Tüketimi etkileyen faktörlerin en önemlisi olan reklamda kullanılan dişil ve eril kalıplar çok farklılık gösterir. Bu kalıplar öylesine farklıdır ki eril dil her zaman hiyerarşik olarak dişilden üstün tutulur. En nihayetinde erkekleri askercilik oynamaya yani cesur ve savaşçı göstermeye iterken, kadınları bebek oyunu oynamaya özendirir. Eril modelde mücadeleci bir yapı varken, dişi modelde ise erkeklerin hazlarının kurbanı olan ve kendini buna kurban eden dişil bir oluşum söz konusudur. 
Reklam çağımızın en büyük kitle iletişim araçlarından bir tanesidir. Reklam öyle bir dünya yaratır ki içindeki nesneler ve bu nesnelerin tüketiciyle olan ilişkisi çok kuvvetli bir şekilde yansıtılır. Reklamlar gerçeklik algısını yok ederek bir tüketiciden diğerine, diğerinden, öbürüne şekline bir döngüyü izler. Reklamın en büyük kozu çıplaklık, erotizm ve bedenler üzerinden para kazanmaktır. Bu dünyada en çok görücüsü olan şey bedenlerdir. İnsanoğlunun bitmek bilmeyen cinsel açlığının bir sonucu olarak tüketiciye sunulan içerikler de bu yönde şekillenir. Tüketiciye sunulan içeriklerin cinsel uyaranlar içermesi ve buna maruz kalındığı için bu şekilde bir talep oluşması çok doğaldır. Cinsellik arandığı için mi sattırıyor yoksa sürekli maruz bıraktırıldığı için mi noktasında da sorumluluk bedeni bir nesne olarak pazarlayanlardadır. 
Beden kullanılan bütün uyaranların tümünden daha fazla etkili olan bir pazarlama aracıdır. Sağlıklı olmak, güzel olmak, uzun yaşamak gibi arzu edilenlerin yeri beden ile doldurulmaktadır. Kadın bedeninin (moda gibi) alanlarda daha teşvik edici olması ve daha fazla talep görmesi de bu işin handikaplarından biridir. Sürekli ideal bedene ulaşma çabası, eskiden insanlara asla ulaşamayacakları gibi gösterilen şeyler günümüzde aslında siz bunlara sahipsiniz şeklinde pazarlanıyor. Sürekli genç kalmalısın, güzel olmalısın algısı bu pazarda en büyük yer tutan algılardan birisidir. Beden bir yerde kültür algısı oluşturmaya başlamaktadır. 
Örneğin, bir kozmetik ürünün reklamında, pürüzsüz bir cilt, dolgun dudaklar, parlak saçlar gibi ideal güzellik standartlarına uygun bir beden imajı sunulabilir. Bu reklamlar, tüketicilere bu ürünü kullanarak bu idealize edilmiş beden imajına sahip olabileceklerini ima eder. Reklamlarda gösterilen beden imajları, gerçek bedenlerden farklıdır ve hayal edilen mükemmel güzellik anlayışını temsil eder. Bu idealize edilmiş beden imajları, tüketicilerin gerçek bedenleriyle ilgili düşüncelerini ve kendilik değerlerini etkiler. En nihayetinde cinsellik, gerçek deneyimlerden çok pazarlama stratejileri ve medya imajları aracılığıyla taklit edilen bir simülasyon haline gelir. Tüketim kültürü ve medya araçlarıyla sunulan cinsel imajlar, insanların gerçeklikle ilişkisini çarpıtır. Gerçek cinsellik yerine simülasyonlar takip edilir ve cinsellik, pazarlama stratejileri ve tüketim arzuları etrafında şekillendirilir. Bu da insanların cinsel dünyasının gerçeklikten uzaklaşmasına ve tüketim kültürü tarafından yönlendirilmesine neden olur.
Artık tüketim toplumu içindeki insanlar, statülerini tüketim malları ve markalarıyla ifade ederler. Örneğin, bir kişi toplumdaki statüsünü göstermek için lüks bir markaya sahip olma isteğini ele alalım. Yüksek fiyatlı lüks bir otomobil markası satın aldığında, bu tüketim tercihi genellikle bir statü olarak algılanır. Otomobilin lüks ve pahalı olması, sahibinin zenginlik ve prestij sahibi olduğunu düşündürür ama bu statü sembolü olan lüks otomobilin gerçek bir değeri veya anlamı yoktur. 
Tüketim toplumu içinde zaman da hızla tüketilir ve geçicilik daha önemli hale gelir. Hızlı tüketimin getirisi olarak sürekli insanlar trendler ve yenilikler peşindedir. Zaman da tüketim toplumu içerisinde bir tüketim nesnesine dönüşür. Zamanın tadını çıkarmak, anı yaşamak gibi kavramlar kendilerini gelecekte daha fazla ne alabilirim gibi ileri zamandaki tatminleri planlamanın yerine bırakır. Bu kısır döngüde beklentiler ve hayaller birere tüketim nesnesine dönüşür. Trendleri takip etme hırsından zamanın tadını çıkaramamaya mahkûm oluruz.
Bence bu kitapta çok güncel bir konu ele alınmaktadır. Yazıldığı zamana bile meydan okuyarak hem günümüz için hem de geleceğimiz için konuşmuştur adeta Jean Baudrillard. Kitapta yapılan çıkarımlara mantık çerçevesinde bakacak olursak acımasız gerçekleri yüzümüze vurur. Ben bile gelecekte alacağı şeyleri planlayan, parası olmadığı halde bir şeyler alan, bir şeyler satın almak uğruna borca giren geleceğini mahveden bir insanım. Ben ve benim gibi insanların psikolojisine ve sosyolojisine de derinlemesine giren bu kitap adeta ufkumu açtı ve kendimi tüketim toplumu zincirinin en karanlık ve batak noktasında görmeye başladım. Tüm bunlar büyük şirketler ve onların dev patronları tarafından yönetilen, didik didik tüm benliğimizin istatistiklere döküldüğü bir süreçten geçerek önümüze sunulmaktadır. Bunun neticesinde ben ve benim gibi bilinçsiz tüketici iradesine karşı koyarak hayatını bundan ibaret hale getirmekte ve bu manipülasyonların bir kölesi olmaktadır. İhtiyacı olmadığı halde harcama yapan ve statü peşinde koşarken iki marka kıyafet giyince kendisini kont hisseden bir insanlıktan bahsediyoruz. Tüm bu manipülasyonlara karşı direnen ve bilinçli tüketim iradesiyle hayatını şekillendiren bireyler olarak, umut ediyorum ki bu aydınlanma benim için değil, benim gibi olanlar için de gerçekleşir. Bizler, büyük şirketlerin yönettiği manipülasyonlara karşı çıkarak, ihtiyaçsız harcamalar ve statü peşinde koşma anlayışından uzaklaşarak kendi insanlığımızı yeniden inşa edebiliriz.