Bence İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin son günlerdeki en önemli hizmetlerinden biri, Şaşal Su’yu yeniden hayata geçirip İzmirlilerle buluşturması.
Şaşal, yerleşim merkezine adını veren bir su. Lezzetiyle ünlü. Yıllar önce Şaşal’da yol üstünde çeşmeler vardı ve devamlı akardı. Yolu buradan geçenler, kaplarını kacaklarını bu suyla doldurur, devam ederlerdi.
Sonra Özel İdare, buraya el koydu ve suyu kendi çıkarıp cam şişelerde satmaya başladı. Bu süreçte Şaşal’da yaşayan vatandaşların evlerine bağlanan sular da kesilmiş, kıyamet kopmuştu.
Bu güzelim suyu yıllardır atıl bırakan akıllara şaşmak lazım.
Tunç Soyer’i kutlamak hepimizin görevi. Çoğu yabancı şirketlerin elinde olan şişelenmiş suların fiyatları almış başını gidiyor. Su, artık evlerin önemli giderlerinden biri haline geldi. Yarım litre su, büyük marketlerde bile 6,5 liraya satılıyor. 20 litrelik suyun fiyatı 60 lira.
Büyükşehir, bu fiyatların altında satış yaparak piyasaya bir disiplin getirebilir.
Şaşal’a İzmirliler olarak sahip çıkarsak, konuyu çözmüş oluruz.
Ah şu özel okullar
Konunun özünde; Milli Eğitim’in sunabildiği eğitim kalitesi vardır.
Özel okullar, onun için icat edilmiş ve özel okullar onun için özendirilmiştir.
Ve onun için sonunda çoğu bugün gelinen noktada şımartılmışlardır.
Bu yıl, bunun en güzel örneği yaşanıyor.
Lise bazında bir özel okulun yılda öğrenciden aldığı para 150 bin liradan başlıyor. 650 bin liraya çıkan da var.
Denetleyen yok, kulak çeken yık, hizaya getiren yık. Üstelik bu okullar, çoğunlukla kent dışında oldukları için servis masrafı da yüklüyor veliye. Servis ücretleri, bu yıl, geçen yılın tam tamına dört katı. Onları da hizaya getiren yok.
Ana okulların, kreşlerin fiyatları da uçuyor.
Bir gazete, çok güzel tespit yapmış:
“Kreşlerin zamları varsa, anneannelerin de şefkati var.”
Yani artık anneler, bebeciklerini kreşe değil, annelerine teslim etmek zorundalar.
Bu nasıl bir gidiştir ve nasıl bir başıboşluktur?
Anlayan beri gelsin.
Neler oluyormuş neler…
Birinci elden dinledim.
Hatay’da depremde evinin yanı sıra matbaası da yıkılmış adamın.
Ortalık sakinleşince matbaasına gidip hiç değilse kurtulan makinalarla nasıl bir iş yapabileceğini hayal ederken bir de ne görsün. İş makinaları, matbaanın bulunduğu yeri dümdüz etmiş.
Yerel sorumlular, ihale ile moloz toplayıcılarına vermişler bu işi. Matbaa makinası, ceset, para, altın, kıymetli eşya…
Vız gelir vız gider.
İsyan etmiş. İçinden ne geldiyse haykırmış.
O haltı işleyenlerden biri olacak; yanında belirivermiş ve şöyle demiş:
“Malına sahip çıkacaksın ağa…”
Kabahat kimde?
Muhalefet kanalından TOGG’la ilgili çeşitli senaryolar yazılıyor.
En çok da bu aracın İtalya’da üretildiği ileri sürülüyor. Sınırdan yeni geçmiş TIR’larda TOGG’lar gösteriliyor falan.
Kuşkuculardan yana değilim. Bu ülkede 1960’lı yıllarda Fiat, Murat, Şahin, Anadol marka yerli otolar üretildi. Hem de karmaşık sistemde.
Bugün de üretilebilir.
Yetkililer, yandaş ya da muhalif demeden medyayı toplayarak Gebze’deki fabrikaya götürse de gerçekler millete sunulsa.
Bu yapılmadıkça ve görüntüler sır gibi saklandıkça kimsenin ağzını kapatamazsın.
İbrahim Ormancı - Duvar Yazıları
Herkesin günah keçisi olmaktan, keçileri kaçırdım yeminle!
***
Güzel kızlar tıpkı bir okul gibidir. Bütün erkekler ona yazılır!
***
Bekarken kazak erkek olmak hayalimdi. Sağ olsun karım yumuşatıcıyla o kazağı bir yumuşattı ki sormayın!
***
Ne tezat değil mi? Çapkınlıkta karısına yakalanmayan erkekler, trafikte radara yakalanıyor. Yaşasın adalet!
***
Gündüzüm seninle, gecem seninle. Beyhude geçti bu ömrüm akıllı cep telefonuyla!