Reform kelimesi Antik Roma’dan sonra ilk kez 16. Yüzyıl’da Fransa’da kullanılmıştır. Latincede “Re” yapmak-uygulamak anlamına gelmektedir. Form ise biçim vermek, yenilemek anlamına gelir. Kamusal, idari ve ekonomik alanlarda yaşanan krizleri sona erdirmek maksatlı yapılan yenilikler reform olarak adlandırılır.

Reform kelimesini böyle teknik ve güzel cümlelerle anlatınca vatandaşımızın daha çok hoşuna gidiyor. O yüzden böyle bir giriş yapmak istedim. 

Türkiye açısından bakıldığında bu kavramı yıl içinde defalarca duyarız. Yargı reformu, eğitim reformu, tarım reformu, vergi reformu vs. 

İçinde bulunduğumuz iklimi değerlendirdiğimizde gerçekten reformlara ihtiyaç duyduğumuz kaçınılmaz bir gerçek, ancak dilimize pelesenk olmuşçasına reform kelimesini kullanmakta çok cömertiz.

2006 yılında Maliye Bakanlığı’nda göreve başladığım günden bugüne kadar en sık duyduğum kavram da “Vergi Reformu”. Her gelen Maliye Bakanı bunu dillendirir, iş dünyası mutlaka reform gerekli der ancak romantizmin ötesine geçmez. Çünkü reform yapmak statükoyu yıkmak manasına gelir ki, zahmetli ve riskli bir iştir.

Şimdi de önümüzde bir vergi paketi var. Basından okuyoruz duyuyoruz, bazı açıklamalar da mevcut ancak tek tek baktığımızda bir reform algısından ziyade tamamen vergi gelirlerini artırmaya yönelik eylem planı olduğunu görüyoruz.

İlave getirilen vergilerde temel felsefe de şöyle, en kolay kısa yoldan yapılabilecek tahsilatlar olarak gördüğümü söyleyebilirim. Şundan sanırım herkes emindir, kahvede okey oynayan dört kişiyi aynı masadan kaldırmadan vergi gelirlerini nasıl artırırız diye sorsak, verecekleri cevap basittir. Vergi oranlarını artırın, vergi almadıklarınızdan (istisna ve muafiyetler) vergi alın. İşte tam da yapılan budur. Dolayısıyla maliye yönetiminden beklentiler anlamında tam bir hayal kırıklığı diyebilirim.

Moto kuryelerden stopaj usulü vergi almak, konut kira gelirlerinin tamamına bankadan ödeme zorunluluğu getirip bankaya stopaj yükümlülüğü getirmek, istisnaları kaldırmak, asgari Kurumlar Vergisi getirmek çok yaratıcı. Hele bahşişleri vergiye bağlamayı hiç anlamış değilim. Acaba hangi gelir kalemine giriyor da vergiye tabi tutuyoruz, tam bir akıl tutulması.

Engellilere sağlanan ÖTV yönünden araç istisnasını kaldırmakla veya yem ve gübrenin KDV oranını artırarak mı reform yapacağız?

Bakan Şimşek, Orta Vadeli Program açıklandığında dolaylı vergilerin toplam kompozisyon içindeki payının görece düşürüleceğini, ancak bunun dolaysız vergiler ihdas ederek yapılmayacağını, dolayısıyla yeni bir verginin 2024’te gelmeyeceğini söylemişti. Bunun tercümesi şuydu; kayıt dışı ekonomi ile ciddi bir mücadeleye gireceğim.

Aslında yıl başladığında, konut kira geliri beyan etmeyenler, hatalı KDV oranı uygulayanlar, IBAN denetimleri bu işin bir parçasıydı. Bizler de destekledik bu çalışmaları, ancak geldiğimiz noktada 2.6 trilyonluk bütçe açığı öyle afaki bir rakam ki, yeni vergiler getirmeden yine yerimizde duramadık. Bütçe açığını azaltmanın yolunun sadece gelirleri artırmak değil, kamu harcamalarını da azaltmak olduğunu unuttuk.

Kamuda reform paketi açıkladık ancak şu rakamlara dikkat çekiyorum;

1-) Personel harcamaları yüzde 139,

2-) Cari transferler yüzde 84,

3-) Sermaye giderleri yüzde 98,

4-) Faiz ödemeleri yüzde 99,

5-) Borç verme tutarı yüzde 195.

Bu nedir diye sorduğunuzda, son 1 yılda kamu harcamalarındaki artış oranları. Vatandaş olarak soruyorum, nerede kamuda tasarruf?

Dolayısıyla sonuç şu, kamu harcamalarında değişen bir şey yok ve tam gaz devam ediliyor. Açığı daha fazla büyütmemek için de ilave vergiler getirilmek isteniyor ve bunu da sihirli kelimelerden oluşan “Vergi Reformu” kavramıyla süslüyorlar. O zaman biz de kafayı kuma gömerek şunu söyleyelim, “vergi reformu mu, ha tamam o zaman.”