Ben il başkanı olsam…
Eski siyasi şartlardan çok uzağız. Mesela ön seçim yok. Mesela şimdiki kadar ithal adayı Türk siyaseti görmedi.
Bunun sonucunda liyakat, biraz gölgede kalıyor.
Siyasette liyakat, güven ve güç içeren en önemli vasıflardan biridir.
Bu geleneği yeniden yaşamak ve yaşatmak, siyaseti dizayn edenlerden çok o dizayn edenlere biraz da haddini bildirmekle görevli olan yerel yönetimlerdir.
Hep deriz ya:
“Ben şu olsam, ben bu olsam.”
İşte burada ben herhangi bir siyasi partinin il başkanı olsam, örnek bir hareket başlatır ve liyakatı ön plana çıkaran projeler üretirim. Aday adaylarına “meydanı boş bırakmayacak” dayatmalar getiririm. Onları heyetimle birlikte bir ön sınavdan geçiririm:
Yaşadığı kenti ne kadar tanıyor.? Yaşadığı kentin insanları hakkında hangi detaylı bilgilere sahip? Neler vadediyor? Ne gibi projeleri var? Ülkeye yararlı olabilecek bilgi ve donanıma sahip mi?
Sınavdan geçerse, sırtını sıvazlar, “Hadi yolun açık olsun” derim.
ANAP, bir zamanlar Siyaset Okulu kurmuştu. İyi de yapmıştı. Gerçi ANAP, Türk siyasetinin en önemli isimlerini barındıran bir parti olmuştu ama belli ki, bazı derslerde sadece liyakat değil, ahlak ve sadakat gibi kavramlar ihmal edilmişti.
Hepsinden ders alarak bugüne geldiğimizde elimizdeki fırsatı kaçırmış değiliz. Bu aşamada ön seçimden daha etkili yol, bunu denemektir ve listeler, bu gerçekler ışığında hazırlanmalıdır.
Selçuk Yaşar’ın dünyasıydı reçine…
Geçenlerde kaybettiğimiz; İzmir’in değerli iş adamı ve sanayicisi Selçuk Yaşar’ın en büyük hayali reçine üretmek ve bunu ihraç etmekti.
Reçine, çam ağaçlarından elde edilen, toplanmadığı takdirde akıp giden bir değerdi. Babası Durmuş Yaşar, boya üretimine geçtiğinde hep buna kafa yordu. Etrafı tarihi çam ağaçlarıyla doluydu ve bu cevher göz önündeydi. Babasından destek gördü ve reçine üretimini gerçekleştirdiler.
Reçine, özellikle ahşap koruyucu kimyasalların en önemli içeriğini oluşturuyordu. Dünya, bu ürüne çok sıcak bakıyordu ve Durmuş Yaşar’la oğulları büyük bir taleple karşılaştılar. Kaptanoğlu yazılı bir kamyon, İzmir Rıhtımı’na tonlarca reçineyi taşıdı. Bunlar, Liverpool Limanı’na ulaştırıldı ve orada boya sanayiinde kullanıldı.
Rahmetli Selçuk Yaşar’la ne zaman konuşsam, reçineyi öve öve bitiremezdi. Bira, et, süt, turizm, reçineden sonra gelirdi onun için. Türkiye, onun sayesinde bir cevheri keşfetmişti ve bunun kıymetini de bilmişti.
İbrahim Ormancı - Duvar Yazıları
Kadının adı yoksa erkeğin de tadı kalmadı be usta!
***
Tartışmak kilo yapıyormuş. Televizyonda tartışma programlarına katılan konukların hepsi ondan mı göbekli acaba!
***
Ayva yemek ülseri önlüyormuş. İnanmam. Bir vatandaş olarak durmadan ayvayı yediğim halde hala ülserim yahu!
***
Bak buraya yazıyorum hacı. Bazı uyanık faniler var ya... Sırat köprüsünde de milletin önüne geçmeye çalışacaklar!
***
Bakıyorum da herkes bir şeyler kapıp duruyor. Bende ancak şifayı kapıyorum bu dünyada hani!
***
Ben esmeri fındık ile ben esmeri fıstık ile ben esmeri badem ile besledim. Kredi kartı borcunu ödeyemediğimden hapse düştüm. O bana hapiste bakmadı!