Benim için tatil, huzur, dinlenmek demek kendimi ait olduğum yerde bulmak demek. Memleketim, Muğla’nın bir dağ köyü olan eski adı ile Lagina şimdiki adı ile Turgut nahiyesi. Benim memleketim huzur kokar. Gece uyurken bir baykuşları, ağustos böceklerini duyabilirsiniz.
Çocukken yapmayı en sevdiğim şeylerden biri geceleri yıldızları saymak, onlardan bir şekil oluşturmaktı. Çocukluğum cebimde! Hala oraya gittiğimde cebimdeki çocuğu çıkartırım ki, mutlu olayım. Kendi başına gezen kirpiler, geceleri avlanmaya çıkan sansarlar, benim hiç görmediğim Muğla’nın vahşi ve çok özel Karakulak kedisi. Ünlü ressam Osman Hamdi Beyin ilk arkeolojik kazıları başlattığı, baştan sona tarih kokan topraklardır benim memleketim. Kışın zeytinine yazın sebzesine bereket verir toprak ana. Memleket bu ya! İki adım ötede balık tutarsınız. Derya kuzusu bunlar diye diye güneşlenirsiniz sahilde. Bereket fışkırır, tarif fışkırır, doğa fışkırır topraklardan. Geçen bayram boş su bidonlarını doldurmak için dağ köyü olan Zeytin köye gittim. Bidonlar dolarken ben de bir taraftan o lezzetli sudan içtim. Gerçekten su içmeyi sevenler bilirler suyun lezzeti vardır. Ve içebileceğiniz en lezzetli doğal su burada bulunuyor. Az ilerde Katrancı köyü var. Çam fıstığı ağaçlarının arasında kurulmuş belgesellere konu olan… Bilenler bilir çam fıstığının kilosu altının gramı bile aynı fiyata satılır derler. Öyledir de. Keçi peynirinin doğalı, beyaz kireç badanalı taş evleri, sokaklarda bir tane bile çöp bulamayacağınız pırıl pırıl sokakları, çalışmaktan bıkmayan insanı ile kendine münhasır bir yerdir Katrancı. Bizim köye gelince bir tarafında Osman Hamdi konağı, her mevsim insana kucak açan toprak ananın ve Zeus’un en çok güven duyduğu üç dünyanın anahtarını teslim ettiği tanrıça Hekatesia’nın Lagina tapınak alanı…
Bergama Zeus Sunağının büyük bölümü 1869-1878 yılları arasında kaçak yollarla Berlin'e götürülür. Daha sonraki yıllarda da Müze-i Hümayun Müdürü Alman Dethier'in yardımıyla Osmanlı Devleti’nden alınan izinlerle geri kalan kısım da Almanya’ya taşınır. Tapınağı kaçak yollardan taşıyan Alman mühendis Carl Humann, o yıllardan günümüze kadar kanayan kültürel bir cinayet işlemiştir. Vatan toprağında bulunan ve bugün Almanya’da yer alan koskoca Zeus Sunağı, hâlihazırda Berlin’de bulunan Pergamon (Bergama) Müzesi’nde sergilenmekte. Müzenin yıllık ortalama ziyaretçi sayısı 850 bin kişi civarında. Müzeye giriş ücreti kişi başı 12 Euro. Gerisini siz hesaplayın. Tapınak, Bergama krallarından Eumenes tarafından M.Ö. 197-159 yılları arasında yaptırılmış. Milattan önce yapılan tapınak milattan 18 yüzyıl sonra parça parça sökülerek üç yüz gemi ile çalınarak götürülmüş. Tarihimiz, ellerimizin arasından kayıp gitmiş.
Dün gibi hatırlıyorum. 2021 yılında Antalya bölgesinde başlayan ve hızla yayılan büyük yangında köyümüzün en ihtiyarları bile ormanlarda nöbet tuttular. Olası bir yangın durumunda ormanları kurtarmak için. Nöbet tutanlardan biri de annem. Sadece bizim köy halkı değildi nöbet tutan. Çevre köylerden de herkes çoluk çocuk nöbet tuttular ormanlar yok olmasın diye.
Bugün tartıştığımız Akbelen Ormanları içerisinde yer alıyor benim köyüm ve çevre köyler. Sahip çıkıldığında her karış toprağından zenginlik fışkıran topraklar. Konu para ise eğer istersen turizmden, istersen tarihten, istersen tarımdan bu topraklar çok daha fazlasını barış içinde verir insanoğluna. Dünya, gelmiş geçmiş en sıcak günlerini yaşarken ve daha da kötüsü yaşanacakken, fosil yakıt kullanma konusundaki ısrarımız yüzünden, her gün biraz daha fazla yok oluyoruz. Konu enerji ise eğer güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi ile zaten veriyor tabiat ana.
Bergama gibi elimizden kayıp gitmemesi için köylüler yine nöbet tutuyor. Biliyorlar ki; sahip çıktıkları bu ülkenin ve hatta insanlığın geleceği. Biliyorlar ki; yitip giden tarih de yitip giden tabiatta gelmeyecek geri. Biliyorlar ki; Anadolu gündoğumu demek tüm ölümlere inat! Biliyorlar ki; bir çiçeği koparmak bile doğaya ihanet! Biliyorlar ki; geçmişten gelen kanayan yaralarımız var iyileşmeyen yitip giden Bergama tapınağı yanıp yok olan Antalya ormanları gibi!