Alsancak Garı’nın oradan ne zaman geçsem, hep gözüme takılırdı Tekel’in eski fabrikası. 
Dışarıdan bakılınca bir film karesinden çıkmış gibi. Güzel ama bir o kadar ürkütücü görünürdü. İçerisinin nasıl olduğunu merak ettiğim yer sonunda hayat buldu. 
İzmir Kültür Sanat Fabrikası… 

Yaklaşık 140 yıllık geçmişi olan bu yapı, artık içerisinde bambaşka bir tarih barındırıyor. 
Yerleşke, 9 bin 200 m2’lik rekreasyon alanıyla her yaştan ziyaretçiyi tarih, kültür ve sanatla buluşturuyor.  
Her şeyden önce lokasyon olarak ulaşımın kolay olması bir avantaj.

Çürümeye yüz tutmuş tarihi yapının kente kazandırılmış halini görmek benim için keyif ve heyecan vericiydi. Hiçbir detayı kaçırmamak için fabrikanın bir ucundan dolaşmaya başladım.
Kitaba olan sevdam sebebiyle ilk durağımı tahmin etmek zor olmamalı. Bilgiye açılan kapıdan içeri girince ‘Ege’nin En Büyük Kütüphanesi’ unvanını fazlasıyla hak ettiğini anlıyorsunuz. Öncellikle geniş koleksiyona sahip olduğunu belirtmem gerekiyor. İçerisindeki okuma ve çalışma salonları bizlere rahat ve konforlu bir çalışma alanı sunuyor. Halk Kütüphanesi dışında Atatürk İhtisas Kütüphanesi ve Türk Dünyası Müzik İhtisas Kütüphanesi gibi farklı temalar oluşturulmuş. Kitapseverler için üyelik alt yapısı hazırlanıyordu en son.
İstemeyerek de olsa kitapların büyüsünden kurtulma zamanıydı. Keşfedilecek çok alan vardı ne de olsa. 

Fabrika’nın en büyük ikinci binası içinde bulunan Resim ve Heykel Müzesi’nde buldum kendimi. Bu müze daha önce İzmir’de birçok ziyaretçiyi ağırlamış. İlk olarak 9 Eylül 1952’de Bruno Taut tarafından Kültürpark’ta galeri olarak hizmete açılmış. Daha sonra 1973’ten 2020’ye kadar Konak’taki binasında sanatseverlerin buluşma adresiydi. Hatırlamak dahi istemediğim(iz) 30 Ekim 2020’deki deprem sebebiyle bina hasar görünce müze, tekrar Kültürpark’a taşınmış. Resim ve Heykel Müzesi, son olarak nisan ayı itibariyle Kültür Sanat Fabrikası’nda yeniden hayata geçirildi. 

Kültür ve sanatın kalbi olan bu alana, sanat tarihi açısından böyle zengin bir müze yakışırdı. Müze, Tanzimat Dönemi’nden günümüze uzanan seçkilerden oluşuyor. Ünlü ressamların eserlerinin yanı sıra heykel ve seramik sanatçılarının da önemli yapıtları sergilenmekte. Ayrıca içerisinde asansör olması, ihtiyaç duyan ziyaretçiler için kolaylık. 
Sizlere anlattığım bu kısımları dolaşmam neredeyse 2 saatimi aldı. Hem vaktin nasıl geçtiğini hem de yorulduğunuzu anlamıyorsunuz. İnsan az da olsa soluklanmak ve dinlenmek istiyor. Merak etmeyin, bu detay da düşünülmüş. Yeme-içme alanları dışında kafeler ve dinlenme alanları da bulunuyor. Biraz enerji depoladıktan sonra turuma devam ettim. Çünkü beni bekleyen kocaman bir final vardı. 

Kendimi tarihi bir labirentin içinde buldum. Bu bina tarihi Alsancak Tekel Fabrikası’nın üretim merkeziymiş. Yerleşkenin en büyük binasında Arkeoloji ve Etnografya Müzesi yer alıyor. 2 katlı binanın zemin ve birinci katında arkeolojik eserler yer alıyor. Denizden Gelen Güç, Ölümün Sembolleri gibi tematik sergiler mevcut. 
İkinci katında ise etnografik eserler sergileniyor. Bölgeye ait altın, metal, mermer, pişmiş toprak, cam eserler dışında yöreye özgü tarihi tekstil ürünleri ve yazmalar da incelenebiliyor. Kısacası her yaştan ziyaretçiyi asırlar öncesine uzanan bir kültür ve tarih yolculuğuna çıkarıyor. 

Binanın bir bölümünde gerçek kimliğine saygı gösterilmiş. O zamandan bugüne kadar gelen tütün örnekleri dışında tütün kırma ve benzeri aletler sergilenmiş.
Genel olarak bakınca tarihi dokusuna sadık kalınarak titiz bir restorasyon çalışması yapılmış. İzmirlilerin yeni buluşma noktası olacağa benziyor. 
Atıl durumdaki tarihi yapıların hayata döndürülmesi çok önemli. Bu tarz yapıların yitip gitmesine gönlüm razı gelmiyor. Bu anlamda Kültür ve Turizm Bakanlığı’na teşekkürü borç bilirim. 
Ayrıca geniş açık alanında da çeşitli kültürel ve sanat etkinliklerine yer veriliyor. Açık hava sineması, konser ve tiyatro gibi etkinliklere ev sahipliği yapıyor.
Yeni haftayı planlarken etkinlik programına göz atmayı unutmayın, derim.