Siz hiç Hasret Gültekin'in türkülerini dinlediğinizde ağladınız mı?

Henüz 22 yaşındaydı Hasret... Türkiye müzik tarihinde onun gibisi yoktu, onun gibi bağlama çalan, sesinde Anadolu'yu bu denli güzel barındıran kimse gelmemişti dünyaya. Yaktılar Hasret'i, daha 22 yaşındaydı, öyle bir bağlama çalardı ki, bir kez dinleyen bir daha unutamazdı. Hasret hala 22 yaşında belki ama bağlamasıyla ve sesiyle çoktan ölümsüzleşti. Yobazların hesap edemediği, ozan yanmaz, türküler susmazdı yüreklerde. Tek başına, bir bağlamasıyla çıkardı sahneye Hasret, yaşına bakmaz, dinleyen herkesi büyülerdi tok sesiyle. Bağlama onun elinde can alırdı yüreğinden, türküleri işlerdi içimize. Aleviydi ama Hasret. Bugün hala kız verirken, 'Ama siz Alevi'siniz' denilenlerden, 'Falanca belediye alevilerin elinde arkadaş, biz kapağı atamadık' denilenlerden, 'Benim de Alevi komşularım var' denilenlerden, canı isteyenin yakabildiklerindendi işte Hasret, suçu saz çalmak değildi, Alevi olmaktı... 

Siz hiç Muhlis Akarsu'nun türkülerindeki 'insanlık' motiflerini dinlerken gözyaşlarına boğuldunuz mu?

Yaktılar Akarsu'yu... Kül olup savruldu belki Muhlis Akarsu, sesi hiç kesilmedi. 'Demokrasi nerde ise ordayız' diyen, 'Bugün dost yaralanmış, yine gönlüm hoş değil' diyen Muhlis Akarsu'yu hem de, sadece Alevi olduğu için yaktılar. 'Eşinden ayrılan yaralı ördek' için türkü yakan Muhlis Akarsu, yobazlar tarafından yakıldı, kimse kılını kıpırdatmadı.

Ankara, 1920'den beri ilk defa bu kadar sessizdi, 2 Temmuz 1993'te... Önce dumanlar yükseldi göğe, sonra alevler ve sonra türküler, deyişler, şiirler... Ankara çok sessizdi 2 Temmuz 1993'te, kimseden çıt çıkmıyordu, sanki pür dikkat yobazların tekbirlerini, zebani çığlıklarını dinliyorlardı.

Sivas alevler içinde yanıyordu, 33 can yanıyordu, Alevilik yanıyordu, çiçeği burnunda başbakan Çiller, otel dışındaki halkını düşünüyordu. Cumhuriyet'i koltuktan ibaret gören Demirel, yaşananları münferit göstermeye çalışarak suçu Aziz Nesin'e atıyordu.

Yanan sadece Aleviler değildi orada, insanlık da yanıyordu duvarlarla birlikte. Geçen 30 yılda, Madımak'ı yakanlar ödül gibi cezalar aldılar, kimi kaçtı ama aranmadı... Yakanları savunanlar bürokratlıkla ödüllendirildi... Kısacası Madımak'ta Alveileri yakanlar, Sivas'ta insanlığı yakanlar, 33 cana kıyanlar sadece 2 Temmuz 1993'te Madımak Oteli'nin önünde değildi, hemen yanındaydı, birkaç ay evvel oy verdiğindi, bugün seni yönetendi... 

Pir Sultan Abdal, 'Açılın kapılar şaha gidelim' derken iktidara da başkaldırmıştı. Abdal'ı asanlar, 93'te yine Sivas'taydı... Pir Sultan Abdal, Sivas ellerinde sazım çalınır demişti, 93'te Sivas ellerinde ömürler çalındı... 

Bugün Madımak'ta yaşananlara hala mesafeli duran devlet aklı, katilleri ödüllendiren hakim siyaset derken, Alevilik hala bir suç gibi memleketimizde... 93'te Demirel, Sünni-Alevi ayrışması yok derken nasıl yalan söylüyorsa, aynı yalan bugün de söylenmeye devam ediyor. Elinden gelse, destek bulsa, kısacası 2 Temmuz 93'e uyansa yine Alevileri katledecek zihniyet hep içimizde. 20 yıldır Aleviler baskıyı, zulmü, ötekileştirmeyi nasıl yaşıyorsa, canlı şahidiyim... Hala Alevilere her gün ağzına geleni söyleyenler, kötüleyen yok mu sanıyorsunuz? Her yerdeler, her yerdesiniz... Sanmayın bitti, sanmayın kendileriyle eşit görüyorlar... Yaşam hakkımız yok bizim, ya taşlanırız, ya işaretleniriz, ya örseleniriz, ya yakılırız... Alevilere ayrımcılık hep vardı, dün sosyal hayattaydı, bugün siyasette... 

Tutuşan canlar semah dönüyor,
Yobazların sözleri: Yakın lan yakın

İkisi de Allah diyor; biri can alırken
Diğeri Muhammed'i övüyor

Madımak'ın ateşi, 33 cana bedel
Deyişiyle şiiriyle, Pir Sultan'ın sözüyle
Biz bir ölürüz ama bin geliriz...

Hasret'ime duyurayım yasımı,
Akarsu'yum kesemezler sesimi
Nesimi arzuhalim, yaz şaha böyle

30 yıldır yanan canlardan çok yakanları savunan, koruyan, masumlaştıranlar hiç bitmeyecek. 100 yıl geçse de yobazlık sona ermeyecek...