Normal hayatlar, normal insanlar

Abone Ol

Normal insanların sıradan hayatlarını okumak ne kadar ilgi çekici olabilir? Hayatın akışına kapılıp sürüklenirken, hayatımıza giren insanlarla nasıl bağlar kurabiliriz? Kimisini unutup kendi tarihimizin derin kuyularına gömerken, kimisini de hayatımızdan çıkarmakta oldukça zorlanırız. Kimi arkadaşlarımızı, bize ne yaparlarsa yapsınlar defalarca affederken, bazen de bizi affetmeleri için arkadaşlarımıza defalarca yalvarırız. Bunlar hayat akışında yaşanabilecek seçeneklerden bazıları sadece.
Kimi insan ailevi yönden çok şanslı olabilir. Ailesinde ihtiyacı olan tüm sevgiyi, şefkati, güveni kazanabilir. Kimileri ise ilk golü zaten ailelerinden yer. Şiddet, yoksunluk, ilgisizlik ile çocukluktan itibaren travma sahibi olan bireyler yetişir. Herkesin kendine has hikayesi var. Her ailenin kendine göre bir geçmişi ve geleceği.. Abartılı olaylar olmadan, iki gencin hikayesini okuduğumuz “Normal İnsanlar (Normal People)” kitabı da bu hikayeleri içerdiğinden okuması zevkli bir kitap. Aynı zamanda dizisi de çekilen bu kitabı, normal bir kitap olsa karşı çıkarım ancak, ilk önce dizisini izleyip daha sonra kitabı okumanızı tavsiye edebilirim.
Connell ve Marianne, İrlanda’nın küçük bir kasabasında yaşayan iki lise öğrencisi. Connell, popüler bir çocuk olmasına rağmen içe dönük, Marianne ise okulun en zeki kızı ve hiç arkadaşı yok. Bu iki genç, bir gün sohbet etmeye başlar ve bu sohbet hayatlarını değiştirecek bir ilişkiye dönüşür. Ancak bu ilişkinin şöyle bir dinamiği vardır. İkisi de bir türlü birbirini anlayamaz ve ilişkileri sürekli bir dargın bir barışık devam eder.
Kısaca özetleyecek olursak; Connell her ne kadar Marianne’i severse de, ilişkilerini kimsenin öğrenmesini istemez. Hatta mezuniyet balosuna Marriane’i değil başka birini davet eder. Bunun üzerine Marianne, zaten bitmesine az kalmış olduğundan okula gitmemeye başlar ve Connell ile de iletişimi keser.
Zaman geçtikçe dengeler tersine döner. Marianne üniversiteye geçtiğinde popüler ve dışadönük bir genç kız olarak yaşamını sürdürmeye başlarken, Connell ise aksine yalnız ve içe dönük bir hayat yaşamaya başlar. Bir partide karşılaşan ikili yeniden konuşmaya başlar. Ancak iki genç de oldukça zor hayatlar yaşıyordur. Marianne’in etrafında ona zarar veren insanlar varken, Connell’da tam tersine yalnız kalmıştır. Bu dengeler ikilinin ilişkini yeniden engeller.
Marianne bu süreçte hayatını kötü şekilde etkileyecek bir erkek arkadaş edinirken, Connell ise tam tersine mükemmel bir kızla tanışıyor. İkili ara ara birbirlerinden haber alsalar da iletişimleri kesilmeye başlıyor. Ta ki Connell’ın liseden en yakın arkadaşlarından birinin intihar edişine kadar. Depresyona giren Connell’ın yanında sadece Marianne’in durması, ikiliyi yeniden birbirlerine yakınlaştıran nokta oluyor. 
Kitabın kısa özetinden bunun bir türlü yakalanamayan bir aşk hikayesi olduğu izlenimi çıkarılıyor olsa da, satırların derinliğine inildikçe, normal bir hayatın içerisindeki derin duyguların anlatıldığını görebiliyorsunuz. Kitabı okudukça Connell ve Marianne’in gerçekten birbirleri için mi yaratılmış, yoksa birbirlerine zarar mı veriyorlar, bunu anlamaya başlıyorsunuz. Bunun İngilizce’de bir karşılığı bile var : 505
505 nedir? 
“Aynı anda sizi hayatta tutan ancak öldüren şey” olarak tanımlanan veya başka bir deyişle “âşık olunan ancak kişi için kötü olabilecek insan” şeklinde tanımlanıyor. Bu ifade tam olarak Normal İnsanlar kitabında geçen durumlar için uygun bir ifade. 
Yazar Sally Rooney, ikinci kitabı olan Normal İnsanlar kitabıyla, oldukça güzel bir çıkış yakaladı. Kitabın Türkçe çevirisini okurken zorlanıldığına dair yorumlar okumuş olsam da bence yeterince akıcı bir çeviriye sahipti. Ancak dediğim gibi, dizisi de gayet güzel, kitapta ne varsa neredeyse eksiksiz şekilde ekrana yansıtılmış. Eğer çevirisini beğenmezseniz, dizisini de izleyebilirsiniz. Zaten oyuncu kadrosu da gayet yerinde seçilmiş. Seyir zevki yaşatan güzel bir dizi yaratmışlar. 
Kitabı okuduktan sonra kendi hayatlarınızdaki akışı bir gözden geçirebilirsiniz. Aslında hayatımızda bizler de hemen hemen aynı şeyleri yaşıyoruz. 
Peki, siz kendinizi hangi karakterle özdeşleştirirsiniz, ve siz o karakterin yerinde olsaydınız neler yapardınız, bence bunu da düşünebilirsiniz..