İzmir’de 30 Ekim 2020 tarihinde yaşanan 6.9 büyüklüğündeki deprem, şehirdeki yapı stokunun ne denli riskli olduğunu acı bir şekilde gözler önüne serdi. Deprem, can kayıplarına, yaralanmalara ve çok sayıda binanın yıkılmasına neden oldu. Bu felaketten sonra kentte hız kazanan kentsel dönüşüm ve yapı güvenliği çalışmalarına rağmen, özellikle gecekondu bölgelerinde ve eski yapı stokunun yoğun olduğu alanlarda önemli bir ilerleme sağlanamadı. Depremin üzerinden dört yıl geçmiş olmasına rağmen, gecekondu semtlerindeki binaların aynı şekilde durduğu ve yapı stokunun halen kötü olduğu gözlemleniyor. Bu durum, İzmir’in bir sonraki depreme hazır olup olmadığı sorusunu akıllara getiriyor. 

Kentimiz için acil olarak atılması gereken ilk adım, riskli yapı stokunun detaylı bir envanterini çıkarmaktır. Kentsel dönüşüm süreçlerinde en büyük engel, hangi yapıların yenilenmesi gerektiğine dair doğru verilerin olmamasıdır. Bu doğrultuda büyükşehir belediyesinin desteğiyle kapsamlı bir yapı analiz çalışması yapmalı ve bu çalışmaları sık sık güncellemeli. Bu analiz sonucunda, riskli yapıların acil yıkım ve yeniden inşa süreçleri hızlandırılmalıdır. Özellikle yüksek riskli gecekondu mahallelerine yönelik önlemler alınmalı; bu bölgelerde yaşayan vatandaşlara devlet tarafından barınma desteği sağlanarak güvenli alanlara taşınmaları sağlanmalıdır.

Kentsel dönüşüm projelerinin başarısız olmasında en önemli etkenlerden biri, yüksek maliyetlerdir. Birçok vatandaşın dönüşüm projelerine maddi olanakları yetmemekte, bu da eski yapıların yenilenmesinin önünde bir engel oluşturmaktadır. Yapıların sağlıklı bir şekilde yenilenebilmesi için merkezi hükümet ve belediyeler tarafından finansal teşvikler ve krediler sağlanmalıdır. Ayrıca, İzmir halkına uzun vadeli ve düşük faizli kredi imkanları tanınarak, vatandaşların kendi binalarını güvenli hale getirme sürecine katılmaları teşvik edilmelidir. Bu, aynı zamanda vatandaşların dönüşüm süreçlerine duydukları güveni de artıracaktır.

Kentsel dönüşüm projelerinde yaşanan en büyük sorunlardan biri de yasal ve bürokratik engellerdir. Özellikle İzmir gibi büyükşehirlerde tapu sorunları, hisseli mülkiyet yapısı ve imar izinleri gibi problemler, dönüşüm projelerinin hızını kesmektedir. İzmir’in daha sağlıklı ve güvenli bir şehir olması için merkezi hükümet ve yerel yönetimler iş birliği yaparak bu süreci hızlandıracak düzenlemeler geliştirmelidir. Özellikle gecekondu bölgelerinde yasal düzenlemeler yapılarak vatandaşların hak sahibi olması sağlanmalı ve dönüşüm projeleri bu bölgelerde öncelikli hale getirilmelidir.

Deprem anında ve sonrasında ihtiyaç duyulacak acil toplanma alanları konusunda da ciddi bir eksiklik yaşanmakta. Özellikle yüksek yapılaşma yoğunluğuna sahip bölgelerde, olası bir deprem sonrası vatandaşların güvenli bir şekilde bir araya gelebileceği alanlar neredeyse yok denecek kadar az. Bu doğrultuda İzmir’in mevcut toplanma alanları artırılmalı ve afet anında koordinasyonu sağlayacak merkezler oluşturulmalıdır. Toplanma alanlarının güncel tutulması ve afet anında lojistik olarak hazır olması, deprem sonrası kurtarma çalışmalarında büyük rol oynayacaktır.