Altay'ın İngilizleri ve bir zamanlar İzmir
Timuçin Çelebi
Doğma büyüme Alsancaklı ve sıkı bir Altay taraftarı olan akademisyen-yazar Orhan Berent, yine keyifli bir kitapla okuyucularının karşısına çıktı. İsmini, Altay’ın efsane futbolcuları İngiliz Edwin ve Joe Clarke kardeşlerden alan “Clarke’ın Doru Tayları”, 1970’ler İzmir’inin kozmopolit yapısını sağlam bir kurgu içinde aktaran çok renkli bir kitap. Başından sonuna, farklı dinler ve etnik kökenlere mensup insanların birbirlerine olan ilişkilerine odaklanan bu etkileyici dönem kitabı, Alsancak Garı’ndan Şirinyer Hipodromu’na ve at yarışlarına uzanan dinamik arka fonunun önünde, dokunaklı bir aşk hikayesi anlatıyor.rnrnrnDeli Dolu Yayınları etiketiyle kitapçı raflarındaki yerini alan kitap, tek bir günde geçen sarmal öyküsünün satır aralarında, 1960’lar Türkiye’si ile ilgili önemli göndermelerde bulunuyor. Clarke’ın Doru Tayları, mübadele yılları, dünya savaşları, 6-7 Eylül gibi tarihi belleğimizde iz bırakan önemli vakaların halkın üzerindeki etkilerini de eleştirel bir süzgeçten geçiriyor.rnrnKitapta anlatılan aşk öyküsü ise, bugünün gençlerine yabancı gelebilecek hatta “Vay canına” dedirtecek türden.rnrnrnOrhan Berentrnrn13 yıl bekleyen aşkrnBerent, Demokrat Parti iktidarının son yıllarında filizlenen, ancak aşıklarının, tutkularını sadece birbirlerine değil, kendilerine bile itiraf edebilmek için on üç yıl beklediği, tuhaf bir ilişkiyi anlatıyor. Bunu anlatırken de Jolanda ve Şefik’in yanı sıra yardımcı karakterlerin öykülerine de yer veriyor. Yetmişli yılların başındaki İzmir’i tüm canlılığıyla resmederek, geri dönüşlerle de Birinci Dünya Savaşı’ndan Mili Mücadele’ye, 1915’ten Mübadele’ye kadar uzanan bir süreçte, okurun şehrin ruhuna nüfuz edebilmesini sağlıyor. Kitapta, Türkler, Levantenler, Yahudiler ve diğerleri, Şirinyer Hipodromu’nda toplanmış, gözleri pistte, koşacak tayları heyecanla bekliyorlar. Dikkat kesilmiş gözlerinin ardında ise on yıllara yayılmış ve kavuşamamaktan helak olmuş hayatlar ve anılar var.rnrnBilenler biliyordur ya biz gene hatırlatalım. Türkiye’de ilk at yarışları İzmir’de başlamıştır. Kitaptan yarışları anlatan bir bölümü de sizlerle paylaşalım: “Hipodromu dolduran yarışseverleri koşudan birkaç dakika önce güdüleyen en kuvvetli duygu, risklerin ve sürprizlerin olmadığı sıradan anların, birazdan yerini heyecana bırakacak olmasıydı. Bahis için bilet almak, at yarışı oynayanlara kolaylıkla başka bir dünyanın kapılarını açıyor, kısa bir süre de olsa kaderlerine hükmedebilecekleri illüzyonunu yaratıyordu. Kazanma ve sahip olmanın hayali bile başlarını döndürüyordu."rn
'
Yorumlar