılay'da ben de bir koltuk sahibi olayım!
***
Muharrem İnce kendini öyle Köroğlu falan sanma canım. Bence sen Cüneyt Arkın'ın canlandırdığı tahta kılıçlı Malkaçoğlu'sun!
***
Bir çocuk kitabı yazdım "Alice A Haber Ülkesinde!”
***
Bayram gelmiş neyime. Bayram ikramiyesi hanımın elinde!
***
Enflasyon 14 ayın en düşük seviyesinde imiş. En düşük seviyede olan insaf olmasın sakın?