Ekonomi

Uzmanlardan korkutan tahmin: Benzin ve mazot 55 lirayı görebilir

Abone Ol

Petrol fiyatlarındaki artış, ülkemizdeki ekonomik krizin derinleşmesine yardımcı olurken, brent petrolün varil fiyatındaki değişmeler, bu artışın tuzu biberi olmaya devam ediyor. Küresel göstergeler brent varilin fiyatının 95 dolara doğru ilerlemesiyle birlikte üst üste dördüncü günde yaşanan yükselişiyle fiyatlar 10 ayın en yüksek seviyelerini görürken, uzmanlar fiyatın kısa vadede 100 dolara yükselme riskinin artacağının altını çiziyor. 

“55 liraları görürüz”

Artan petrol fiyatlarının her sektörü derinden etkilediğini ve etkilemeye devam edeceğini belirten İzmir Katip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Attila Acar, “Rusya yaklaşık 2 yıldır bir savaş içinde. Savaşın finansmanı hiç de kolay değildir. Rusya, sanıldığı kadar güçlü bir ekonomiye sahip değil, öyle ki merkez bankası rezervlerini petrol fiyatlarının yükselmesiyle güçlendirir. Rusya ve Ukrayna atışmalarının ilk başladığı dönemlerde petrol fiyatları 140 dolarlara kadar çıkmıştı ve o dönemlerde Rusya’nın merkez bankası rezervleri 550 milyar dolar seviyelerine yükselmişti. Dolayısıyla Rusya ekonomik gücünü petrol fiyatlarının yükselmesinden alıyor ve bu yükselme onların işine geliyor. Şu anda fiyatların yükselmesi de Rusya’nın ekonomik gücünü artırmak istemesi yanı sıra Suudi Arabistan’ın çölde yapay şehirler kurma isteğiyle birleşti. Yaptıkları görüşmelerle fiyatların artışını sağlayarak her iki tarafın lehine sonuç almayı beklerken, aynı zamanda petrolü olmayan Avrupa ve Amerika’yı da cezalandırmak istiyorlar. Rusya ve Suudi Arabistan el ele vererek 1970’lerde yaşanan petrol krizini yeniden gündeme getirdiler. Petrol fiyatlarını yükselterek bu gücü diğer ülkelere karşı bir silah olarak kullanıyorlar” dedi. Prof. Dr. Acar, brent petroldeki yükselişin böyle devam etmesi halinde, Türkiye’de akaryakıt fiyatlarının 50-55 TL bandına kadar çıkmasının muhtemel olduğunu söyledi.

“Sadece ulaşım değil”

Petrolün sadece ulaşımda değil aynı zamanda rafine edilerek birçok sektörde kullanıldığına dikkat çeken Acar, “Türkiye 2022 yılında 95 milyar dolar enerji ve doğalgaz ithalatı yapmış. Bu yıl da bu rakamların 100 milyar doları geçeceği öngörülüyor. Bizim gibi ihracatı ithalatından düşük, cari açık ile borçlanarak sistemi döndüren ülkeler için elbette bu durum büyük bir risk taşıyor. Enflasyonla mücadele programı yürütülen ülkemizde vergiyle ithalatı kısmaya çalışıyoruz. Tüketim azalsın istiyoruz ancak tüketim aynı zamanda büyümenin de bir aracı. Tüketim maliyetlerinin 4’te 1’i iç tüketime dayanıyor. Alım gücümüz düştükçe bu iç tüketimin düşmesine ve dolayısıyla enflasyonla mücadelenin zorlaşmasına, hatta işsizlik oranlarının artışına kadar götüren bir sonuç ortaya çıkarıyor. Bu da her sektörde olduğu gibi üretim ve tüketim sektörünü de etkileyerek, tarlada 5 rafta 35 liraları gördüğümüz bugüne bizi getiriyor” diye konuştu. 

“Vergiler düşürülmeli”

Üretici için zor günlerin bittiğini ve daha zor günlerin geleceğini belirten Yüksek Ziraat Mühendisi Ferdan Çiftçi, “Ülkece büyük bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Enflasyon 28 Mayıs seçimlerinden bu yana büyüyor, akaryakıtta neredeyse yüzde 100’ü aşan fiyat artışları görüyoruz. Bu fiyatlar üreticinin üretim kapasitesini sınırlandıracak, hatta bazı üreticiler işi bırakacak. Şu anda hasat sezonu bitmeye başladı ancak kışa girerken buğday, arpa gibi hububat ürünlerinin ve kış sebzelerinin ekimleri başlıyor. Hal böyle olunca üretici maliyeti ve üretimi kolay ürünlere yoğunlaşıyor. Bu da üretim sektörünün yanı sıra tüketim sektörünün de belini büküyor. Üreticinin tüm bunların altından kalkabilmesi için tarımda kullanılan ürünlere yönelik vergilerin azaltılması, MTV ve ÖTV’lerin de makul seviyelere çekilmesi gerekiyor. Umarım tüm bu sorunlar ilerlemeden, yara kangren olmadan bir çözüm bulunabilir” ifadelerini kullandı.

Gıda güvenliği riski

Gıda üretiminde petrolün sadece ulaşımdaki sorunlara değil gıda güvenliğine de büyük riskler doğuracağına dikkat çeken İzmir Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Uğur Toprak, “Üretim maliyetleri arttıkça üretilen gıdanın ve yemek sektörünün ulaşımındaki fiyatlar da katlanarak artacak. Bu ise gıda güvenliğindeki riskleri ortaya çıkacak. Tasarruf açısından gıdanın saklandığı soğutucuların ve dolaplarının fişinin çekilmesinden tutun, soğuk hava depolarıyla taşınması gereken gıdaların -18 derecede muhafaza edilememesi ve çözüldükten sonra yeniden dondurulması gibi riskler ortaya çıkacak. Bu gibi maliyet yüklerinin azaltılması için yapılabilecek en olası şey, Türk Lirası’nın değer kaybettiği ülkemizde vergilerin daha adaletli alınması olacaktır. Çiftçilerden alınan mazot vergilerinin azaltılması ve yerli üretim ve tüketime teşvik edilerek karbon ayak izinin azaltılması, uygulanabilecek en olası çözümdür” dedi.