Şırnak, tarih boyunca pek çok efsane ve hikayeye ev sahipliği yapmış mistik bir coğrafyadır. Şehrin sırlarla dolu sokaklarında dolaşırken, insanlar arasında dilden dile dolaşan birçok efsaneyle karşılaşmak mümkündür. Bu efsaneler, genellikle geçmişten günümüze miras kalan ve zamanla değişikliğe uğrayan hikayelerdir. Şırnak şehir efsaneleri arasında; tarihi yapılarla ilgili anlatılan gizemli öyküler, doğaüstü varlıkların varlığına dair söylentiler ve şehrin mistik atmosferine dair masalsı anlatılar bulunmaktadır. Bu efsaneler, şehrin kültürel dokusunu ve halkının düşünce yapısını derinden etkilemiş, zaman içinde onların kimliğinin bir parçası haline gelmiştir. Şırnak'ın efsanevi dokusunu anlamak, şehrin geçmişine ve insanlarının düşlerine bir yolculuk yapmak anlamına gelir.
Memo ve Zin Efsanesi
Şırnak'ın tarihinde iz bırakan efsanelerden biri, Cizre hükümdarı Emir Zeynuddin zamanında yaşanan gerçek bir hikayeden kaynaklanır. Bu hikaye, Hakkarili Şeyh Ahmed-i Hani tarafından manzum bir şekilde kaleme alınan "Mem u Zin" adlı eserde anlatılan bir aşk öyküsüdür. Hikaye, hicri 854, miladi 1450/1451 yılında başlamış ve 1690 yılında yazılmıştır. Mem u Zin, kötülüğü ve iyiliği, doğruluğu ve kötülüğü bir araya getiren bir aşk hikayesidir. Bekir'de toplanan kötülükleri, Zin ve Memo'nun şahıslarında ise iyiliği, doğruluğu temsil eder. Hikaye, zamanın yaşantısını, sosyal durumunu ve kültürünü büyük bir ustalıkla işler.
Mem u Zin hikayesi, Anadolu'da ve özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da halk arasında çok tanınmıştır. Halk, bu efsaneyi ezberlemiş ve hatta bazı bölümlerini kaside şeklinde okumaktadır. Mem u Zin türbeleri, yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaret edilmektedir. Ancak, türbelerin bakımı ve restorasyonu yapılmamış, bu kültürel miras zaman içinde ihmal edilmiştir. Cizre Beyi Mir Zeynuddin'in iki güzel kız kardeşi, Zin ve Siti, hikayenin başlangıcını oluşturur. Tacdin, Bey'in Divan Veziri İskender'in oğlu olan bir gençtir. Tacdin'in kardeşleri Çeko ve Arif, kurnazlıkta şahinleri aratmazlar. Baharın müjdecisi olan Mart ayında düzenlenen bayram günlerinde, Cizre halkı kıra çıkar ve gençler birbirlerini görür, beğenir, eş bulurdu.
Bir gün, Cizre Beyi'nin izniyle düzenlenen kır eğlencesinde, Memo ve Tacdin kendilerine kızlar gibi süslenip çarşıya çıkarlar. Ancak, beklenmedik bir olayla karşılaşırlar. İki erkek kıyafetli kişiyi fark ederler. Bu kişileri kandırarak yüzüklerini çalarlar. Ancak, bu olayın ardından gelişen olaylar, Mem u Zin aşkının başlamasına zemin hazırlar. Heyzebun adlı cadılar, Siti ve Zin'in yanına gelir ve onlardan çaldıkları yüzükleri gösterir. Ardından, bu olayın Mem u Zin aşkının başlamasına vesile olduğunu anlatır.
Memo ve Tacdin, kendi aralarında yaşanan olayı anlatırken, Memo'nun parmağındaki yüzüğü gören Tacdin, kendi parmağındaki yüzüğü de gösterir. İkisi de hemen Siti ve Zin'in kim olduğunu anlarlar. Bayram eğlencesinde kızlar gibi kıyafet değiştiren Zin ve Siti'nin aslında Siti ve Tacdin'in kız kardeşleri olduğunu öğrenirler.
Heyzebun, kendi çıkarları doğrultusunda Siti ve Zin'i zehirlemek için oyunlarını oynamaya devam eder. Ancak, bu planın sonucunda gerçek dostluk ve aşk ortaya çıkar. Tacdin ve Memo'nun aşkı, Cizre Beyi Mir Zeynuddin'in huzuruna çıkmasıyla zirveye ulaşır. Ancak, Bekir adında fitneci bir kişi, dedikodular ve oyunlarla aşkı kötülemeye çalışır. Ancak Bey, bu fitneye karşı koymakta kararlıdır.
Beybahçesi, aşkın daha da alevlendiği bir ortam sunar. Memo ve Zin'in gizlice buluştukları yer olan bu bahçede, aşkları biraz daha derinleşir. Ancak, bu buluşmalar, Heyzebun ve Bekir'in oyunları nedeniyle riskli hale gelir. Bekir, fitne çıkarma çabalarını sürdürürken, ortaya çıkan gerçek onu bile şaşırtır. Bekir'in kendi oğlu, Zin'in aşkıdır. Bu durum, halk arasında büyük bir şaşkınlık yaratır. Hikayenin sonunda, Memo ve Zin ayrı düşer. Ancak, ahirette yeniden buluşacaklarına dair bir inanç vardır. Mem u Zin hikayesi, aşkın engel tanımadığını, dostluğun zorlukları aştığını ve fitnenin asıl hedefine ulaşamayacağını anlatan bir öyküdür.