'Atatürk'ün partisi CHP'de bugün böyle şeyler olur mu?', 'Atatürk'ün partisi CHP', 'Bu adam Atatürk'ün CHP'sine yakışmıyor' gibi sözleri çok sık duyuyoruz. Okumaktan ve öğrenmekten giderek uzaklaşan bir toplum olduğumuz gerçeğini temele alıp konuşmak gerekiyor. Yaşadığı hatta sonuna dek savunduğu ülkenin yakın geçmişini bilmeyen, Cumhuriyet öncesi padişahların yatak sırlarını merak eden bir güruh ile sarayından çıkmayan padişahların elinde sopayla İngiliz elçilerini kovaladığını düşünenlerin ülkesi Türkiye Cumhuriyeti. 12 yıllık temel eğitimde her şey anlatılıyor da, özellikle 1923 sonrası Türkiye tarihi nedense bir ders yılında iki döneme sıkıştırılıveriyor. Ferhan Şensoy'un dediği gibi, "Bu ülkede Erbakan dışında herkes Atatürkçü, yılda bir gün Erbakan bile Atatürkçü, Fetullah hoca tamamen Atatürkçü, Atatürkçülük böyle herkesin benimseyebileceği, bu kadar salak bir ideoloji olamaz ki"... Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde en Atatürkçüler, Erbakan'ın izinden giden, ülkeyi tarikatlar, şeyhler yuvası haline getirmek için el etek öpen muktedirler değil mi? 

Bugün CHP için, Atatürk'ün partisi diyerek CHP'yi sürekli eleştirenler, tenkit edenler, yerden yere vuranlar, 'Bu CEHAPE zihniyeti' diyenler, kısacası Atatürk isminin arkasına sığınıp, canı sıkıldığında Anıtkabir'e giderek Ata'sına söz verenler, Cumhuriyet'in 100. yılında şahlanmak isteyenler Ferhan Şensoy tarafından yıllar önce söylenmiş. Atatürkçülük herkesin benimseyebileceği salak bir ideoloji değil, lan... 

Sonuç olarak bu yazı dizisinde, bugün CHP'nin Atatürk'ün partisi olup olmadığı konusunda bir hatırlatma yapmak istiyorum. Tarih her şeyi kayda geçirdi, mühim olan daha çok okumak, ne okuduğunun farkında olmak ve tahlil edebilmek. Bu esnada demokrasi denilen tek dişi kalmış canavarın +1 ile nasıl azınlıkları sömürdüğünü, çoğunluğun yalnızca bir sayıdan ibaret olmadığını, muktedirlerin kurmaya çalıştığı tahakkümü cahilleştirme yoluyla sağladığını da görmek zorundayız. Antik Yunan'da ortaya çıkan demokrasi ile bugün bence nihai noktasına gelmiş dekomrasinin sadece bize yutturulan eşitlik olduğunu da farketmeliyiz. Yüzyıllar boyu ezilenlerin kendini 'var' sanabilmesi için bir tiyatroya dönüştürülmüş seçimler, demokrasinin taçlandırılmış hali gibi önümüze sunulsa da, meşru olma çabasındaki otokrasinin sunduğu bol soslu kötü yemekten öteye gitmediği dile getirebiliriz. Kierkegard, varoluşçuluk felsefesini öne sürdükten sonra, bireyin ne kadar değerli olduğunu söyler ancak kişinin inandığı bir amaç olmadığı sürece her şeyi saçma bulacağını da aktarır. Filozof bu inanmayı dinle bağdaştırıp tutunma noktası oluştursa da artık bireyin akıl çağında daha dirayetli, daha mantık yolunda ilerleyebileceği görülmüştür. Bu bağlamda toplumsal ödevlerin, bireyin isteğinden üstte tutulma devri sona ermeli, devlet aygıtının bekası, devleti oluşturan her bir yurttaşın hakkından önde olmamalıdır. Günümüz siyasi kutuplaşması ve öne sürülen argümanlar, yurttaşlarda bireylik yitimi yaratılması sonucu güruh oluşturma ve meşruiyet yaratma çabasından başka bir şey değildir. 

9 Eylül 1923'te Komunist Parti tezahürü şeklinde kurulan Halk Fırkası'nın 18 Ekim 1966'ya dek Atatürk'ün partisi olduğu savunulabilir. Ancak bu tarihten 15 Eylül 1981'e kadar geçen süreci ancak İnönü'nün ideolojisi yörüngesinde bir CHP olarak nitelendirebiliriz. Daha sonra da 9 Eylül 1992 tarihinde bugün geldiği ilginç çizgiyi tartıştığımız parti olan CHP kuruldu. 

18 Ekim 1966'da neler oldu, Halk Fırkası neden Komünist Parti gibi bir rolde devam etmedi, yarın okuyabilirsiniz...