Cumhuriyetimizin 100. Yılında, ana teması “Sürdürülebilir Geleceği Birlikte Tasarlamak” olarak belirlenen kongre; Üniversiteler, kamu kurum ve kuruluşları, uluslararası kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları, sürdürülebilirlik alanında uğraş veren özel sektör kuruluşları, aktivistler ve gönüllüler dayanışması ile 8 ülkeden 51 davetli konuşmacı, 200’ye yakın katılımcı ve 30 destekleyen kuruluş ile İzmir’de gerçekleştirildi. TÜBİTAK’ın Yurt İçi Bilimsel Etkinlik Düzenleme desteği ile düzenlenen kongre Türkiye’nin her yerinden gelen konuklar katılımcılar tarafından büyük ilgi gördü.

ÇEVRE DOSTU ÜRETİM VE ADİL PAYLAŞIM

Dünyadaki gıda kaynaklarının tüm insanları yeterli düzeyde besleyecek kapasitede olduğu görüşünün ağırlıklı olarak dile getirildiği kongrede, çevre dostu üretim, adil paylaşım, doğru beslenme ve israfın önlenmesinin kritik öneme sahip olduğu konusu vurgulandı. Ekosistem, biyoçeşitlilik ve sürdürülebilirlik üzerine insan faaliyetleriyle oluşturulan ve dünyamız ile tüm insanlığı tehdit eden sorunlar ancak bilimsel ve etik değerler ışığında yine insan tarafından önlenebilir. Ekosistemin korunması ve çevresel koşullara adapte dirençli hatların geliştirilmesi amacıyla Ar-Ge ve yenilikçi çalışmalara önem verilmesinin gerekliliğinin yanı sıra karar verici yönetim mekanizmaları ekosistem konusunda eğitilmeli ve onlara yönelik bir oryantasyon programı ve saha uygulamaları yapılmalıdır.

İNSAN ELİYLE BU KRİZİ AŞABİLİRİZ

Bu kongrenin Ana Temasının Gıda, Beslenme ve Tarım sistemleri olduğunun altını çizen Kongre Düzenleme Kurulu Üyesi ve Sürdürülebilir Yaşam Derneği (SUYADER) Genel Başkanı Prof. Dr. Emine Aksoydan, “Gıda hayatın tam da içinde ve insanın temel besin kaynağı. Besin olmadan hayatımızı sürdürmemiz mümkün değil ama besine ulaşmak gittikçe daha da zorlaşıyor çünkü hem gıda arzındaki sıkıntılar hem üretim yöntemiyle ilgili farklılıklar tedarik zincirindeki sorunlar nedeniyle çok ciddi problemler yaşıyoruz. Önümüzdeki yıllarda daha da artacak kuraklık nedeniyle üretimde ciddi kısıtlamalara gireceğiz. İşte biz daha fazla geç kalmadan ümidimizi hiç kaybetmeden çünkü biz insan eliyle dünyayı gezegeni bu hale getirdik insan eliyle de bunu düzeltebiliriz mottosuyla hep ümitli davranarak şu an içinde bulunduğumuz kriz konusuyla da insanların farkındalığını artırmak üzere bu yola çıktık ve bu şekilde de çalışmalarımıza devam edeceğiz” dedi.

KOŞAR ADIM SU KITLIĞINA GİDİYORUZ!

Gıda hakkı gibi, su hakkının da önemli konular arasında yer aldığını, su besindir su hayattır diyerek ifade eden Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Çevik, “Susuzluk artık kapımızda değil içeri girdi.  Zaten su azlığına sahip ülkeler arasındaydık ve koşar adımlarla su kıtlığına sahip ülkeler arasında olmaya doğru gidiyoruz. Tarımın yoğun yapıldığı bir ülkeyiz ve tarım için de oldukça önemli su yönetimi… Aslında havza yönetimi devreye girdi ama bunu uygulamalarla mutlaka hayata geçirmemiz gerekiyor. Susuzluğun yanı sıra su kalitesinde de düşmeler başladı. Bunu Marmara Denizi Örneği’nde de görüyoruz. Denizin kullanılabilir su miktarı çok çok düşük ve müsilaj örneği ile karşılaştık. Asıl sucul ekosistemler de bize bu konuda cevap veriyor” şeklinde konuştu.

ÜLKEMİZDE BESLENME SORUNLARI YAŞANIYOR

Gıda hakkının her insanın, yeterli, güvenli, sağlıklı olarak gıdalara kolayca ve sürdürülebilir olarak ulaşma hakkının uluslararası bir insan hakkı olduğunun ve diğer haklar ile bağlantısını iyi bir şekilde anlaşılması ve gıda hakkını ilgilendiren yasal düzenlemelerden haberdar olunması gerekliliğini ifade eden Prof. Dr. Gülden Pekcan, “Ben bir beslenmeci olarak beslenme sorunlarının da ülkemizde çok yoğun olduğunu vurgulamak isterim. Hem gelişmiş ülkelerin bizim bulaşıcı olmayan kronik hastalıklar dediğimiz kardiyovasküler hastalıklar yani şeker hastalığı gibi hiper tansiyon gibi bir sürü hastalıkları yaşıyoruz. Aynı zamanda da bizim esasında gizli açlık dediğimiz vitamin mineral yetersizliklerini de yaşıyoruz. Günümüzde covid-19 gibi bir pandemi sürecini yaşadık. Bu tabii insanların beslenme alışkanlıklarında da çok değişkenlikler yaptı. Elimizde çok fazla veriler yok yapılmış çalışmalar var ama özellikle vurgulanan bir şey var o da beslenme alışkanlıklarımızın değiştiği, hareketsiz kaldığımız, bu arada çocukluk çağında hem yine şişmanlık sorununun hem yaşına göre boy uzunluğunun kısa olduğu bodurluk gibi sorunları çok sık görüyoruz.Ülke olarak kaynaklarımız esasında yeterli ama bu kaynakları güzel bir şekilde kullanmak, bunu planlamak her şeye sahip çıkmak besin israfından besin artıklarından kurtulmak gerekiyor. Örneğin kongrede de üzerinde çokça durduğumuz bir konu olan bir otele gittiğimiz zaman inanılmaz bir besin savurganlığın olduğunu görebiliyoruz. O doğrultuda da mümkün olduğu kadar insanların kendi yaşına cinsiyetine göre gereksinimlerini bilerek bilinçlenerek hatta biz ona gıda okur-yazarlığı, beslenme okur-yazarlığı, sağlık-okur yazarlığı gibi kavramlar da yüklüyoruz ve kişilerin kendi sağlıklarına sahip çıkmak adına, kendilerini güçlendirmek adına üzerine düşen görevler var. Bilinçlenme, beslenme eğitimlerini gerçekleştirme ve her şeyde de bu sürdürülebilirlik kavramını doğamızı çevremizi korumak adına iyileştirmeye çaba göstermemiz gerekiyor” diye konuştu.

Kaynak: Şura Nur Savranoğlu