Baltık ülkelerinde başbakanlar, bakanlar, genel müdürler, belediye başkanları; çoğunlukla makamlarına ya toplu taşım araçlarıyla ya da bisikletle falan gider. Biz, bunu Türk milleti olarak “Adamlara bak. Nasıl akaryakıttan tasarruf yapıyorlar” diye yorumlarız.

Oysa onların böyle bir tasarrufa ihtiyaçları yok. Yaptıkları, öncelikle halkla iç içe olma fırsatı yakalamak, sonra da vatandaş nasıl yaşıyorsa öyle yaşamak. Vatandaş işine giderken sıkıntı çekiyorsa, o sıkıntıyı bizzat çekmiş olmak.

Bunu bizde bir ara Tunç Soyer denedi, Şato’daki konutundan belediyeye bisikletle gitti. Varyant’ın yoğun ve sorunlu trafiğini de hiçe sayarak. Ama Tunç Başkan, yol boyunca kimseyle görüşemedi, dertlerini dinleyemedi. Gözlük ve kask da kullandığı için Başkan’ı zaten tanıyan da olmadı.

Görkem

Buca Belediye Başkanı Görkem Duman da makamına artık yürüyerek gidiyor. Bucalıların Sıçantepe adını verdiği muhitteki eviyle Belediye binası arasındaki mesafe olsa olsa bir kilometre. Ama yol boyunca kahvehaneler, marketler, mekanlar var. Duman, bu bir kilometreyi doya doya yürüyor ve vatandaşla alabildiğine birlikte oluyor. “Ulaşılmaz başkanlar” dönemini kapatıyor. O mutlu, vatandaş memnun.

Daha ne istesinler ki…

IBAN tedirginliği

Ticarette de, günlük yaşamda da “IBAN” kelimesi, hayatımıza girmiş, oturmuş bir kavram.
Bunun sayesinde kolayca para transferi yapıyor, ayrıca gönderdiğimiz paranın ne için gönderildiğini de kayıt altında tutabiliyoruz.
Bu anlamda İban, para transferinin sadece pratik değil, sigorta görevi de üstlenen bir yöntemi.
Uygulama tam gaz giderken birden bir değişiklik yaşandı. Artık kimse kendisine bu yolla para gönderilmesini istemiyor. Çünkü devlet, bu trafiği mercek altına almış. Para niçin, kime, kim tarafından gönderiliyor; hepsi öğreniliyor. Şüphe çeken bir durum varsa da soruşturma başlıyor.
Bu, “Konuşulan.”
“Yaşanan” diyebileceğimiz bir örneği yok ama tedirginlik, çekingenlik had safhada.
Eğer iddialar doğruysa; devletin bunun gerekçelerini vatandaşa açıklaması ve nasıl davranması gerektiğini öğretmelidir diye düşünüyorum.
“Kirli para”, “Kara para” diye kavramlar var. Bu paraların iban teknolojisiyle tanışması çok uzak bir ihtimal. Kaldı ki, devlet bu paraların transferini başka yollardan izleme olanağına sahip.
İban’ın kullanım alanını kısıtlamak, vatandaşı üzer. Bu pratiği kullanamamak, ticari hareketliliği de yavaşlatır.
Ekonomist olmasam da anladığım ve inandığım bu…

Demek ki yanılmışız

Bu sütunlarda; CHP Yönetimi’nin, belediyelerde “Enkaz edebiyatı”nı yasaklar nitelikte bir uygulama dikte ettirdiğini yazmıştık.
Yanılmışız.
Konak Belediyesi, geçmiş dönemin fahiş harcamalarını konuşuyor. Belki de soruşturuyor. Büyükşehir’de İZBETON’un bütçesi tartışılıyor. Ve tabii bu kurumun başında; siyaset yapmaktan çalışmaya vakit bulamayan Heval Savaş Kaya’nın tartışılan bütçedeki rolü irdeleniyor.
Buca Belediye Başkanı Görkem Duman, “Bir şeylerin iyi gitmediğini gördüğüm için aday oldum” sözü de yabana atılacak cinsten değil.
Hele Denizli’deki durumu hiç sormayın.
Kısacası, siyasette “Enkaz Edebiyatı” dönemi başlamıştır.
İzleyelim, görelim.
Neler olmuş neler…

İBRAHİM ORMANCI

Bir of çeksem, sanal alem yıkılır!

***

Kimi insanlar durmadan çam devirip, gaf kalabalığı yaparlar!

***

Sana dün bir tepeden bakamadım aziz İstanbul. Rezidanstan baktım sayılır mı?

***

Kadınların toplanıp kısır yiyip, bolca dedikodu yapmalarına KISIR DÖNGÜ denir!

***

Hollanda'ya atar yapmak için yel değirmenlerine karşı birlikte çarpışacağım partner arıyorum. İmza : Don Kişot!