Güncel

Mülteci krizinde devletler yükü eşit olarak paylaşmalı: Türkiye tampon bölge olarak kullanılmamalı

Mültecilerle Dayanışma Derneği (Mülteci-Der) Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Gizem Metindağ, mülteci krizinin insani çözümü için devletlerin yükü eşit olarak paylaşması gerektiğini vurgulayarak, “Türkiye’yi bir tampon bölge gibi kullanıp, bu konuda yapılan hak ihlallerinin görmezden gelinmesi, Avrupa ülkelerinin sadece kendi sınırlarını koruma eğilimi; eşit yük paylaşımının önüne geçen bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye bir tampon bölge olarak kullanılmamalı" dedi

Abone Ol

Mülteci krizinde Türkiye’nin bir tampon bölge olarak kullanıldığını hatırlatan Mültecilerle Dayanışma Derneği (Mülteci-Der) Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Gizem Metindağ, meselenin insani çözümü için devletlerin yükü eşit olarak paylaşması gerektiğini vurguladı. Metindağ, “Türkiye’yi bir tampon bölge gibi kullanıp, bu konuda yapılan hak ihlallerinin görmezden gelinmesi, Avrupa ülkelerinin sadece kendi sınırlarını koruma eğilimi; eşit yük paylaşımının önüne geçen bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye bir tampon bölge olarak kullanılmamalı. Burada ilk talepler ve değerlendirmeler alındıktan sonra bu kişiler güvenli ülkelere, güçleri oranında eşit bir şekilde dağıtılmalı. Ancak tam tersi bir durum gerçekleşiyor. Türkiye haricindeki tüm devletlerdeki Suriyeli mülteci sayısını toplasak şu anda Türkiye’de bulunan mülteci sayısı kadar ediyor” ifadelerini kullandı. 

Mültecileri ölüme itiyoruz

Mültecileri sınır dışı etmenin veya sınırdan geri çevirmenin uluslararası yükümlülüklere aykırı olduğunu aktaran Metindağ, “Türkiye’de ciddi bir mülteci nüfusu olduğu doğru ancak buna çözüm yolu olarak sunulan sınır dışı etmek, davulla zurnayla ülkelerine göndermek ya da her ay bir devlet büyüğünün çıkıp ‘çok şükür bu ay da şu kadar yabancıyı sınır dışı ettik, sınırlarımızdan geri döndürdük’ demesini kabul etmek mümkün değil. Bu durum uluslararası yükümlülüklerimize ve iç mevzuatımıza da aykırı. Özellikle sınır dışı itmek… Yunanistan yaparken itiraz edip, kendimiz yaptığımızda bunu bir övünç kaynağı olarak dillendirmek; mültecilere işkence uyguladığımızın beyanatıdır. Geri gönderme yasağı, sınırdan geri göndermeyi de kapsar. Mültecileri sınırdan geri çevirmek onları ölüme itmektir” dedi.  

İnsanlar iltica etmek zorunda kalıyor

Suriye’deki iç savaşın ardından orada yaşayan insanların daha fazla zarar görmemek adına iltica etmek zorunda kaldıklarının altını çizen Metindağ, “Türkiye coğrafi konumu sebebiyle doğudan batıya geçmek isteyen veya iltica arayışı içinde olan insanların uğradığı bir yer oluyordu. Ülkemizde her zaman mülteci nüfusu vardı. Ancak 2011’deki Suriye iç savaşıyla birlikte Suriyeli mültecilerin arttığı bir noktaya geldik. Kapitalist devletlerin kendi çıkarları için Suriye’de yürüttükleri iç savaşın bir karşılığıydı aslında bu. İnsanlar orada daha fazla zarar görmemek için iltica etmek zorunda kaldılar” diye konuştu. 

Mültecilere koruma ve hukuki destek

Mültecilerle Dayanışma Derneği’nin 2008 yılında kurulan ve mülteci alanında çalışan ilk bağımsız sivil toplum kuruluşu olduğunu ifade eden Metindağ şunları söyledi, “Dernek ilk başlarda tamamen gönüllük esasıyla işler yürütmüş. Bugün gelinen noktada biraz daha proje destekleriyle, profesyonel kadrosuyla ve gönüllüleriyle birlikte sahada çalışıyor. Bugünkü faaliyetler çoğunlukla mültecilere koruma ve hukuki destek şeklinde devam ediyor. Avukatlar, mültecilerle ilgili dosya aldıklarında bu konuda mentorluk da yapıyor. İzmir Barosu ve diğer birkaç baroya daha mülteci alanında hukuki eğitimler veriyor.”