Lise yıllarında yaşadığım kafa karışıklığımın hayatımın mesleğini bulmama yardımcı olacağını o gün gelip biri bana söylese pek de inanmazdım sanırım. Ancak bugüne geldiğimde kendime en uygun mesleklerden birini seçtiğimi görmek, o gün yaşadığım her şeyin aslında bir nedeni olduğunu düşünmeme sebebiyet veriyor. Buna kader demek kimilerine göre doğru kimilerine göre yanlış olabilir, herkesin inancı farklıdır, ancak yaşadığım olayları düşündükçe, başta iş seçimim olmak üzere, hayatta yaşadığımız her şeyin gerçekten bir sebebi olduğuna inanmaya başladım. Kişisel olarak hayatta boş durmayı sevmeyen bir kişiliğe sahip olduğumu düşünüyorum, boş kalan vakitlerimde psikolojik olarak zor dönemlere girdiğimi gördüğüm için belki de. Bundan dolayı lise hayatıma başladığım andan itibaren okulun olmadığı her vakitte çalışma hevesimi takip ettim. Bu meslekte de ilerleme şansı yakaladığım için kendimle gurur duyduğum çok an oluyor. Savaştım, çok çalıştım ve bir noktaya geldim, şimdi sıra, burada daha fazla çalışmaya geldi. Bu yazıyı yazıyorum çünkü hayatımın mesleğine şans eseri rastlamış biri olarak üniversite tercihleri yapacak arkadaşlarımın şu anki hislerini çok iyi anladığımı belirtmek istiyorum. Etrafınızda birçok kişi kendi istedikleri meslekleri size dayatmaya çalışacaktır. Anneniz öğretmen olmanızı isterken babanız mühendisliğin size çok yakışacağını düşünüyor olabilir. Veya ablanız doktor olmanız için size türlü maniplasyonlar da yapıyor olabilir. Abiler genellikle pek oralı olmazlar ama alttan alta akıl da verirler, genellikle ‘bırak ne okuyacaksın gel bak şu işte çok para var’ gibi. Yani günün sonunda kimse sizin istediğinizi önemsemeyebilir. Bunlar normaldir, doğaldır. Siz kendi istediğiniz şeyi bulmaya çabalayın. Ancak bunu yaparken eğer emin olamazsanız üzülmeyin, 6 yıllık tıp fakültesini bitirip doktor olduktan sonra bu mesleği yapmak istemeyen insanlar var. İşi bırakıp hayatlarını tümüyle değiştirebiliyorlar. Hiçbir şey için geç kalmış sayılmazsınız. Gelelim benim mesleğime. Meslekte daha çok yeni olmama rağmen kendim için en uygun mesleğin bu olduğunu anlamam şundan daha sadece 1 yıl öncesine dayanıyor. Üniversiteye girmemin üzerinden neredeyse 5 yıl geçtikten sonra yani. Tüm üniversite hayatım boyunca, ‘bu benim mesleğim değil, ben sosyal biri değilim, nasıl böyle bir hata yaptım’ gibi kendime yakarışlarımla geçirdiğim bir süreçten geçtikten sonra, pandeminin vurgunuyla ailemin yanına geri dönerek farklı bir hayata başlamış oldum. İzmir defterini kafamda kapatmış, ailemin yanında yaşayıp orada başarısız olduğumu düşünerek, kös kös oturmaya ant içmiştim. Daha sonra ‘neden evde oturuyorsun’ baskılarına dayanamayarak bir yerde işe başladım. Nereden bilebilirdim ki o yerin bana birçok gerçek dost kazandıracağını. 1 yıl gibi bir süre sonucunda yine ‘ben ne yapacağım’ buhranlarına girdiğim bir dönemde ise İzmir’den bir teklif aldım. Bu benim yapamayacağımı düşündüğüm kendi mesleğimle ilgili bir teklifti. Uzun süren ‘yapabilir miyim, yapamaz mıyım’ buhranından sonra ’23 yaşındayım, bu riski şimdi almazsam bir daha alamam’ düşüncesiyle evimi, ailemi, en yakın arkadaşlarımı bırakıp, asosyallikten neredeyse kimseyi tanımadığım İzmir’e geri döndüm, ancak tek bir farkla; bu kez başaracaktım.
Kendi hikayemi uzun uzun anlattıktan sonra yazının bonus kısmına geçelim. Son kısımda gazetecilik mesleğini merak eden, nasıl bir iş olduğunu görmek isteyen arkadaşlarıma veya da üniversitenin ilk yılında olan meslekdaşlarıma izleyebilecekleri birkaç tane gazetecilik mesleğini anlatan film önermek istiyorum. Benim çok sevdiğim, sizin de keyif alacağınızı düşündüğüm ilk film Spotlight. 2015 yapımı film, The Boston Globe'un Spotlight araştırma ekibinin Boston bölgesinde büyük bir komployu ortaya çıkaran gerçek hikayesini anlatıyor. Dinamik bir içeriği olan film, gerçekçiliği ve performansıyla 2015’te kazandığı ‘En iyi film’ ödülünü sonuna kadar hak ediyor.
Fransız Postası adıyla 2021 yılında yayınlanan bir diğer film, The New Yorker dergisinde yayımlanmış gerçek makalelerden uyarlanarak yapılıyor. Filmde ABD merkezli bir gazetenin Fransa bürosunda çalışan gazeteciler anlatılıyor. Filmin dinamiğini takip etmesi biraz zor gibi gelebilir ve çekim teknikleri de diğer filmlere göre oldukça farklı. Ancak bu film de beni zaten bu yapısıyla kendine bağladı.
Son olarak kült olmuş eski bir yapımdan bahsederek yazımı sonlandırmak istiyorum. Gazeteci adayları ve gazetecilikle ilgilenenlerin izlemesi gereken filmlerden biri olan ‘John Doe ile Tanışın’ , başarılı yönetmen Frank Capra yönetmenliğini taşıyor. Konusu ise kötü giden meslek hayatını canlandırmak için yalan habere başvuran bir muhabire odaklanıyor olması. John Doe isimli bir vatandaşın ağzından intihar mektubu yazan bir muhabirin anlatıldığı filmde para ve iktidar hırsının insanları nasıl değiştirdiği konusu işleniyor. Oldukça ilgi çekici bu filmi de beğeneceğinize eminim.
Sektörlere karşı önyargılarınızı lütfen kırın ve sadece kendinizi geliştirmeye odaklanın. Ben sektöre girmeden izlediğim bu filmlerle motivasyon kazanmıştım. Sizin de istediğiniz meslekle ilgili izleyebileceğiniz birçok film mutlaka vardır. Gözden kaçırmayın derim, iyi seyirler..
Bazen risk almak gerekir
Dilek Çakır Durak
Yorumlar