Sosyal demokratlık her bünyeye gelmez, ağırlık yapar, taşıyamazsınız. 20 yılda değişmiş gibi yapıp değişmediğini eşekler Niğde'ye sürüldükten sonra itiraf edenler, tek aday olarak girdikleri kurultaylarda sözün sivrisini söylemeyi akıl ederler. 

Türkiye'de siyasetin partiler üstü bir mesele olduğunu anladığınız gün, vazgeçilmez olmadığınızı da anlayacaksınız. Başkanım başkanım diye peşinizde gezen dalkavuklar varken o çıktığınız kaf dağının oksijeni fena çarpıyor belli ki. 

Yıllarca din tüccarlarıyla mücadele edildi, sonunda kaybedildi, kimse siyaset tüccarlarının farkında değil... Genel başkanların oyuncağı olan parti tüzükleri sayesinde delegeler kurultayda oy vermiyor da adeta vefa borcunu ödüyor. Mahallesinden genel merkezine, hangi partiye, parti örgütüne baksan aynı sonuç ortada. Siyaset yapan değil, en güzel şekilde satan rağbet görüyor. 

Gel dikiz ki, yoğurmaktan parça pinçik olmuş oyun hamuruna dönen siyasi partilerde yöneticiler hep suçsuz, oy vermeyen vatandaş suçlu. Onlarca yıl milletvekilliği yapmış ancak hiç partinin merkezinden çıkmamış şahıslar değişmediği sürece, sülale saltanatı bitmediği sürece, kültürel devrimin sağlanması adına adım atılmadığı sürece, kendini küçümsediğin kişiye anlatamadığın sürece, gerçekleri yalanın üstüne koyamadığın sürece bu gidişatı durdurmaya muktedir olamazsınız. 

Liyakat, mahallesine uğramayana güzel görünüyor, davulun sesi muamelesi yapılan liyakat, söylemesi zor bir kelimeden ibaret bırakılıyor. Parti yöneticileri biat edenlerle dolduruluyor, yerel yönetimlerde partili, sendikalı torpilinden geçilmiyor ancak liyakat kelimesi anlamını yitirmiş bir şekilde ağızlardan düşmüyor.