Eskiden siyah beyaz derdik… İyi – kötü, olumlu – olumsuz. Ama şimdi yoğun bir şekilde, üçüncü bir yol çıktı: endişeliler!.. Endişe her konuda hakim. Sporda, sanatta, siyasette, teknolojide ve tabii ki ekonomide. Elbette biz, ilgimiz ve işimiz gereği biraz ekonomi ile ilgili olan endişeli durumları daha farklı değerlendiriyoruz. Çünkü ekonomide dolar, borsa, faiz üzerinden ekonomi algısını yönetmeye çalışanlar için doların fırlaması, altının prim yapması ya da faiz oranları çok önemli sayılırken; geniş halk kitleleri tarafından gıda, konut, ulaşım fiyatları önemli olmaya başladı... “Herkesin ilgisi, kendisini bağlar.” demeden, “Ekonomi, bir beklentiler bilimidir.” diyerek devam edelim. Algıların beklentileri bozduğu bir durumda, olgular da ters yüz olacaktır. Olguların bozulması ise gerçeklikten kopuş demektir. Önemsizleşmek, sıradanlaşmak: vasatlaşmak. Vasat her şeyin değerini kaybetmesi, dahası ölçülemez ve öngörülemez bir durumdur. Böylece değerlerin de değerini yitirmesi gibi bir durum ortaya çıkar ki bu konu başta fiyatları bozar; sonrasında ilişkilerin bozulması gelir. Dolayısıyla değerlerimiz değersizleşmeden, paramız değerini kaybetmeyecektir. Şimdi yukarıda sözünü ettiğimiz iyi - kötü dışındaki üçüncü seçenek yani endişelilerin yaydığı toksik atıklar olumlu ve olumsuzun da mizanını bozmaya yetecektir. Olumlu derken, hayatımızdaki bütün güzellikleri küçük cepheden değerlendirmek, en küçük mutluluğu büyük bir sevince dönüştürmek, küçük bir kazancı büyük bir servet haline getirmek; küçük ayrıntıların mutluluğu ne kadar güzelse, keyfimizi kaçıracak en küçük bir gelişme bizi hayata küstürmeye, etrafımızdakileri kırıp geçirmeye; hatta hatta öfkeli ve sorun üretim merkezi haline dönüşmenin bir basamağı haline gelmeye yetebilir. Bu yüzden belki daha çok ilgimizi çekmesi ve ilgilenilmesi gereken kesim, endişeli gruplardır. Onlar olumlu - olumsuza bakmıyor. Onlar her şeyin bir gün nasıl olsa tersine döneceğini, ama genelde her şeyin sanal olduğu ve gelip geçici olduğu; bütün bu güzelliklerin “sanal olduğu”  konusunda bizleri de ikna etmeye çalışacaklardır. Bu havanın etkisi ekonomiden siyasete ve gündelik hayata bir karabasan gibi basmaya yetecektir. Olumlu düşünmenin gücü, karanlığa bir çıra yakmak gibidir. Doğan her canlı, ekilen her tohum büyüyüp, gelişip serpilmeye eğilimlidir. Bu büyüme, sosyal hayatta iyiye doğru evrilmeyi ifade eder. Bu yüzden güzel günlerin yola çıktığını görmesek de geleceğine inanmak başka bir güç verir. Ekonomide atılan işaret fişekleri gelecek güzel günlerin de habercisi olacaktır. Ancak dünün güneşinin bugüne faydasının olmadığı gibi geçmişteki günlerden söz ederek bugünlere ağıt yakmanın da yarınlara bir faydası olmuyor.