Üniversite sınavına 1 buçuk ay kala öğrencilerdeki kaygı artışına dair açıklamalarda bulunan Türk PDR Derneği Başkan Yardımcısı Ahmet Duran, “Sınav kaygısı, öncesinde öğrenilen bilgilerin sınav esnasında etkili bir biçimde kullanılmasına engel olan, başarının düşmesine sebep olan yoğun hislerdir” dedi. Çocukların sınava yüklediği anlam, çocukların kaygı düzeyinde belirleyici rol oynarken ailelerin tutumlarında daha dikkatli olması gereken bir sürece girildiğinin altını çizdi.
Bu belirtilere dikkat!
Sınav kaygısının belirtilerinin hem psikolojik hem de fizyolojik olarak ikiye ayrılabileceğini ifade eden Duran, “Öğrencilerde en çok gözlemlediğimiz; sınav esnasında ağız kuruluğu, mide bulantısı, hızlı kalp çarpıntıları sıklıkla gördüğümüz fizyolojik belirtilerdir. Psikolojik belirtiler ise; endişe, tedirginlik, başarısızlık korkusudur. Öğrencinin sınav kaygısı yaşamasında; sınava yüklediği anlam, kariyer planlaması, gelecek beklentisi, ailenin ve çevrenin beklentileri belirleyici rol oynuyor. Öğrencinin gelecekle ilgili beklentisinde ve gerçekte olan arasında fark olduğu zaman çocuklar daha yoğun sınav kaygısı yaşamaya başlıyor” diye söyledi.
Çocuklarınızı başkalarıyla kıyaslamayın
Sınav sürecinde velilerin çocuklarına karşı tutumlarında dikkatli olmaları gerektiğinin altını çizen Duran, “Aileler çocuklarına destek olmak istiyor fakat destek olurken ailenin kullandığı üslup, beden dili, izlediği yöntem bazen amaca hizmet etmeyebiliyor. Öğrencilerde en fazla sorun yaratan durum velilerin çocuklarını başkalarıyla kıyaslamasıdır. Çocuğa güven duygusu vermek, çocuğun yapamadığı ya da eksik kaldığı yerde yanındayım diyerek destek olabilmek, yargılamamak, yadırgamamak çok önem kazanıyor. Sınava giren öğrencinin sınavı zihninde nasıl tanımladığı da bir soru işareti. Bu süreçte ailenin söylediği her şey yanlış anlaşılabilir. Çocuklar bu süreçte aileye daha güçlü tepkiler verebiliyor ve bu bir süre sonra iletişim eksikliğine sebep olabiliyor. Ailelerin yapması gereken güven duygusunu oluşturacak iletişimin ve güvenli ortamın kurulması, çocuklarını başkalarıyla kıyaslamaması ve çocuğuna destek olduğunu her açıdan gösteren tavırlar sergilemesidir” diye aktardı.
Doğru yönetilen kaygı başarıyı artırabilir
Kaygıyı belli düzeyde tutmaya başlayan öğrencilerin sınavda başarı oranlarının artış gösterebileceğini hatırlatan Duran, “Kaygı gibi duyguları sıfırdan ona kadar ölçeklediğimizde üçü baraj olarak kabul edebiliriz. Üç seviyeye kadar hissedilen stres öğrencinin sınav esnasında soruları daha dikkatli okumasına, ayrıntıyı fark edebilmesine vesile olabilir. Birazcık stres daha derli toplu çalışmaya, eksikleri fark etmeye, eksikler üzerine gitmeyi sağlayabilir. Kaygı düzeyi çok artmaya başladığında mide ağrısı, mide bulantısı gibi belirtiler artmaya başlıyor ve bu durum sınavda öğrenciye ciddi bir engel oluşturuyor. Zaten duygu kontrolü dediğimiz mesele de burada devreye giriyor. Öğrenci stres düzeyini kontrol edebildiğinde bunu lehine çevirebilir” diyerek açıklamada bulundu.
‘Son 1 ay çok kritik’
Sınava yaklaşılan süreçte öğrencilerin tempoyu yükseltmeleri gerektiğini ifade eden Duran önerilerde bulunarak, “Sınava yaklaşık 1 buçuk ay kaldı. Bu süreçte eksik konuların kalmamış olması lazım, varsa da hızlıca eksiği kapatması lazım, denemelere hız vermiş olmaları lazım, ÖSYM’nin ne tarz sorular sorduğunu görmeleri açısından önceki yıllarda sorduğu soruları bulup çözmeleri faydalı olacaktır. Derslerde kaçırdığı konular hangi konudansa bunlar üzerine tekrar yapılabilir. Sınava hazırlık sürecindeki son düzlükteyiz. Son 1 ay çok kritik bir dönem. Her öğrenci için süreç farklılık gösterebilir. Öğrencilerin ev, okul ortamı, kendi hissettikleri duyguları bunların hepsi farklı değişkenlerdir. Fakat bu süreçte öğrencilerin sistemini, düzenini bozmadan tempoyu da biraz artırarak güzel sonuçlar elde edeceklerini düşünüyorum” diye anlattı.
‘Sınav gününde rutinlerinizi değiştirmeyin’
Sınav gününe özel öğrencilerin rutinlerini değiştirmemeleri gerektiğini ifade eden Duran, “Televizyondaki uzmanlar genele hitap eder özele hitap etmez. Sabah iyi bir kahvaltı yapın der ama her sabah 1 dilim ekmek ile az peynir yiyip sınav sabahı çok fazla yemek yemek de doğru olmayabilir. Sınav gününe kadar gündelik yaşamınız nasıl devam ediyorsa sınav günü de böyle olmalıdır. Sınava hazırlık sürecinde beslenme, uyku düzeni, spor yapmaya tabii ki dikkat etmek gerekiyor. O günlere kadar rutinleri neyse onları devam ettirsinler” dedi.
Moral bozmak başarı getirmez
Psikolojik Danışman Ahmet Duran sınavda istediği başarıyı yakalayamayan öğrencilerin morallerini bozmaması, eksiklerini belirleyerek hedeflerine uygun yol belirleyerek planlı şekilde çalıştıklarında başarıyı yakalayacaklarını kaydetti. Öğrencilerin öz eleştiri yapmasının önemine de değinen Duran koşulların her zaman başarıyı yakalamaya uygun olmayabileceğinin altını çizdi.
Olumsuz otomatik düşüncelere dikkat!
Olumsuz otomatik düşüncelere dikkat çeken Duran, “Sınava hazırlık sürecinde ‘olumsuz otomatik düşünceler’ dediğimiz yapamayacağım, başaramayacağım, eksik kaldım, sınav zor olacak gibi düşünceler de çocuğa sınav kaygısı yaşatabilir. Bunlara kapılmamak adına sınava hazırlık sürecinde öğrencinin alternatif düşünceler geliştirmesi gerekir. Öğrencilerde, bu sene elimden gelenin en iyisini yapacağım ama olmazsa telafisinin olduğunu biliyorum gibi alternatif düşünceler geliştirmeye çalışıyoruz. Bu hem motivasyonu yükseltiyor hem de kaygıyı düşürüyor. Sınavdan sonra üniversiteye yerleştiği süreci düşünmek de öğrencinin motivasyonunu artırıyor” diye ekledi.
Ekrana bakma süresindeki artışı dikkat süresini azaltıyor
Dikkat eksikliğinin kondisyon eksikliği ile karıştırılmaması gerektiğine dair uyarılarda bulunan Duran, “Dikkat eksikliği olan bireyler dikkatini hiçbir şekilde toplayamaz. Sadece ders konusunda dikkatini toplayamıyorsa bu kondisyon eksikliğinden kaynaklanıyor olabilir. Örneğin; öğrenciler masada 20 dakika oturabiliyorsa sonraki günlerde süreyi artırmaya çalışıyoruz. Zamana yaydığımız zaman çocuklar masada ders çalışma süresini artırabiliyor ama dikkat eksikliği uzman tanısıyla koyuluyor. Uzman biri bu çocukta dikkat eksikliği var dediğinde çalışmalarımızı ona göre yapıyoruz. Telefonlar, televizyonlar, ekrana bakma süresindeki artış dikkat süresinin azalmasında çok fazla etkili oluyor. Öğrencilere ders çalışırken telefondan uzak kalmaları konusunda uyarılarda bulunuyoruz” diyerek sözlerini tamamladı.