Kent konseyleri onun eseri

Abone Ol

Bursa’nın Nilüfer ilçesinde dört dönem belediye başkanlığı yapan Mustafa Bozbey, gerçek anlamda Türkiye’deki kent konseylerinin mimarıdır. 

Önceleri “Yerel Gündem” adıyla çalışan ve belediyelerde stratejik planların uygulanmasına destek veren kurumları, ilçesinde yaptığı ciddi çalışmalarda günümüzdeki modeline dönüştüren Mustafa Bozbey, geçenlerde Buca Belediyesi ile Buca Kent Konseyi’nin davetlisi olarak “Cumhuriyetimizin 100. Yılında Kent Konseylerinin ve Sivil Demokrasinin Önemi “ konulu bir konferans verdi.

Konferans öncesi ayaküstü bir konuşma yapma imkanı bulduğum Bozbey’in donanımlı sunumu, gerçekten çok etkileyiciydi.

Bozbey, Nilüfer’deki çalışmasına 1990’lı yıllarda başlamış. Kent Konseyi modelinin; kent sorunları konusunda ortak akıl oluşturan, hemşehrilik duygusuyla sürdürülebilir bir demokratik yapıya kavuşturulmasını sağlamış.

1980’li yıllardan başlayarak; köylerin mahalle statüsüne alınmasıyla kentli nüfusun artışına dikkat çeken ve “1980 sonrası demokratik taleplerde büyük düşüşler gözlendi” diyen Bozbey, bu yapının ihtiyacı karşılayan bir görev üstlendiğine de dikkat çekti ve aynı şekilde 1980 öncesi Türkiye’de 2,2 milyon sigortalı varken bunun 1.5 milyonunun sendikalı olduğunu, 2023’de gelinen noktada Türkiye’de 16 milyon 413 bin sigortalı varken sendikalı sayısının sadece 2 milyon 400 binle sınırlı kaldığını söyledi.

Mustafa Bozbey, kent konseylerinin bu nedenle uzlaşı kültürünü yaygınlaştırdıklarını belirtti, “Ancak kent konseyleri her kesimden katılımla ve siyasi olmayan bir yapıyla kurulmalı. Kent Konseyi başkanları, belediye meclislerine davet edilmeli, konuşma hakkı olmalıdır. Bu kent demokrasisinin yolunu açar” diye konuştu.

Nilüfer, bu açıdan Türkiye’nin parmakla gösterilen ilçesi. Bozbey, sözlerini söyle sürdürdü:

“2002’de Nilüfer’de ‘Katılım odaklı yerel yönetim modeli’ni hayata geçirdik. Sonuç odaklı çalıştık. 2006’da da kent konseyi olduk. Mahalle komiteleri kurduk. Her birini; stratejik plana göre izleme ve değerlendirme konusunda bilgilendirdik. Nilüfer’de 280 mahalle komitesi ful çalışıyor. Bunlar için 20 odalı bir bina yaptık. 3 belediye çalışanı, bu mahalle komitelerini dönüşümlü olarak toplanmaları konusunda organize ediyor. Nilüfer modeli, Türkiye için çok özel bir model ve kentteki yakınmaları da minimuma indirmiştir. Hizmetler, daha rantabl sunuluyor ve hep halkla el ele verilerek çalışılıyor.”

Korkusuzlar

Korkmamak, her zaman güvenin desteklediği bir duygudur.
Duyarız:
“Ben hiçbir şeyden korkmam.”
Korkmadığını sanıyordur. Çünkü güvenle ilgili argümanları, çok farklı:
Korunuyordur, zengindir, yaradılışı öyledir.
Bu geçici ögeler, sonuçta o kişiyi korkuyla yüzleştirmekte gecikmezler.
Toplumun, kendini yönetenlerden en önemli beklentisi elbette güvendir ve rahatça “Ben korkmuyorum” diyebilmesidir.
Ancak bilelim ki, korkmamanın tek yolu, kişiye sunulan güvendir ve bu güvenin adı da adaletli yargı sistemidir.
Cahil cesaretini bir kenara bırakalım; bir insanın kendini güven içinde hissetmesi, kendi kişisel çabalarından çok o adaletli yargı sistemi ile sağlanıyor.
Medeni bütün ülkelerde tablo bu.
Üçüncü dünya ülkeleri, yüksek duvarlar, dikenli teller, belde silah, çelik yelek, koruma, para gibi argümanlarla kendini avutuyor.
Biz de biraz böyleyiz ne yazık ki.
Yine ne yazık ki, hala güvenemediğimiz kurumlar var.
Bu kurumlar, belli örgütlerle, belli amaçlarla, belli nedenlerle bu duruma getirilmişlerdir. Onarılmaları zordur, hatta imkansızdır.
Onun için “Ben hiçbir şeyden korkmam” diyenlerin, yaşadığımız coğrafyayı da iyi bellemesi gerek.
Bu, o kadar zor değil.

Çuvalladığımız gün

İki yıl önce ülke çapında topyekün bir “Yayaya saygı” hareketi başlattık.
Yollara yayaların geçtiği sarı çizgiler çizdik.
Bekledik ki, araçlar, yayaların geçtiği bu çizgilerde duracak, “Yayalara saygısızlık” diye bir sorun kalmayacak.
Topyekün havamızı aldık.
Denetimler yapılmadı, denetimlerden önce eğitimler gerçekleşmedi ve hareket başarısızlıkla sonuçlandı.
Batı ülkelerinde pek çok kentte trafik lambası yoktur ve yaya, her zaman geçiş üstünlüğüne sahiptir.
Bizde otobüsler, taksiler, servis araçları, kamyonlar, bu eğitimden nasiplerini alamadıkları için hareketi mezara gömdüler.
Trafiğimizin başı sağ olsun.

Bir kase işkembe çorbası olmuş 120 TL. Ekonomi iyi ha? İşkembeden atmayın!
***
Sahilde gezerken denizde yüzen şeyleri görünce  “İyilik yap denize at” sözünü söyleyen ilk vatandaşa saydırdım!
***
Günümüzde, her şey sanal ya da banal. Ne yapalım ki biz?
***
Hiç acı görmemiş ve de küstah birisine “Kaç ‘yara'lık adamsın?'' diye sordum. Yanıt veremedi!
***
Aşk bahçemi süsleyen inci çiçeği değil miydin? Sen ne zaman kaktüs oldun be kadın?