Boş vakitlerimizi öldürmek istediğimiz, eğlenmek veya sadece zaman geçirmek için yaptığımız uğraşlar, kültür endüstrisinden çok önce de vardı. Kültür endüstrisi bunları zamanımızı ve demografik özelliklerimizi bir süzgeçten geçirerek sürekli maruz kalacağımız bir dünyaya çevirdi.
Kültür endüstrisinin beslendiği en büyük alan eğlencedir. Eğlence sektöründe var olan acımasızlıkların harmanlanarak tüketiciye sunulduğu bir dünya yaratmaktadır. Filmlerde bile en ufak anlam bütünlüğü oluşturabilecek her şey tehlike arz eder ve istenilmeyen olarak kabul edilmez. Eğlence her zaman sanata karşı olarak durmakla kalmaz aynı zamanda sanatı öven çok uçurumlu bir ilişkisi vardır.
Günümüzde eğlence ile kültürün birbiriyle pekiştirilme çabası, kültürü yererek sağlandığı gibi eğlencenin de entelektüelleştirilmesiyle de sağlanmaya çalışılmaktadır. Eğlence sektörü reklam verenlerin kölesi haline gelmiştir. İnsanları spor, doğa, sağlıklı yaşam gibi şeylerdense sigara, alkol, sağlıksız yaşam gibi tamamen reklam verene hizmetkar haline getirmiştir.
Bu kontrolsüz düzende kültür endüstrisi güçlendikçe kitlelere istediğini yaptırabilir ve empoze edebilir. Sınırı olmayan bu endüstri kitleler için tehlike arz etmektedir. Bunu bir silah haline dönüştürebilmek için eğlence faktörünün aptallaştırılması gerekmektedir. Kültür endüstrisi yaşama anlamlı bir açıklama yapabilmek için elindekiler azaldıkça bu ideolojinin içi de o kadar boşalır.
Kültür endüstrisi eleştirel bakış açısını ve sanatın nasıl bastırılabileceği noktasında fayda sağlar. Ana amaç kültürel ürünleri pazarlamak bunları standart kalıplara sokarak özgünlükten yoksun bir hale getirerek manipülasyona açık bir kapı bırakır. Bunu yaparken en çok eğlenceden faydalanan kültür endüstrisi ideolojik bir araç olarak kullanılır. Kültür ve sanatın kendisini tüketmesi ve her şeyin bir tüketim nesnesine dönüşmesini savunur. Bu şekilde bireylerin düşünce yapıları sığlaşarak, otoritelerin ve iktidarların istediği tek tip düşünce tarzları ortaya çıkar.
Kültür endüstrisinin getirisi olan tükettiğimiz ürünlere olan ilgimiz eleştirel düşüncelere olan yoğunluğumuzu azaltır belki de hiç yapmıyor hale geliriz. Kültür endüstrisi, popüler medya, sinema, müzik ve diğer eğlence formları aracılığıyla kitlelere genellikle yüzeysel ve kolay tüketilebilir içerik sunar. Bu tür içerikler, derinlemesine düşünmeyi gerektirmeyen ve anında tatmin sağlayan özelliklere sahiptir. Bu nedenle, tüketiciler olarak, sürekli olarak bu tür ürünlere maruz kalmak, eleştirel düşüncelerimizi önemsememe veya pasifleşme eğilimine yol açabilir.
Kültür endüstrisinin tek düzeliği ve seri üretim, tüketim anlayışı kar odaklı bir bakış açısıyla sunulduğundan dolayı bireylerin derinlemesine düşünme, sorgulama ve eleştirme becerilerini yok edebilir. Adorno’ya göre eğlence ve kültürün özgünlüğü ve eleştirel potansiyeli korunmalıdır. Aksi takdirde kültür endüstrisi tarafından sunulan eğlence, tüketiciyi pasifleştirir ve düşünsel olarak uyuşturur. Bu süreçte, bireyler yalnızca haz ve eğlenceye odaklanarak düşünme ve eleştirel sorgulama yeteneklerini kaybedebilirler. Kültür endüstrisinin ticari çıkarları doğrultusunda ürettiği içerikler, bireyleri sorgulamadan ve düşünmeden hareket eden bir toplum haline dönüştürür.
Vasat olanın en beğenilen olması ucuzluğun en çok satan olması birbirinden ayrılamaz bir ikilidir. Kültür karmaşık bir kavramdır. Değişikliği çok mümkün değildir. Tüketilirken reklamla harmanlanarak kaybolur.
Reklam tekelleşmenin elinde anlamsız ve değersizleştikçe, kültür güç kazanır. Bu konuda belirleyici güç her zamanki gibi ekonomik koşullardır. Yaşam kültür endüstrisi olmadan da devam edebilir. Kültür endüstrisi tüketicide çok fazla doygunluk ve ilgisizlik yaratır. Bu durumda bir noktadan sonra endüstri kendini yiyip bitirecektir. Kültür endüstrisinin ürünü keyif ve eğlenceyi vaat ederken bunları sağlayamadığı noktalarda reklamlarla hareket eder. Reklamın kültür endüstrisindeki en büyük kazanımı, tüketicinin bile isteye sahte ve yanıltıcı olduğunu bilmesine rağmen, arzularına karşı koyamayıp o ürünü alıp bir şekilde tüketmesiyle şekillenmiştir.
Benim kişisel fikrim, bence kapitalizmin gerçeklerini bir noktada kabullenmeli ve yolumuza bakmalıyız. 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki yeni gerçek bu dünya, burada değiştirebileceğimiz çok az belki de hiçbir şey yok bile. İnsanların sosyolojik ve psikolojik olarak neler yaşadığını anlamak isteyebiliriz ama durduğumuz yerde durmaya devam edeceğiz. Bizler ne kadar okursak okuyalım, uğraşıp duralım, dev patronlar ne isterse günün sonunda o olacak en nihayetinde. Eskiden (tv, radyo ve sinemanın geleceğini en azından ben göremiyorum) en büyük ideolojik aygıtlardan birisiydi ve insanların boş vakitleri dolu vakitleri tüm varları yokları bu üç kanaldan oluşuyordu. Gözlerini nereye çevirseler bu üçünden biri vardı. Bu dönemde yapılan propagandalar, manipülasyon silsilelerinin etkilerini günümüzde bile görmekteyiz. Mevcut koşullarda bir farklılık var artık, internetle dünyaya açıldığımız bu dönemde bizim geri dönüş yapma, yorumda bulunma, fikir paylaşma, etkileşime geçme gibi bir sürü avantajlarımız var. Bir bilgiye ulaşmak 2 saniye kadar uzakta, insanların bilinçlenmesi bu noktada önemli olacaktır. Manipüle edildiğimizi kabul etmeli ve dijitalleşen dünyanın içindeki yenilikleri keşfetmeliyiz. Benim için kültür endüstrisi dediğimiz şey acı bir gerçektir ve onu düzelmeye o kadar uzağız ki en azından içinde var olabiliriz.
Ancak, sadece kapitalizmin gerçeklerini kabullenmekle yetinmek yerine, bu gerçekleri sorgulamak ve değişimi teşvik etmek için çaba harcamamız gerektiğine inanıyorum. İnsanların sosyolojik ve psikolojik deneyimlerini anlamak, toplumun sorunlarını çözme ve daha adil bir dünya yaratma yolunda adımlar atmamıza yardımcı olabilir. En nihayetinde günün sonunda hepimiz kültür endüstrisinin kurbanlarıyız. Önümüze konan eti yemekten başka kaçış noktamız bulunmuyor.