Dünyanın büyük bölümünü kaplayan su kütlesi devasa boyutları, derinliği ve ışığın bile kaybolup gittiği bu diyarların yerlisi olan farklı canlılar dolayısıyla insanlığın bilinçaltında önemli bir yer tutmaktadır. Evrimsel olarak bir doğum yeri olan denizler medeniyetleri var etmiş ve kimi zaman da yok etmiştir. Vahşiliği ve korku kökleri salma yetisi çokça fazla olan denizlere tanrılar atanmış ve anlamlar yüklenmiştir: Denizlerin bilinmezliğinden doğan gizemler, canavarlar ve pek çok farklı inanç dost olduğu kadar düşman da olabilen, duyulan saygı miktarı ve tecrübe ne kadar artarsa artsın acımasız doğasına karşı gardın indirilmemesi gereken bu varlığın insan yaşamındaki etkisi bakımından kendine has tahtından hiç inmemesini sağlamıştır. Binlerce yıllık keşifler, cesaret öyküleri ve modern dönemlerdeki teknolojik ivme sayesinde birçok bilinmezi gözler önüne serilen okyanuslar dünya yüzeyinin yüzde 70’i ve canlıların yaşadığı alanların yüzde 90’ını oluştursa da sadece yüzde 5 civarında bir kısmının keşfedildiği tahmin edilen okyanus tabanı ve derin su canlılarına dair bilgiler aşılması gereken bir takım zorlu engelin ardında bulunmaktadır. Bahsettiğimiz bilinmezlikten doğan efsaneler arasında dünya çapında en yaygın olanları devasa deniz canlılarına ilişkin olanlardır. Popüler kültürde hala gözlemlenen bir konu olan devasa deniz canlıları veya canavarları ile ilgili birçok sır perdesi balina, köpekbalığı ve dev kalamarlar hakkında geçtiğimiz yüzyıllarda yapılan analiz ve araştırmalarla aralanmıştır. Yakınlarda yayımlanmış olan bir araştırma ise “deniz canavarı” lakabı takılması en olası olan canlılardan birinin görme yetisindeki ilginç bir değişimi konu aldı. En büyük köpekbalığı türü olduğu tahmin edilen balina köpekbalıkları 15 metreyi rahatlıkla aşabilen boyları ve aynı familyadan olan diğer türlere kıyasla çok derin sularda yaşamaları nedeniyle pek çok açıdan araştırmacıları çeken bir tür olmuştur. Osaka Üniversitesi’ne mensup bir grubun yaptığı araştırmada ortalama 2000 metre derinlikte yaşamını sürdürse de beslenmek için su yüzeyine yaklaşan bu balıkların ışığın inanılmaz derecede az olduğu bu ortamda nasıl gördükleri hakkında yeni bir kanıya varıldı. Geniş bir derinlik yelpazesinde aktif olan bu balıklar da birçok diğer canlı gibi fotoreseptör bazlı bir görüş sistemine sahip. Araştırmaya göre balina köpekbalıkları 2 aminoasitin değişime uğramış olması nedeniyle derin sularda en çok mevcut olan ışık aralığına yani mavi renge uyum sağlamış rhodopsinlere sahip. Rhodopsinler bahsettiğimiz görüş sisteminde düşük ışıkta görüş ile ilgili olan proteinlerdir. Değişime uğrayan aminoasitlerin şaşırtıcı bir yanı olmasının sebebi ise bunlardan birinin insanlarda görülen konjenital sabit gece körlüğü ile ilgili aminoasit olması. Bu değişim nedeniyle insan vücut sıcaklığında “çürüyecek” olan rhodopsin, balina köpekbalığının yaşadığı derin suların düşük sıcaklığında fonksiyonel kalmaya devam edebiliyor ve bu canlının yaşamına devam etmesini sağlıyor.