Disleksi, özgül öğrenme güçlüğü olarak bilinen ve çocukların akademik yaşamını etkileyebilen nörogelişimsel bir bozukluktur. Okul öncesi dönemde doğru gözlemler yapılarak, bu durumun erken tespiti, olumsuz etkilerin en aza indirilmesine yardımcı olabilir. Uzmanlar, disleksi belirtilerine dair aileleri ve öğretmenleri uyarmaktadır.

Dr. Öğretim Üyesi Hale A. Kahyaoğlu Çakmakcı, disleksinin özellikle okul öncesi dönemde belirginleşen çeşitli işaretlere sahip olduğunu belirtiyor. Çocuklarda konuşma gecikmeleri, seslerin karıştırılması ve yön-zaman kavramlarının anlaşılmasındaki zorluklar, bu bozukluğun erken belirtileri arasında yer alıyor. Ayrıca, baskın eli seçmede zorluklar da dikkat edilmesi gereken bir başka önemli işarettir.

Disleksi, yalnızca okuma, yazma ve dil becerilerini değil, aynı zamanda çocukların sosyal ilişkilerini de etkileyebilir. Kahyaoğlu Çakmakcı, bu tür zorlukların erken tespitiyle, çocukların okulda ve sosyal hayatlarında daha az sıkıntı yaşadığını vurguluyor. Ailelerin, çocuklarının gelişimsel çizelgelerini dikkatle izlemeleri gerektiği ifade ediliyor. Okula başladıklarında ise, harf karıştırma, okuma ve yazmada zorluklar gibi belirtiler daha net bir şekilde ortaya çıkabiliyor.

Birçok aile, disleksi konusunda yanlış bir algıya sahip olabiliyor. Bu durumu zekâ seviyesi ile ilişkilendirenler olsa da, uzmanlar bu iki kavramın birbirinden bağımsız olduğunu belirtiyor. Disleksi, zeka seviyesinden bağımsız olarak gelişebilen bir bozukluktur ve toplumda görülme oranı ortalama olarak %5-7 civarındadır. Yani, 20 kişilik bir sınıfta en az bir öğrenci disleksiye sahip olabilir.

Disleksiye dair erken teşhis, sadece akademik başarıyı değil, çocuğun özgüvenini de koruyabilir. Çünkü disleksi tedavi edilmediğinde, çocuklar arkadaşlarıyla olan ilişkilerinde zorlanabilir ve okulda daha büyük güçlüklerle karşılaşabilir. Bu durumda, ailelerin ve öğretmenlerin birlikte çalışması, erken müdahale için kritik öneme sahiptir.

Disleksi tedavisinde, özel eğitim yöntemlerinin yanı sıra, aileye psikoeğitim verilmesi ve çocuğun bireysel ihtiyaçlarına uygun bir program oluşturulması gereklidir. Ailelerin sabırlı olması ve çocuğun hızını göz önünde bulundurarak ona destek olmaları, başarıya ulaşmada önemli bir faktördür. Ayrıca, disleksiye bağlı olarak çocuklar, daha fazla çaba sarf etmek zorunda kaldıkları için özgüven kaybı yaşayabilirler. Bu nedenle, aileler çocuklarını başkalarıyla kıyaslamaktan kaçınmalı ve her başarıyı takdir etmelidir.

Son olarak, disleksiye eşlik eden depresyon, anksiyete bozuklukları veya DEHB gibi sorunlar da olabilir. Her bireyde eşlik eden durum farklılık gösterebilir ve bu da tedavi sürecini etkileyebilir. Aileler, çocuklarının özel ihtiyaçlarına yönelik uzmanlardan yardım alarak, en uygun tedavi yöntemlerini belirlemelidir.

Okul öncesi dönemde dikkat edilmesi gereken bu belirtiler, disleksi ile ilgili olası sorunların erken teşhis edilmesine yardımcı olabilir. Bu sayede çocuklar, okulda ve sosyal hayatlarında daha sağlıklı bir gelişim süreci geçirebilir.

Muhabir: Canan Kaya