Gözetim olgusuna tarihsel süreç içinde bakıldığında
teknolojininin ilerlemesi, gündelik yaşamın dinamiklerini dönüşüme uğratarak enformasyon toplumunu giderek gözetim toplumuna dönüştürmektedir.
Tarihsel süreç içerisinde gözetim faaliyetleri üç süreç içerisinde ele alınır; pastoral nitelikli gözetim, teknik gözetim ve enformatik gözetim. Aslında
gözetim olgusunu sadece teknoloji bağlamında ilişkilendirmemek olduğunu,
insanoğlunun var olduğundan beri olduğunu söyleyebiliriz.
Gözetim pratikleri sözde toplumsal düzeni sağlamak için ortaya çıktığını ifade etsede, sosyologlara göre toplumsal gözetim pratikleri iktidarların ve egemen sahiplerin güçlerini pekiştiren araçlar olarak ortaya çıkmaktadır. Gözetim burada iki temel unsur içermektedir. Bunlardan birincisi, devletin kendisine göre kişilerin davranışlarını, bilgilerini düzenlemesi,
ikinci olarakta bu davranış ve bilgilerin doğrudan bir şekilde denetlenmesidir. Toplumları
gözetlemek ilk zamanlarda baskı ile gerçekleşirken
teknolojik faaliyetlerin gelişmesiyle rızaya dayalı bir gözetim biçimi ortaya çıkmıştır. Buradan hareketle söyleyebiliriz ki
gözetim aslında
iktidarın kendisidir.
Moderniteye geçiş döneminde
kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda değişiklik gösteren
sosyo-ekonomik faktörler ile yeni gözetim pratikleri ortaya çıktı. İşsizliğin artması üzerine çıkan isyanları engellemek için, bu dönemde kapatma pratiği olarak ve aynı zamanda batının ilk kurumlaşması olarak ortaya çıkan ‘
genel hastane’ adı altında bir
kurum kuruldu. Buradaki
hastane kavramı günümüzdeki anlamıyla hastaları iyileştirmek için olan bir kurum değil, şehirde tehlikeli gözüken yoksullar, engelliler, fahişeler, hırsızlar, aylaklar, dilenciler eşcinseller gibi farklı özellikler taşıyan kitleleri gözetim altında tutacakları bir yer olarak ortaya çıkmaktadır. Bu hastaneler etrafı odalarla çevrili ortasında bir gözetleme kulesi olan bir yapıdır. Bu kurumların amacı ne yapacığı belli olmayan kişilerin gözetim altında tutulmasının yanında emek gücünüde üretmekti.
Paris’te başlayan genel hastane kurumları iktidara olan faydası ve toplumsal düzeni sağlaması amacı başarılı olmuş ve
Avrupa'da bu uygulamaya başlamıştır. Burada ki
gözetim kulesi,
moderniteye geçiş döneminin
paniptokunu diyebiliriz. Ayrıca tımarhaneler, hastaneler, ıslah evleri, hapishaneler gibi kurumlarında alt tabanı olduğunu söyleyebiliriz.
'
Yirminci yüzyılın başlarında “
modern” üretim tarzları, “
modern” yaşama biçimlerini doğurmuştur.
Sanayi Devrimi sonrası kapitalist sistemin ortaya çıkması, sanayi kentlerinin artışı ve yoğunlaşması, bürokratik yapılanma, ulus devletlerin iç ve dış tehlikelere karşı güdünme duygusu modern dönemde ortaya çıkmış dönüşümlerdir.
Sanayi Devrimi’nde ortaya çıkan
fabrikalaşma ile, ilk büyük dönüşüm, kırsaldan kente fabrikada çalışmaya başlamasıyla buradaki düzen içerisinde nasıl konumlandıkları ile olmuştur.
Fabrikada çalışan işçilere düzen kitle eğitimi verilerek öğretilmiştir. Önceden tarlada açık alanda, istediği saatte mola verebilen, tatil yapabilen işçiler şimdi bir mekanın içerisinde kapatılarak ve uzmanlaştığı alanda işbölümü verilerek daha rahat
gözetlenebilir bir hale gelmiştir.
Zaman konusunda işçilerin tarım
işçisi olduğu zaman gündoğumu gibi doğasal faktörlere bağlıyken, fabrikalaşma ile yemek saati, mola saati gibi belirlenmiş saatlerinin olması insanların tekdüze bir monotonlukta çalışmasına neden olarak sistem
çarklarının dönmesini sağlamıştır. Bu sayede işçinin yaşam döngüsü mesai saatleri ve dışında iki zaman bölümlenmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu sayede iktidarlar içinde gözetim denetlenebilir bir kurumsal hale gelmiştir. Burada görülen gözetim olgusu salt bir gözetim değil
teknolojik ve siyasi ilişkilerle beraber ortaya çıkmış gözetimdir.
Moderniteye geçiş dönemindeki gözetleme kuleleri yerini kameralara bırakmıştır.
'
Modern süreçte ortaya çıkan gözetim pratikleri kuramcılarında gözetim olgusuna dair yaklaşımlarıda beraberinde getirmiştir. En önemli gözetim kuramcıları
Marks, Weber ve Foucault’tur. Marks, gözetimi kapitalist ekonomik bir sistemin yapısal dönüşüm süreci içinde ele alır. Marks üretim sürecini üç farklı zemin içerisinde ele alır.
Üretim süreci, meta üretimi ve bilgi üretimidir. Üretim süreci kapitalist bir şekilde fabrikalarda üretilerek başlar, ikinci olarak işçileri gözetleyebilecekleri ile gelecekleri fabrikaların kurulması ücret karşılığı gözetimi kabul etmiş bir biçimde alır.
Marks’a göre fabrikadaki işçilerin gözlenmesi, işçilerin ustabaşı ile denetlenmesi fabrika içinde disiplini sağlamaya yöneliktir. Mark’ın bu düşüncesi
Foucault tarafından desteklenerek, işgücü üzerinde idari egemenlik sağlayan bir denetim olduğunu söyler.
Weber ise diğer kuramcılardan farklı olarak gözetimi yalnızca fabrika ile değil geniş bir persfektiften bakıyor.
Weber, gözetimi sadece üretim sürecindeki boyutta değil devlet kurumlarını, örgütleri de ele alarak bürosrasiden bahsetmiştir. Marks’ ın kuramında yer alan kapitalist işletme ise bürokrasinin bir alt türüdür.
Weber’e göre gözetimin iki işlevi vardır; devlete dosya sunmak ve vatandaşlara bürokratik düşünce sayesinde haklarını hatırlatır. Weber’e göre modern devlet kendisini ve diğerlerini yönetmek için her türlü faaliyeti fişler.
Örneğin teknolojik gelişmelerin artması ile günümüzde bireylerin yalnızca koddan oluşması. Artık sanal alemde olan bilgilerimiz bizi her yere taşır vaziyete gelmiştir.
Foucault ise gözetime dayalı iktidarların toplumsal yaşamı bir ağ gibi içine aldığı görüşündedir. Bu iktidarlar toplumsal yapıda mikro ve makro düzeylerde ortaya çıkan güç yapılarında orta çıkar.
Foucault Bentham’ın geliştirdiği panoptikon metaforunu merkezine alarak, hapishane ile fabrika arasında bağ kurarak yaşamın her alanında gözetimin olduğunu belirtmiştir.
Modern Zamanlar filmi, baştan sona kadar kapitalist anlayış içerisinde sanayileşen iş hayatına karşı bir eleştiri sunar. İnsanın emeğinin sömürülmesi, uzun süre boyunca aralıksız olarak çalışan işçiler, işçilerin psikolojisi ve bunun ürettiği sonuçları çok iyi işleyerek seyirciye aktarılan en etkili filmlerden bir tanesidir. Kapitalist sistemin gelişmesi fakat burhan sonucu artmış olan işsizlik üzerine eleştiri yapan film, gözetimin artık net bir şekilde görüldüğü üzerinde durmuştur. Filmin girişinde koyunların ardından çalışan işçilerin gösterilmesi sistemin artık insanları köleleştirdiği ve
tektipleştiği insanlar üzerine yorumlanmıştır.
Marks’ın belirttiği gibi filmde önceki dönemler içerisinde baskı yoluyla sağlanan gözetim bu dönemde rızaya dayalı olmuştur fakat
emek ile
sermaye arasındaki mücadelede cisimleşirken,
işçilerin gözetimi, sermaye adı adına idari denetimin sürdürülmesinin bir amacı olarak görülür. İşçiler sürekli olarak kameradan izlenir işteki hız önemli bir unsur haline gelir. Kameradan izleyen müdür fabrikalarda çalışma zamanı, mola zamanı, yemek zamanı gibi zamansal bölünme kitlesel eğitim ile birlikte hazırlandığını ve fabrikalarda çalışma emek gücünü bu şekilde kitlesel pratikler ile kazandırır.
Fabrikalarda dönen çarklar artık insanı da bir meta haline getirdiği hatta işçilerin çarklar içerisinde sıkışmasını sistemin sürekliliğini belirtmektedir. Fabrikalarda çalışma zamanı, mola zamanı, yemek zamanı gibi zamansal bölünme kitlesel eğitim ile birlikte hazırlandığını ve fabrikalarda çalışma emek gücünü bu şekilde kitlesel pratikler ile kazandırılır. İşçi olan
Chaplin’in patronun çarklara sıkışması ama yemek molasının araya girmesiyle artık insanların yaşamının bile önemsiz hale gelmesine sistemin köleleşmesinin en büyük temsilidir. Hatta daha fazla üretim için işçilerine sigara molası vermeyen ve yemek molasını azaltmak için makine almak isteyen müdür bile vardır.
Filmde çalışma koşullarının zorluğu ve temposuna daha fazla dayanamayan işçi
Chaplin sinir krizi geçirerek ve fabrikayı birbirine katar. Bunun üzerine onu gözetlemek için tımarhaneye yatırılır. Burda
Foucalt’un düşüncesi devreye girer. İşçinin daha fazla toplumu rahatsız edecek davranışlara, örgütlenici hareketlerde bulunmaması için tımarhaneye yatırırlar.
Modern Zamanlar filmi fabrikalaşmanın yanında sosyal konulara da değinmiştir. Anti-kominizm zamanında işçinin devletin baskı örgütleri tarafından sürekli gözlenmesi ve hapishane atılması bürokrasininde gözetim içinde olduğunu gösterir.
Weber’in bahsettiği kuram; hapishanede bakanın mahkumları ziyaret etmesiylede örtüşmektedir. Ayrıca
Chaplin’in yol arkadaşı yetim kızda polisler için serserilik grubunda aranmaktadır. Film toplumsal tabakaya da bir eleştiri getirmektedir. Zengin insanların sorumsuzca ve sanki dışarıda hiçbir kriz yaşanmamış gibi eğlenmesi de konu edilmiştir. Chaplin’in cafede işe başlaması, burada gelişi güzel bir şekilde şarkı söylemesi ve seyircinin olan bitenden hiçbir şey anlamamasına rağmen onu alkış yağmuruna tutması, zengin insanların rahatlığını göstermektedir bizlere. Ayrıca bekçi olarak işe girdiği
AVM’deki konfor her şeye rağmen insanların tüketim kültüründe olduğunu da açıkça belirtmektedir. Zengin kesimin karşısına bir de aç, fakir, iş arayan insanlar konularak toplumsal statü bu şekilde seyirciye mizahi bir şekilde aktarılır.
Sonuç olarak, toplumsal kontrol ve denetim açısından, görmenin rolü olmazsa olmaz bir niteliktedir; çünkü görülen şeyin bilgisine sahip olunur, bilgisine sahip olan şey de kolayca egemenlik altına alınır ve iktidar sahipleri tarafından ele geçirilir. Kısacası görülenebilen her şey denetlenebilir...