Türkiye’de basının önemli bir bölümü, iktidarı destekliyor.
Hizmetlerini övüyor, muhalefetin sataşmalarına cevap veriyor, Cumhur İttifakı’nın her hareketini pembe gözlükle izliyor ve ne yazık ki, bu ülkenin gerçeklerini yeterince görmüyor.
Hepsi de tiraj bakımdan ilk sıralarda. Belli ki, kendi görüşünden belli bir okuyucu kitlesine sahipler.
Ancak onların da sorumlu oldukları bir ülkede yaşıyoruz.
Gerçeklerin görmezden gelinemeyeceği bu dönemde bu gazetelerin ve bu televizyon kanallarının da “Kral çıplak” deme zamanının geldiğine inanmak istiyorum.
Medyanın Türkiye’deki en zıt hali, 1950’li yıllarda görüldü. Ama o yıllarda bile Hürriyet, Sabah ve Akşam gibi gazeteler, tarafsız yayın yapmaya gayret ettiler. Halkın nabzını tuttular ve halka bir şeyleri dayatmadılar.
Bugün, o yılları bile geride bırakan daha zıt halini yaşadığımızı itiraf etmek zorundayım.
Gazetecilik, sorumluluk mesleğidir. Ve yandaşlığı dışlayan bir sektördür. Ne yazık ki, “Yeni nesil” adı verebileceğimiz bir tür üredi. Bu insanlar, yatıp kalkıp karşı tarafa küfrediyor, her yapılanı güzel gösteriyor ve kafaları bulandırıyor. Yanlış bilgilendirilen halk da bunlara inandığı için sesini çıkarmıyor, muhalefet bilinci oluşmuyor. Tepki ruhu yok oluyor.
Bu yaşananlar ışığında o bildik gazetelerin, ülkeye ve ülke insanına hizmet diye bir duygu taşımaları halinde sorumluluklarının gereğini yerine getirme zamanı olduğunu hatırlatmak, bir vatandaşlık görevidir.
Lale Devri’nde yaşamıyoruz.
Fetret’i andıran bir durumdayız.
Batıyor mu ne?
Bazı hocalar, mevlitlerde ve dualarda, adını sanını bilmediğimiz peygamberler için dua ediyorlar ama Atatürk’ün adını geçirmekten imtina ediyorlar.
Sanki organize olmuşlar ve sanki tembihlenmişler.
“Atatürk adı edilmeyecek.”
Bu ülkeyi kurtarmış, adı sevgili peygamberimizden sonra anılacak en kutsal kişinin adını söylemekten kaçınmak, asla izah edilebilir bir şey değildir.
Ama kendilerini savunmasını çok iyi biliyorlar:
“Gazilerimiz dedik ya.”
Dedin de mübarek; onların en büyüğünün adını inadına söylemedin.
Nasıl bir ısrardır, nasıl bir tatmindir, nasıl bir gaflettir ve nasıl bir hıyanettir; anlamak mümkün değil.
Eğitimlerinde “Atatürk hilafeti kaldırdı” bilgisi öylesine vurgulanmış ki, pek çoğunun beynine nakşetmiş bu bilgi.
Şükür ki, bütün hocalardan söz etmiyoruz.
Doğruları, cesurları, yürekli olanları da var. Onlar, o gün; Atatürk ismini öylesine yürekten söylüyorlar ki, bize yeter..
İşte böyle
Reis, hukuki altyapısı ve mantığı olmadığı halde bir yıl daha, kira artışını yüzde 25 olarak belirledi.
Kiraya verilen pek çok ev, vatandaşın bir zamanlar emekli olduğunda aldığı kıdem tazminatıyla edinilmiştir ve yine pek çoğu, ek gelir sağlamak amacıyla kiraya verilmiştir.
Ancak Reis, gücünü kullandı ve bu kararı verdi.
Şimdi Reis’in aynı gücünü kullanarak kur fiyatlarını sabitlemesini ve petrol fiyatlarını geri çekmesini bekliyoruz.
Mağdur edilen onca ev sahibi adına..
Hep elli liralık benzin alıyordum. Artık elli liralık benzin Zippo çakmağı bile doldurmuyor. Reis'i yedirmedik ya gerisi lafı güzaf!
***
Hanıma bugün pazarda çok para harcayınca epey söylendim. Keşke oklavayı ne yapacağını hiç sormasaydım!
***
Anlayana sivrisinek SAZ. Anlamayana bunca zam AZ!
***
Ölmüşüm de ağlayanım yok dememek için henüz hayatta iken parayla arkamdan ağlayan tuttum!
***
Sabahleyin dünyaya coşkuyla Günaydıııııın demek istiyorum. Akşama doğru ise Günbaydııııın!