Hayatta bazı şeyler vardır ki, onları ne kadar çok istersek, o kadar uzaklaşır bizden. Bu durumu pek çok kişi yaşamıştır: Sevdiğimiz birini elde etmek, büyük bir kariyer başarısı, hayalini kurduğumuz bir projeyi gerçekleştirmek… İsteğin azaldıkça gerçekleşme ihtimalinin artması, insan doğasının ilginç bir paradoksudur.
Bu paradoksun arkasında yatan psikolojik sebepler oldukça derindir. İlk olarak, bir şeyi çok fazla istediğimizde, bu isteğimiz bizim için saplantıya dönüşebilir. Saplantılı bir zihin ise hem düşünce dünyamızı hem de davranışlarımızı negatif yönde etkiler. Sürekli olarak bir hedefe odaklanmak, bizi strese sokar ve performansımızı düşürür. Oysa biraz geri adım atmak, nefes almak ve hedefe ulaşma sürecini daha doğal bir şekilde yaşamak, başarıya giden yolu açar.
İkinci olarak, bir şeyi çok istemek, bazen karşımızdaki insanlara da olumsuz sinyaller gönderebilir. Mesela bir ilişki düşündüğümüzde, karşımızdaki kişinin bizim için ne kadar önemli olduğunu sürekli hissettirmemiz, onu baskı altında hissettirebilir. İnsanlar genellikle baskı altında olduklarında kaçma eğiliminde olurlar. Ancak rahat ve doğal bir yaklaşım, ilişkilerin daha sağlam temeller üzerine kurulmasını sağlar.
Üçüncü olarak, bir şeyi az isterken ya da istemezken, enerjimizi farklı alanlara da yayma şansımız olur. Bu da daha geniş bir perspektif kazanmayı sağlar. Hayatta birçok güzellik ve fırsat vardır. Sadece tek bir şeye odaklanmak, diğerlerini kaçırmamıza sebep olabilir. Farklı alanlarda gelişmek, bizi daha donanımlı ve mutlu bireyler yapar. Bu şekilde, hayalini kurduğumuz şeylere de ulaşmamız daha kolay hale gelir.
Kendimize biraz zaman tanıyalım. İsteklerimizin gerçekleşmesi için hem çalışalım hem de bekleyelim. Sürekli bir arzu içinde olmak yerine, biraz geri çekilip anın tadını çıkaralım. Bu yaklaşım, hayallerimizin daha hızlı gerçekleşmesini sağlayacak ve bizleri daha mutlu insanlar yapacaktır.