19. Yüzyıl’ın önemli İngiliz yazarlarından biri olan Mary Shelley’yi ve Frankenstein adlı eseriyle tanıyor olabilirsiniz. İngiliz Edebiyatı’nın yapı taşlarından biri olarak görülen Shelley’nin hayatı, hem kişisel hem de edebi başarıları açısından oldukça ilginç ve karmaşıktır. 

Ben bugün, Shelley’in beni oldukça etkileyen ve kitapçıda gördüğümde almak için bir kez daha düşünmeden tereddütsüz alıp okuduğum ‘Mathilda’ isimli eserinden bahsetmek istiyorum. Mary Shelley’nin ‘Mathilda’ adlı eseri, 19. Yüzyıl’ın başlarında yazılmış ve döneminin toplumsal ve bireysel çatışmalarını derinlemesine inceleyen bir romandır. İlk olarak 1959'da yayınlanan eser, genellikle Shelley’nin ‘Frankenstein’ı ile kıyaslanmakta, ancak aynı derecede etkileyici ve önemli bir metin olarak da değerlendirilmektedir. 

‘Mathilda’ bir kadının içsel ve toplumsal mücadelelerini merkezine alarak, ailesel ve romantik ilişkilerde yaşadığı karmaşaları derinlemesine ele alıyor. Roman, Mathilda adlı genç bir kadının hayatını ve içsel dünyasını anlatıyor. Mathilda’nın babası, genç yaşta annesini kaybettikten sonra, Mathilda’nın hayatını eksenine koyuyor ve ona büyük bir sevgi ve ilgi gösteriyor. Ancak, babasının ona olan sevgisi, zamanla karmaşık ve rahatsız edici bir hal alıyor. Mathilda’nın babası, onun hayatına daha fazla dahil olma arzusuyla, bu ilişkiyi tutkulu bir sevgiye dönüştürmeye çalışıyor. Bu durum, Mathilda’nın duygusal ve psikolojik açıdan derin bir çalkantıya sürüklenmesine yol açıyor. Mathilda, babasının bu tuhaf ve sınırları belirsiz davranışlarından ötürü kendini yalnız ve çaresiz hissediyor. 

Hikayede aile içindeki sevginin ve bağlılığın sorgulandığını ve özellikle bir babanın kızına olan sevgisinin sınırlarını hem duygusal hem de toplumsal açıdan görebiliyoruz. Shelley bu hikayesinde toplumsal normlarla kadının toplumsal rollerine dair eleştiriler sunarken, Mathilda’nın yaşadığı içsel çatışmalar ile toplumun kadına yüklediği roller ve beklentilere karşı bir direnişi anlatıyor. Bir diğer yandan ise hikayede kadın karakterin toplumsal güç dinamiklerine karşı bireysel gücünü ve feminist bakış açısını göstermeye çalışan Shelley, bu romanla hem edebiyatseverler hem de toplumsal eleştirmenler için önemli bir referans noktası olmuş. Okuması kolay olmayan bir roman olsa da, içeriğinde anlatılanlarla ufuk açıcı bir eser.