Yazdıkların, konuştukların anlayan varsa anlamlıdır. Almanca bilen biri ile Türkçe konuşarak anlaşamazsın. Anlaşamama aynı şeyleri söylemediğiniz anlamına gelmez;
“Ich liebe dich” de,
“Seni seviyorum” da farklı dillerde aynı şeyi söyler.
Ne kadar söylersen söyle yazarsan yaz anlayan varsa sözcüklerin, kelimelerin anlam kazanır. Issız bir adada dünyanın en güzel şiirini yazıp okusan da kimse anlamadıktan sonra kelimeler havada asılı kalır.
İlk kitabım olan “Hatem-ül Aşk” bitti. İkincisi olan “Semud” yazılmaya başladı. Kelimeler neden zihnimden dökülüp kitap olmak istiyor buna dair en ufak bir fikrim yok?
Ne diyordu Van Gogh resimlerini yaparken; “İnsanlara görünmeyeni göstermek istiyorum” hiç kimse yüzyıllar boyunca görmedi/ görmek istemedi. Senin, benim, onun düşündüğünden farklı değildi Van Gogh’un düşünceleri.
Anlatmak istedi anlaşılmadı! Sen gibi ben gibi, biraz da o gibi.
Sonuçta ben yazdıklarımdan, siz de okuduklarınızdan sorumlusunuz.
Bu noktada size Ehli Temkin ve Ehli Telvin’den bahsedeceğim.
Telvîn hal sahiplerinin, temkin hakikat ehlinin sıfatıdır.
Ehli Telvin hakikat yolunda arayış içinde olan kişidir. Tasavvufta hakikati arayan kişiler olarak tasvir edilir. Ehli Telvin kişi arayış içinde olandır. Kendini, doğruyu, hakikati, mutluluğu, ruh eşini, tanrıyı…
“Beyaz giyme toz olur siyah giyme söz olur” derken türkü “hangi renk ?” diye arayış içinde olandır Ehli Telvin. Ehli Temkin kişi aksine risk alabilir. En azından bir hedef seçmiştir kendine. Aramak ve bulmak.
Ehli Temkin arayışını sonlandıran sübuta eren, gerçekler eşiğinde sabırla bekleyen kişidir. Garanticidir. Kesin doğruya ermiştir! (eğer varsa) Aynı ürünün iki farklı fiyatı gibi anlaşılsa da Ehli Temkin ile Ehli Telvin arasında kocaman kocaman fark var.
İnsanın kendini, kendine ait doğruları bulmasında temkine ermesi için Telvin etmesi gerekir. Son nerede diye sorarken bunu kast etmiştim. Ben hala kelimelerim içinde hakikati arıyorum. Hakikat budur diyebilecek kadar emin olmadım hiçbir şeyden. Anlatılanı anlamamış olabilirim, söyleneni duymamış.
Nasıl olur da körü körüne bir şeye inanılır hiç anlamadım anlayacağımı da sanmıyorum. Partizanlık, fanatizm, bağnazlık değil mi “benim doğrum en doğru” inancının sonucu.
Hiçbir zaman hiçbir şeyden kesin emin olmadım. Anlaşılmak değil anlamaktı benim derdim. Sanırım bunun için kelimelerin içinde kaybolmayı Telvin olmayı seviyorum.
Bana göre son yok, sonun başlangıcı var.
Renklenmek, boyanmak” anlamındaki Telvîn ile “yerleşmek, karar kılmak, sabit olmak” anlamındaki Temkin arasında bir seçim yaptığınızda siz kendinizi nerede görüyorsunuz?