Türkiye’nin muhtemelen her yüz yılda görmek zorunda kalacağı bir tarihi dönüm noktasındayız. 14 Mayıs 2023’te gideceği Genel Seçimler için partiler aday listelerini hazırlıyor, çoktan belirleyenler oldu ama ne bu tarihi süreci gerçek manasıyla kavrayabilen oldu ne de ‘milletvekili’ kavramını içselleştirebilen. Partiler bir kısım parti bürokratlarını artık milletvekilliğine hak kazandı gözüyle listelere ‘kıyak’ bir sıradan sokmaya çabalıyor. Peki oy veren kitleyi ne kadar göz önüne alıyorlar. Günümüzde hala seçim günü oy pusulasını önüne açtıktan sonra hangi partiye oy vereceğine karar veren vatandaşlar var. Azımsanamayacak kadar çok olan bu vatandaşlar için en önemli kıstasın, milletvekili adayı isimlerden kendisine dokunan, ‘işte benim vekilim olmalı’ diyeceği bir ismi orada görmesi. Genelleme yapmak zorunda kalırsak, pek çokları tarafı olduğu partiye oy vermek isteyecek ancak her şeye rağmen hazırlanacak listede hakkaniyetli bir isim ve sıra hazırlamak da partilerin oy alacakları vatandaşlara en büyük borcudur. Birkaç gündür kulis bilgisi olarak beşi birbirine benzemez aday listeleri paylaşılıyor. Elbette bu listeleri yazan editör gönlünü gezdiriyordur, çok da itibar etmemek gerekir ama en tepede hep benzer isimleri görmek, az önce bahsini ettiğim anlayışın henüz değişmediğini gösteriyor. Şu anda elbette bu söylediklerim hep niyet okuma ancak gerçekten bir değişimin gerekliliğini hisseden ben ve benim gibiler için gerçekçi bir durum tespiti maalesef. Bir yanda demokrasi ve halkın isteği, bir yanda kavgacı ve orada olmayı haketmeyen isimlerin kavgası aslında Türkiye’de seçim süreci. Parti içinde liste hazırlayıcı, pek yetkili bürokratlar sıra bize ne zaman gelir acaba diye düşünedururken vatandaşın yaşadıklarını artık birileri farketmeli. Ülke siyasetinde 1940’tan beri devam eden ‘bu düzen değişmeli’ sloganı, her kesim tarafından dile getirilen ancak nemalanılan bir hal alını alan düzenin hiç değişmediği bir düzlemde diyalektikle mücadele ederek söylenegeliyor. Bu anlamda genel bir samimiyetsizlik de ortaya çıkıyor. CHP’nin 2015’te yaptığı ön seçimi muhabir olarak takip etmiştim. Parti tabanındaki heyecan gözle görülmeye değerdi. Sonuç olarak 2008 krizinden çıkıp ekonomik anlamda bir süredir sorun yaşamayan hükümetin yükselişini durduran ve mecliste sadece 3 koltuk kaybeden bir Ana Muhalefet Partisi olmuştu. Hatta o dönem iktidar olmayan MHP’nin de oylarını artırması sonucu AK Parti hükümeti kuramamış ve Türkiye 30-40 yıl öncesini hatırlatan kirli bir döneme girmişti. Kısacası demokrasi, günün sonunda siyasi partiye kazanç getirir. Bugün çok daha önemli bir seçime giderken tabanının onayını almayan hiçbir isim partisine güven ya da oy getiremez. Basına konuşmaktan imtina eden, kendini tanıtmaya çalışmak için başvuru yapan aday adaylarının gırla gittiği bu dönemde artık top partide. Halkına ulaşamayan, karşılığı olmayan isimlerin listelerde yeri olmamalı. Kesin seçilsin diye ili, bölgesi değiştirilen ve 5 yıllık milletvekili döneminde seçildiği şehirde bir kişiye bile merhaba demeyenlerden herkes yaka silkti.