Pinokyo'nun hikayesini hepimiz biliriz ama ben gene de hatırlatmak için kısa da olsa bahsetmek istiyorum. İtalya'nın Toskana yöresinde yaşayan yaşlı ve yalnız bir marangoz olan Gepetto tarafından yaratılan Pinokyo ansızın bir gece canlanır. Pinokyo'yu normal bir oğlan çocuğu olarak yetiştirmek isteyen Gepetto büyük çaba gösterir. Ancak Pinokyo, başlangıçta yaramaz, yalan söyleme eğilimleri olan ve sorumluluklarını yerine getirmeyen bir çocuktur. Başından geçen çeşitli maceralar sonucunda yalan söylemenin yanlış bir davranış olduğunu öğrenen Pinokyo, bu macera serüvenleri esnasında insani değerleri de öğrenir ve hikayenin sonunda Gepetto'nun yardımıyla gerçek bir çocuğa dönüşür.
Bu hikayeye değinmek istememin nedeni de bu hafta oynamaya yeni başladığım oyunla bağlantılı olması. 19 Eylül'de piyasaya çıkan Lies of P, Steam'de oyunculardan %86 puan aldı. 2022'deki Gamescom fuarında da en çok beklenen PlayStation oyunu, en iyi rol yapma oyunu ve en iyi aksiyon macera oyunu ödüllerini kazandı. Yeni oyun arayışındayken karşıma çıkan Lies of P'yi, sitelerde okuduğum ve YouTube'da izlediğim incelemelerin ardından indirip kendisine bir şans vermek istedim. Şu anda yaklaşık beş saat oynadım ve oyun, Souls-like tarzı oynanışa sahip olurken PlayStation 4 özel oyunu olan Bloodborne ile aynı atmosfere sahip. Aynı şekilde, bu oyun da oldukça zorlayıcı bir deneyim sunuyor. (Bloodborn’a da zamanında şans vermiştim ancak kendisi bana biraz fazla zor geldiği için hiç düşünmeden silmiştim)
Hikayenin geçtiği evren, klasik Pinokyo hikayesiyle oldukça farklı. Bu hikayede kuklalar, robotik makinelerden oluşuyor. İnsanlara yardım etmek için üretilen kuklalar, evlerde temizlik görevlerinde, piyano öğretmenliğinde ve başka diğer işlerde kullanılıyor. Etrafta yaygınlaşan bu robot kuklalar, bir akşam aniden kontrolden çıkıp insanlara saldırmaya başlıyorlar. İşte tam bu esnada, bizim karakterimiz Pinokyo hikayeye dahil oluyor. Diğer robotlara kıyasla insan görünümünde olan ve diğer robotların yapamadığı yalan söyleme özelliğine sahip olan karakterimiz, mavi bir kelebek tarafından canlandırılıyor ve hikayemiz de böylelikle başlıyor.
Peki oyun zor mu? Yukarıda da bahsettiğim gibi, Souls tarzı oynanışa sahip olan oyun, Dark Souls, Sekiro veya Bloodborne gibi zor değil. Oynadıkça, düşmanların hareket sıralamalarını öğrendikçe kolaylaşıyor diyebilirim. Ancak her oyuncuya hitap etmiyor onu belirtmem gerek. Eğer kafa dağıtmak için oyun oynuyorsanız, bu yapıma pek yanaşmayın derim. Eğer hiç Souls tarzı oyun oynamadıysanız ve bu türe de giriş yapmak istiyorsanız, çok uygun bir oyun. Gene burada bir tane ‘Ancak’ eklemek durumundayım: Bazı boss fightlar zor. Hele oyunun başında yer alan Parade Master ve üçüncü boss olan Scrapped watchman bir hayli terletiyor.
Blok yapma konusunda hantal kalan yapımda, oynanış genel anlamıyla rahat. 29 çeşit silahın bulunduğu oyunda, bunların başlıklarını ve kabzalarını değiştirerek oynanış stilimizi değiştirip oyuna renk katabiliyoruz. Souls severlerin bir hayli beğenisini kazanan yapım, bu yeni oyun arayışım esnasında bana ilaç gibi geldi.