Japonya'nın kapıları, dünya çapında birçok gezgin için açık olsa da, Orduluların bu ülkeye girişlerinde yaşadığı zorluklar dikkat çekiyor. Ordulular, Japonya'ya seyahat etmeyi arzuladıklarında, karşılaştıkları vize engelleri ve prosedürler hakkında sıkça sorular soruluyor. Peki, Ordulular neden Japonya'ya giremez? İşte detaylar...
Ordulular neden Japonya'ya giremez?
Kimliğinizde "Ordu" yazıyorsa, Japonya'ya girmeniz oldukça zor. 1989 yılında başlayan göç dalgası, bugün Japon hükümetinin Ordu doğumlular için sert tedbirler almasına neden oldu. İşte nedeni...
Japonya'ya girmek, kimliğinde "Ordu" yazanlar için oldukça zor. Bunun nedeni, Japonya'daki kaçak işçilerin çoğunun Ordulu olması. Öyle ki, Nagoya şehrinde yaşayan Türk nüfusunun yüzde 90'ını Ordulular oluşturuyor.
Neden Ordu derseniz, bu durumun başlangıcı 1989 yılına kadar uzanıyor. Bu tarihlerde Hayri Bey adında bir kişi Japonya'ya çalışmaya gider ve burada kendine bir hayat kurduktan sonra akrabalarını da yanına alır. Zamanla Hayri Bey'in izinden giden akrabaları ve tanıdıkları da ülkeye giriş yaparak kaçak işçi olarak çalışmaya başlar. 1980'lerde başlayan ve hızla büyüyen bu göç dalgasının önüne geçilemez. Japonya’da yaşanan felaket sonrasında Ordu’da da büyük bir kaygı yaşandı. Çünkü Japonya’da yaşayan Türklerin yüzde doksanını Ordulular oluşturmaktadır. Sayıları beş bine yakın olan Orduluların durumları hakkında ise henüz net bilgiler alınabilmiş değil. Dileğimiz Japonların ve orada yaşayan hemşerilerimizin bir an önce bu büyük felaketi en az hasarla atlatmalarıdır. 121 yıl önce, Japonya’ya giden ve orada batan Ertuğrul Firkateyni’nde de İstanbul ve Trabzon’dan sonra en çok Ordulu bulunmaktaydı. Ve bu yolculuğa çıkan Orduluların tamamına yakını geri dönememişti.
Ertuğrul’un Japonya yolculuğuna. Böyle bir yolculuğa katılmak bir ayrıcalıktı. Padişah II. Abdülhamit tarafından Türk-Japon ilişkilerini geliştirmek amacıyla yola çıkarılıyorlardı. Gemi de 609 kişi yer alacaktı. Bunların 61'i subay ve memur, 548'i ise er ve erbaşlardan oluşacaktı.
Ertuğrul’la Japonya’ya gidecekler özel olarak seçiliyordu. Bu yüzden birçok subay ve personel bu yolculuğa katılmak için can atıyorlardı. Birçoğu ise hemşerileri vasıtasıyla gemide yer almaya çalışıyordu. Ama bütün bunlara rağmen gemi personeli büyük bir özenle seçilmişti. Görüntüleri ve davranışları Osmanlıyı temsil edecek şekilde 609 kişilik mürettebat Ertuğrul’un kadrosunda yerini almıştı. Seçilen mürettebatın çoğunluğu ise İstanbul, Trabzon ve Ordululardan oluşmuştu.
14 Temmuz 1889 günü Sarayburnu’na akın eden halkın tezahüratları arasında Ertuğrul, dönüşü olmayan yolculuğuna başlamıştı.
Gemi ilk talihsizliğini Süveyş kanalında yaşamıştı. Kuma saplanmıştı. Kanal idaresince kurtarılmıştı ama iskeleye bağlanmak üzereyken bu defa da dümen bodoslaması kırılmıştı. Haber İstanbul’a ulaşınca ciddi bir tedirginlik yaşanmıştı. Hatta Bahriye Nezareti Ertuğrul’un yola devam etmemesini ve gemi komutanı Osman Paşa’nın yanına birkaç kişi alarak posta vapuruyla yola devam etmesini istemişti. Ancak gemi havuza girdiği takdirde tamiratının kısa süreceği anlaşılınca bu fikirden vazgeçilmişti.
23 Eylül 1897’de Ertuğrul’un tamiratı tamamlanmış ve Süveyş’ten ayrılarak Singapur’a doğru yola çıkmıştı. 20 Ekim’de Bombay’a ulaşan gemi burada da bir hafta kalmış ve 150.000’e yakın kişi tarafından ziyaret edilmişti.
Ertuğrul 26 Ekim’de Bombay’dan hareket etmiş ve 28 Kasım’da Singapur’a ulaşmıştı. Mürettebat burada da karaya çıkmıştı. Mürettebatın giyim kuşamları ve davranışları burada da büyük ilgi görmüştü.
Ertuğrul uzun bir bekleyişten sonra 3 Mart 1890’da Singapur’dan hareket etmişti. Ancak bundan sonraki yolculuk da zor geçiyordu. Rüzgarın şiddetinden ve Singapur’da alınan kömürün yetmemesinden dolayı Saygon’da zorunlu olarak beklenmişti. 8 Nisan’da ise Saygon’dan hareket edilmiş ve 7 Haziran 1890’da nihayet Ertuğrul’un son durağı olan Yokohama Limanı’na ulaşılmıştı.
Yokohama’ya giriş muhteşem olmuştu. Gemiden atılan selam toplarına karşılık Japonlar Banzai... Banzai (Yaşasın!… Yaşasın!) sesleriyle limanı inletiyorlardı. Osman Paşa, karaya çıktıktan sonra İmparator Meiji tarafından kabul edilmiş ve Padişahın gönderdiği hediyeleri ve nişanları sunmuştu. Mürettebat ise bu yolculuğun sonunda üç ay boyunca Japonlar tarafından el üzerinde tutulmuşlardı. Artık geri dönüş için hazırlıklar başlamıştı. Ama bu arada gemide baş gösteren kolera salgınından dolayı 13 nefer de hayatını kaybetmiş, bazıları da hastalıktan dolayı yatağa düşmüşlerdi.
Artık dönüş zamanı yaklaşmıştı. Tek amaçları sağ salim İstanbul’a ulaşmak ve daha sonra ise yollarını gözleyen aileleriyle hasret gidermekti. Bambaşka bir heyecan içerisindeydiler.
Geri dönüş için 15 Eylül 1890’da Yokohama’dan hareket edilmişti. Hava puslu ve bulutluydu. Bir müddet yol alınmıştı ki, büyük bir fırtına başlamıştı. Geminin makinesi bütün gücüyle çalışmasına rağmen dağ gibi yükselen dalgalar ve rüzgar gemiyi Funakura kayalıklarına doğru sürüklüyordu. Mürettabat olağanüstü gayret gösteriyordu ama ne çare. Gemi süratle sürüklenmeye devam ediyordu.
Ve böylece Ertuğrul, fırtınalara daha fazla dayanamayarak 16 Eylül 1890’da saat 21 sularında Funukura kayalıklarına çarparak ikiye bölünmüştü.
Artık can pazarı başlamıştı. Dağ gibi dalgalardan kurtulabilen 69 kişi Koşinozaki Fenerine sığınmışlardı. Yaralılara ilk yardım fener görevlilerince yapılmış ve en yakın da bulunan Koşino köyüne gönderilmişlerdi. Ama ne yazık ki, Okyanustan başka kurtulan yoktu. 527 subay, erbaş ve er şehit olmuşlardı.
Kaşino köylüleri yaralıların tedavisinde ve cesetlerin toplanmasında büyük gayret göstermişler ve ancak 260 şehidin cesedini Okyanustan çıkarabilmişlerdi. Diğer 267 şehit ise Okyanusa ebediyen demirlemişlerdi.
Cesedi çıkarılanlar kazanın olduğu yeri gören bir tepenin üzerine büyük bir törenle 21 Eylül günü defnedilmişlerdi. Artık onlar Japonya topraklarına Perşembe, Fatsa, Ordu, Trabzon ve daha birçok memleket toprağı niyetine bir daha ayrılmamak üzere sarılmışlardı. 1891 yılı Şubat ayında ise abideleri dikilmişti.
Şimdi o şehitler, kendileri için her türlü fedakarlığı yapan ve her yıl kendilerini ziyaret eden Japonların torunlarına ve oralara iş-aş için yerleşmiş kendi torunlarına yaşadıkları felaketi atlatmaları için dua ediyorlar.
1980'lerde başlayan ve hızla büyüyen bu göç dalgasının önüne geçilemez. Bu durum, Japonya hükümetini kaçak işçi sorunuyla mücadele etmek için sert tedbirler almaya zorlar. O tarihten bu yana Ordulular ülkeye girişte sıkı bir sorguya tabi tutulur. Özellikle, daha önce kaçak olarak Japonya'da bulunan veya kaçak işçilikle bağlantısı olanlar hemen geri çevriliyor. Bu nedenle, Japonya'ya seyahat etmek isteyen Ordulular için süreç oldukça meşakkatli.