Günümüz dünyasında sürekli hareket halinde olmamız, sürekli üretmemiz gerektiği öğretiliyor. İş yerinde, okulda, sosyal hayatımızda hep bir koşturmaca içindeyiz. Durup bir nefes aldığımızda ise bu kez de "Acaba tembel miyim?" diye endişeleniyoruz. Ancak, tembellik dediğimiz şey gerçekten bizim kontrolümüz dışında olan bir durum olabilir mi? Beynimizin bu süreçteki rolü, tembelliğin aslında suçluluk duymamız gereken bir durum olup olmadığını sorgulamamıza neden oluyor.

Biraz geriye gidelim, atalarımıza… Onların yaşadığı dünyada enerji tasarrufu yapmak hayatta kalmak için hayati bir öneme sahipti. Yeterli yiyecek bulmak zor, enerji kaynakları sınırlıydı. Bu yüzden beynimiz, gereksiz yere enerji harcamaktan kaçınmak için evrimleşti. Modern dünyada bu miras, bazen bizi zorlayan bir engel olarak karşımıza çıkıyor. Zira artık yiyecek ve kaynaklar bol, fakat beynimiz hala enerji tasarrufu yapma eğiliminde. Bu da bizi bazen tembel gibi hissettirebiliyor.

Motivasyon, dopamin adını verdiğimiz bir nörotransmitterle yakından bağlantılı. Dopamin seviyeleri düşük olduğunda, sıradan işlere bile başlamak zorlaşır. Öte yandan, dopamin seviyesi çok yüksek olduğunda ise impulsif davranışlar ortaya çıkar ve bu da uzun vadeli görevlerde istikrarı zorlaştırır. Yani, tembellik aslında dopamin dengesizliğinden kaynaklanabilir.

Peki, tembellik girdabından nasıl kurtulabiliriz? Beynimizi eğitmek, burada kilit rol oynuyor. Meditasyon ve beyin eğitimi gibi tekniklerle prefrontal korteksi güçlendirmek, odaklanma ve motivasyonu artırabilir. Ayrıca, küçük ama ulaşılabilir hedefler koymak ve rutinler oluşturmak, beynimize görevleri başlatma konusunda yardımcı olabilir.