Ege Çevre Platformu (EGEÇEP) gönüllüsü, yıllardır mesleğinden ve özel hayatından özveride bulunarak doğanın gönüllü avukatlığını yapan, yılmadan bıkmadan ekoloji mücadelesi veren, iki dönem EGEÇEP Yürütme Kurulu’nda birlikte çalıştığım özde insan ve çok başarılı avukat sevgili, Arif Ali Cangı’nın “Yurttaş Ekokırım Yasası yapıyor” konulu imza kampanyasıyla ilgili aşağıda görüşlerine yer vereceğim. Ama daha önce Hollanda’nın çok temiz havasının nedenlerine biraz değineceğim. Hollanda’nın bütün şehirleri ve köyleri tertemiz. Gelişmiş bir ülke sonuçta, her şey insana dair düzenlenmiş ve belli ki işleyişte de sorun yok. En önemlisi ülkede çevre kirliliğine neden olacak hiçbir şey üretilmiyor birçok gelişmiş ülkede olduğu gibi onlar ithal ediliyor. Ayrıca bizim ülkemiz gibi dünyanın çöpünü (Aliağa gemi söküm işletmeleri, (bakınız Göknur Yumuşak bianet.org-Aliağa Foça’daki ekolojik tahribat) Gaziemir nükleer atık deposu ve Hollanda gibi birçok ülkenin gönderdiği plastik çöpler vb.) almıyor. Bizim gibi dünyanın 3. büyük beton üreticisi değil. O kadar betonun üretimi için çevre ne kadar kirleniyor düşünün. Beton üretmek için enerji lazım, enerji üretmek için fosil yakıt lazım. Fosil yakıt dünyadaki en büyük kirletici. Sonra beton üretilirken de çevreye oldukça fazla atık yayılıyor. Bu kadar çok beton üretmek gerekmiyor elbette. Yasalarla bu kadar çok beton kullanımı engellenebilir. Yani sonuçta dünyanın 3. beton üreticisi olmak demek çevreye verdiğimiz zarar oldukça fazla. Betonu ve enerjiyi kimin için ne için ürettiğimiz önemli. Beton ihracatı şart değil bence. Çevreye bu kadar çok zarar vermeyen ürünler üretilerek pekala ihracat yapılabilir. Ben çocukken hatırlıyorum, babam kamyonlarla nohut, fasulye, buğday vb. tahıl ürünleri gönderirdi Mersin Limanına ihracat için. Elbistan ovası ülkemizin 3. büyük ovası. Her yerden su fışkırıyor, daha ne olsun ama orada tarım daha da gelişeceğine dünyanın en büyük kömürle çalışan termik santrallerinden birisi yapıldı. Hala yeni üniteler ekleniyor. Doğa öldü, insanlar kanser oluyor ölüyor. Bebekler hasta ya da özürlü doğuyor. Ülkemizde tarım niye bitti? Hangi politikalarla bitirildi bunlar, çok önemli sorular. Hala bir şeyler yapılabilir mi tarım konusunda? Evet çok şey yapılabilir hem de kısa bir sürede. Yani kısaca havayı kirletecek hiçbir şey yok Hollanda’da. Tertemiz berrak bir hava var tıpkı dağ havası gibi bol oksijen var ülkede. Hollanda’da en önemli ulaşım aracı bisiklet. 17 milyon nüfusu ver Hollanda’nın, bisiklet sayısı ise 23 milyon. Yani doğmamış çocukların bile bisikleti var. Bisiklet kültürü kendiliğinden oluşmamış. Bu kültürün oluşmasında devlet çok ağır yaptırımlar ve cezalar uyguluyor. Örneğin ülkede en ayrıcalıklı ve yollarda önceliği olan araç bisiklet. Otomobil kullanımını engelleyecek yüksek park paraları alıyor. Herkes evinin önündeki araba için bile park parası ödüyor. Öte yandan bisiklet alanlara % 30 yardım yapılıyor. Bisikletten sonra ise raylı sistem geliyor. Köylere kadar tren gidiyor. Tramvay şehirlerin her tarafını sarmış durumda. Merkezde otobüsler hiç yok. Sonra raylı sistem geliyor. Havanın kirlenmesini önlemek için bir dizi ağır yasal yaptırımlar uyguluyor hükümet. Egzoz gazı kirliliği sıfır ülkede. Çünkü ulaşım için sadece bisiklet ve raylı sistem kullanılıyor. Tek tük otomobil var yollarda. Önemli olan uluslararası sözleşmeleri imzalayıp taahhütler vermek değildir. Asıl önemli olan bunları pratikte uygulayabilmektir. Hollanda bunu yapıyor ancak bu tek başına devletin çabasıyla olmuyor Hollanda toplumu toplumsal eylemler yaparak varlığını ve gücünü hissettiriyor, baskı unsuru oluşturuyor. Sonuçta gelişmiş bir ülke örgütlenme sorunu olduğunu sanmıyorum. Ekoloji konusunda yazacak çok fazla şey var. Elbistanlı olduğum ve oradaki çevre tahribatının canlı tanığı olduğum için söyleyecek çok sözüm var ama ben burada keseyim ve sözü Arif Ali Cangı’nın açıklamalarına bırakayım. “Dünya Sağlık Örgütü tarafından, iklim değişikliği 21. Yüzyılda en büyük sağlık tehdidi olarak değerlendiriyor. Bilim insanlarının önemli bir çoğunluğu, iklim krizi haline gelen iklim değişikliğinin artık önüne geçilemeyeceğini, ancak etkilerinin azaltılabileceği” değerlendirmesini yapıyorlar. İklim krizinin doğurduğu iklim olayları, Covid 19 salgını gibi küresel sağlıksızlıklar yeryüzündeki yaşamın sürdürülebilirliğini tehlikeye atmış durumda. Bu noktaya bir anda gelinmedi, bilim insanları yıllardır fosil yakıt endüstrisinin atmosferi kirletmesinin iklimleri etkileyeceği, yaşamın döngüsünü olumsuz etkileyeceği uyarılarında bulunuyorlar. Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Hükümetlerarası Bilim-Politika Platformu'nun (IPSES) 2019 yılında hazırlamış oldukları rapora göre insan faaliyetleri nedeniyle doğada 1.000.000 tür yok olma tehlikesi altındadır. Rapora göre salgının nedeni de insan faaliyetleridir. Bu durumda doğaya zarar veren insan faaliyetlerine derhal son verilmelidir. İnsan faaliyetleri denilince, bunu soyut insan olarak ele almamalı. İnsan doğada var olan canlıların sadece bir türüdür. Bu gerçeğin görmezden gelinip, doğal varlıkları bir hammadde olarak, kendisini de doğanın sahibi gören anlayış, kapitalist, endüstriyel sistem yerküreyi bu hale getirmiş durumda. Bu tehlikeli gidişi durdurmak için alınacak önlemler bütün dünyada tartışılmaya başlandı. Bunun bir parçası olarak ekokırım suçunun tanımlanması ve iç hukukun yanı sıra uluslararası hukukun parçası haline getirilmesi çalışmaları her geçen gün yoğunlaşarak devam ediyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) 2019 yılında toplanan Taraf Devletler Kurulu’nda, bu konunun Pasifik Ada Ülkeleri tarafından gündeme getirilmesi, tartışmaları yoğunlaştırdı. Haziran 2021’de Stop Ecocide Foundation (Eko kırımı Durdurun Vakfı) girişimiyle uluslararası uzmanlardan oluşan bir heyet, eko kırım suçunun tanımı konusunda uzlaşıya vararak bir metin ortaya çıkardı. Heyet metinde ekokırım suçunu şöyle tanımladı; “Çevreye ağır ve geniş çapta ya da ağır ve uzun vadeli bir biçimde zarara yol açmasının kuvvetle muhtemel olduğunun bilincinde, yasadışı veya keyfi olarak işlenen fiiller ekokırım suçunu oluşturur” Dünyadaki çalışmalara paralel olarak ülkemizde de ekokırımın suçu yasanının düzenlenmesi için çalışmalar yapılmakta. İklim adaleti Koalisyonu bünyesinde oluşturulan Ekokırım Çalışma Grubu tarafından 3-4 Kasım 2022 günleri İstanbul’da uluslararası Ekokırım Konferansı toplandı, iki günlük toplantıda dünyadaki deneyimler, Türkiye’de ne yapılabilir konuları enine boyuna tartışıldı. Toplantı sonucunda Türk Ceza Kanunu’nun “Soykırım ve İnsanlığa karşı suçlar” bölümüne 77/A maddesi ile bir ekokırım suçu kanun teklifi hazırlanmasına karar verildi. Bu çalışmanın en önemli yanı teklifin yurttaşın imzası ile Meclise verilmesiydi. Hukukçuların çalışması sonucunda yasa teklifi hazırlandı. 22 Ocak 2023 Pazar günü İstanbul’da yapılan toplantı ile “Yurttaş Ekokırım Yasasını Yapıyor" kampanyası başlatıldı. 30 Nisan 2023 tarihine kadar yurttaştan yurttaşa yapılacak çalışmalarla ıslak imzalı yasa teklifi metinleri toplu halde TBMM Başkanlığı’na kayıtlı olarak verecek, seçim döneminde milletvekili adaylarından Meclis’e girdikleri zaman bu teklifi yasalaştırmaları istenecek, seçimden sonra da takibi yapılacak. Bu sayede, bir yandan ekokırım suçu toplumun ve siyasetin gündemine getirilmiş, diğer yandan ilk kez yurttaşın yasama faaliyetine katılması örneğini deneyimlemiş olacaktır.” Arif Ali Cangı’nın açıklamaları çok önemli ve iklim krizi hepimizi ilgilendiriyor. Bu dünya hepimizin, dolayısıyla hepimiz taşın altına elimizi koymalıyız, ekoloji mücadelesi sadece ekoloji aktivistlerinin görevi değildir. Bu dünyadaki bütün insanların sorumluluğudur. Ben özde bir insanım diyen bu imza kampanyasını imzalar. Giden gitti bari bundan sonra bir şeyler yapın ve bir imza atın çocuklarımızın geleceği için. Çocuklarımıza yaşanılır bir dünya bırakmak zorundayız. Bu, biz büyüklerin en büyük sorumluluğudur. Bu bir vicdan meselesidir. Soruyorum dünyanın bu hale gelmesinde sizin hiç mi suçunuz yok? Duyarsız kalarak en büyük suçu siz işliyorsunuz. Çocuklarınızın geleceği için sadece yaşam savunucuları mücadele etmemelidir. Onlarla dayanışma içerisinde güç birliği yapmak zorundasınız. Bu en büyük sorumluluğunuz. Çocukları okutup iyi bir gelecek sağlamak ve yurtdışına göndermek çözüm değildir. Dünyanın hem coğrafi yapı hem de konum ve doğal varlıkları açısından en güzel yerinde yaşıyoruz. Çocuklarımızın geleceği yok oluyor hızla. Vicdanınız rahat mı? Eğer rahatsa siz özde bir insan değilsiniz, size söyleyecek sözüm yok.  Bu imza kampanyasından bir şey çıkmaz demeyin. Yapılan bütün toplumsal eylemler karşılığını bulmuştur. Bunun dünyada çok örnekleri vardır. Bu kampanya için bir imza atmak bile önemli bir toplumsal eylemdir. Eğer çocuklarınıza çok önem veriyor ve gerçekten seviyorsanız onların geleceği için bir imza atarsınız. Çocuklarınız dünyanın neresine giderse gitsin küresel iklim krizinden kesinlikle etkileneceklerdir. Ben her şeye rağmen umudumu yitirmiyorum ve ülkemizde birçok duyarlı özde insan olduğunu biliyorum. Bu imza kampanyasının büyük sayılara ulaşacağını ümit ediyorum. Dayanışma içerisinde güç birliği yapma umudumu çok büyük örgütlenme sorunlarına rağmen hala yitirmedim ve yitirmeyeceğim. Çocuklarımıza hak etikleri gibi bir gelecek bırakmak umuduyla sevgiler…