Sağlık

‘Sosyal medyada aktif olmak teknolojiden çok psikoloji ile ilgili’

Abone Ol

Kardelen BUĞDAY / ÖZEL HABER

Uzman Psikolog Işıl Bektaş, sosyal medya kullanımının, kişilerin psikolojisi ile olan bağlantısına ilişkin bilgiler verdi. İnsanların sosyal medya kullanmasının psikolojik olarak dört ana nedeni olduğunu söyleyen Işıl Bektaş, “İnsanların sosyal medyada aktif olmasının dört ana psikolojik nedeni vardır: kendini gerçekleştirme, takdir edilme, sevilme/ait hissetme ve güven isteği. Dolayısıyla sosyal medyanın teknolojiden çok psikoloji ile ilgili olduğunu söyleyebilirim” dedi.

Sosyal medyanın kişilerin kendisini ifade etmesinde önemli bir rol oynadığını belirten Işıl Bektaş, “Sosyal medyada neden paylaşım yapıyoruz veya tweet atıyoruz? Eskiden arkadaşlarımızla kafede kahve içerken de sohbet şeklinde paylaşım yapardık. Fakat günümüzde daha fazla kaynaktan, daha fazla insanla, daha fazla içerik paylaşıyoruz ve tüm bunlar daha sık ve daha hızlı yapılıyor.

Sosyal medya ilk çıktığında yaşamımızdaki kullanım amacı iletişim aracı iken şu anda kendimizi ifade edebilmemizin en etkili yolu haline geldi” ifadelerini kullandı.

'Seks veya yemek yemek gibi...'

Sosyal medyada her gün 250 milyondan fazla fotoğraf güncellemesi yapıldığını kaydeden Bektaş, “Tüm kullanıcıların üçte birinden fazlasının fotoğraflarda kendilerini etiketlemesi, post veya tweetlerde kendinden bahsetmesi ilginçtir. Ancak bu, yalnızca narsistlerin sosyal ağlarda oyalandıkları anlamına gelmez. Kendinden bahsetmenin, seks veya yemek yemek gibi diğer ödüllendirici faaliyetlerle aynı sinir bölgelerini harekete geçirdiğini biliyor muydunuz? Ne yazık ki bunun bir dezavantajı var: Birçok kullanıcı kendini diğer sosyal medya kullanıcılarıyla karşılaştırıyor ve bu nedenle kendi hayatlarını daha az ilgi çekici buluyor. Özgüveni çok yüksek ya da çok düşük olan insanlar sosyal medyada çok daha fazla zaman harcıyorlar” sözlerini kaydetti.

‘Ebeveynlere önemli görevler düşüyor’

Z kuşağının sosyal medya ve dijital dünya ile bağını değerlendiren Işıl Bektaş, “2000’li yıllarda dünyaya gelen çocukların oluşturduğu z kuşağa aynı zamanda ‘İnternet kuşağı’ da denir. Z kuşağı, akıllı telefonların içine doğan bir kuşaktır” dedi. Günde 4 saatten fazla sosyal medyada vakit geçiren kişilerin sosyal medya bağımlısı olduğundan söz edilebileceğini belirten Bektaş, Z kuşağı hakkında şu bilgileri verdi: “Bu kuşak çoğunlukla yoktan anlamayan, sabırsız, bireysel düşünen, zor beğenen, özgür ruhlu ve tatminsiz çocuklardan oluşur. Genellikle sosyalliği ve çalışmayı sevmezler. Teknoloji dostudurlar ve neredeyse hepsi sosyal medyayı aktif kullanırlar. Yapılan araştırmalarda, z kuşağın sosyal medya kullanım saatleri, diğer kuşaklara göre fazlalık göstermiştir. En çok tercih ettikleri sosyal medya uygulaması da YouTube olduğu görülmüştür.”

“Teknolojik cihazlarla bebeklikten beri iç içe büyüyen bu kuşağın, sosyal medyaya adapte olma sürecini pek de yadırgamamak gerek” diyen Bektaş, “Bu yüzden çocukların bilinçli internet kullanımı konusunda ebeveynlere önemli görevler düşüyor” sözlerini ekledi.

Alternatif uygulamalar türeyebilir

Geçtiğimiz günlerde Twitter’da yapılan değişikliklerin kullanıcıların tepkisini çektiğini belirten Bektaş, “Twitter kullanım limiti, dünya üzerindeki milyonlarca kullanıcının tepkisini çekti. Dolayısıyla Twitter tutkunlarının yakında buna da değişik çözümler üreteceğini düşünüyorum. Bu tarz yaptırımlar yurdum insanını daima yaratıcılığa itmiştir. Belki yakın zamanda alternatif uygulamalar türeyebilir” dedi. 6 Şubat’ta yaşanan depremin ardından arama kurtarma ve yardım çalışmalarında sosyal medya kullanımının öne çıkması üzerine kısıtlamaların toplum psikolojisine etkisini değerlendiren Bektaş, “Deprem sırasında depremzedelerin, kurtarma ekiplerin ve yaşanan felaketle ilgili insanların iletişim kurabilmesi konusunda en büyük önemi içeren Twitter’ın erişim engeli büyük kaygı, korku, panik ve öfke yaratmıştı. Şu an farklı sebeplerle kısıtlanma getirilmiş olsa bile hassas kişilerde yeniden endişe duygularının yükselmesi mümkün” ifadelerini kullandı.

Sosyal medya, insanları kimliksizleştiriyor

Bazı kişilerin sosyal medyada zorbalık ve linç eylemlerinde bulunması üzerine bilgi veren Işıl Bektaş, “Sosyal medya, insanları kimliksizleştirerek gerçek hayatta, gerçek kimlikleriyle yapmaya cesaret edemeyecekleri eylemleri sanal ortamda gerçekleştirebilmelerini kolaylaştırmaktadır. Manipülasyon ustası olan kişiler, karşılarındaki insana zorbalık yaparak ya da kendini mağdur gibi göstererek her istediklerini yaptırabilirler. Manipülasyona maruz kalan kişi çoğu zaman bunun farkında bile olmaz. Oysa ki başkasını manipüle eden kişi güçlü değil, âcizdir. Sanal ya da siber zorbalık, zorbalığın dijital platform ve araçlar üzerinden gerçekleştirilen alt türüdür. Siber zorba ve kurban olma oranları maalesef gün geçtikçe artmaktadır. Buna linç kültürü ve trolleşme eylemleri de dahildir” diye konuştu.

Bilim ve şarlatanlık ayırt edilmelidir

Son dönemlerde sosyal medya platformlarında sıkça karşımıza çıkan meditasyon ve terapi hesapları üzerine açıklama yapan Işıl Bektaş, “Online olarak terapi veya meditasyon uygulamaları mümkün. Hatta çağımızın ve teknolojinin getirdiği en büyük kolaylıklardan ve yenilikçi yaklaşımlardan birisi çevrimiçi uygulamalardır. Hem zamandan hem ulaşımdan tasarruftur. Ehil olan kişiler tarafından uygulandığında hiçbir sakıncası yoktur. Burada bilim ve şarlatanlık iyi ayırt edilmelidir” ifadelerini kullandı. Bektaş, öngörü ve kehanet üzerine paylaşım yapan hesapların psikolojiye etkisi üzerine ise, “İlgi duymak ayrı, tüm hayatını bu öngörülere, kehanetlere göre şekillendirmek ayrı. Burada daha çok neden bu tarz paylaşımlara inanmak istediğimize, hangi ihtiyacımızı karşılamaya çalıştığımıza bakabiliriz. Bilimden uzaklaşmamak gerekir. Kimse geleceği öngöremez” açıklamasında bulundu. Bektaş, bu tarz paylaşımlar ile hayatını şekillendiren kişilerin ve toplumun psikolojisine ilişkin de, “Gerçek uzmanların söylediklerini anlamayan ancak yalan yanlış bilgilere, paylaşımlara inanan kişilerin kendine ve çevresine inanılmaz zararları olabiliyor. Sanal dünyadaki bu bilgi kirliliği insanların ruh sağlığını da olumsuz etkiliyor. Felaket tellakçılığı yapan ve kaostan beslenen bu kişilerin olağanüstü durumlarda panik havası yaratmayı seviyorlar. Bu kişilerden sağlıklı ilişkiler kurmalarını ya da sağlıklı kararlar vermelerini bekleyemeyiz” sözlerini kaydetti.

Düşünme biçimleri ve yaşam tarzları benzerleşip tek tipleşiyor

Uzman Psikolog Işıl Bektaş, sosyal medyada ideal kabul edilen fizik ve kişilik özelliklerinin birey ve toplum psikolojisi üzerindeki etkisine de değindi. Bektaş, “Sosyal medyada dış görünüşe ve kalıplaşmış güzellik standartlarına çok fazla önem veriliyor. Sosyal medya kullanıcıların çoğu, özellikle kadınlar ve gençler, bu kriterlere ne kadar uyup uymadıkları konusunda takıntılar geliştirebiliyorlar. Dijital ağlar pek çok psikolojik sorunu tetikleyebilir. Beden algısı bozukluğu, anoreksiya, depresyon, gerçeklikten kopuş, yetersizlik hissi, özgüven eksikliği, anksiyete, sosyal fobi bu sorunlardan sayılabilir.

Medyanın küreselleşmesi insanları bir yandan özgürleştirirken, öbür yandan da homojen bir kültür yaratısı içine hapsetmektedir. Böylece insanların dış görünüşleri, düşünme biçimleri ve yaşam tarzları benzerleşip tek tipleşmektedir” dedi.

Ördek Sendromu nedir?

Sosyal medyada sıkça görülen ‘Ördek Sendromu’ hakkında da bilgi veren Işıl Bektaş şunları kaydetti: “Ördek Sendromu, kişinin sosyal medya paylaşımlarında sergilediği "ideal benlik" ile gerçek yaşamı arasındaki farkı açıklar. Dışarıdan bakıldığında, suyun üzerinde huzur içinde yüzüyormuşsunuz gibi görünürken, ayaklarınız bu görünümü oluşturmak ve sürdürmek için suyun altında deli gibi çırpınıyor. Suyun üstünde her şey mükemmel görünse de su altında farklı bir gerçeklik ortaya çıkıyor.”

Sahte Mutluluk vurgusu

“Psikologlara göre hiç kimse başkalarının kusurlarını ve kötü yanlarını fark etmesini istemez” diyen Bektaş son olarak, “Kötü anların, olumsuz duyguların üzeri genellikle sahte mutluluk ifadeleriyle örtülür. Bu şekilde kişi kaygı ve depresyondan kurtulacağını düşünür ama bu sadece geçici bir saklanma yöntemidir. Öte yandan, bu durum özgüveni daha da düşürür ve depresif hissetmeye daha fazla yol açar. Araştırmalara göre idealize edilen hayat ile gerçek hayat arasındaki mesafenin artması birden fazla psikolojik soruna neden olabiliyor” ifadelerini kullandı.

“Psikologlara göre hiç kimse başkalarının kusurlarını ve kötü yanlarını fark etmesini istemez” diyen Bektaş son olarak, “Kötü anların, olumsuz duyguların üzeri genellikle sahte mutluluk ifadeleriyle örtülür. Bu şekilde kişi kaygı ve depresyondan kurtulacağını düşünür ama bu sadece geçici bir saklanma yöntemidir. Öte yandan, bu durum özgüveni daha da düşürür ve depresif hissetmeye daha fazla yol açar. Araştırmalara göre idealize edilen hayat ile gerçek hayat arasındaki mesafenin artması birden fazla psikolojik soruna neden olabiliyor” ifadelerini kullandı.