“Pandora’nın Kutusu açıldı” sözünü en az bir kez birinden duymuş olma ihtimaliniz yüksek. Peki gergin ve kötü durumlarda kullanılan bu tabirin hikayesini biliyor musunuz? Söylenene göre Antik Yunan efsanelerinden birinde, içinde kötülüklerin olduğu inanılan sihirli bir kutu olarak tasvir edilir Pandora. Efsaneye göre ;Prometheus, Tanrı Zeus’un ateşini çalıp insanlara verir. Buna çok sinirlenen Zeus, Prometheus’a çeşitli işkenceler uygular. Aynı zamanda insanları cezalandırmak için ise Hephaistos’a emir verip balçıktan çok güzel bir kadın figürü yaratmasını söyler. Pandora böylece tüm güzelliğiyle belirir. Daha sonra Zeus, Pandora’yı elinde bir kutuyla (çevirinin yanlışlığı dolayısıyla küp, kutu olarak çevrilmiş ve öylece süregelmiştir) Prometheus’un ikizi olan Epimetheus‘a gönderir. Kapıyı çalan Pandora’nın güzelliğinden büyülenmiş olan Epimetheus, onu evine alır ve ertesi gün onunla evlenir. Söz konusu kutuyu açmasını Pandora’nın kulağına fısıldayan Zeus’un, artık insanlıktan intikam alma zamanı gelmiştir. Zeus sayesinde kutuyu (Pandora’nın kutusunu) açan Pandora, insanlık arasında mutsuzluğu salıvermiştir. Böylece kötülükler dünyaya ve insanlığa yayılmıştır. Bu efsaneyi öğrendiğim kitap, hayatı boyunca başına türlü olaylar gelmiş, birkaç kez intiharın eşiğinden dönmüş ve yaşadıklarından ilhamla yazdığı kitaplarla ünlenmiş Osamu Dazai.. Ünlü Japon yazar- gerçek adıyla Şuci Tsuşima- “Pandora’nın Kutusu adlı kitabından bir kesitte şunları söyler; “İnsanlar için umutsuzluk denilen şey imkansızdır. İnsanlar genellikle umutla kandırılır; ama aynı zamanda “umutsuzluk” ile de aynı şekilde kandırılırlar. İnsanoğlu mutsuzluğun derinliklerine düştüğünde bile birazcık bir umut ışığını el yordamıyla arayıp durur.Bu Pandora’nın Kutusu’ndan beri Olimpos’un tanrıları tarafından belirlenmiş bir gerçektir”. Hikayeye göre Pandora’nın Kutusu’nun kenarında haşhaş tanesi kadar küçük, parıldayan bir taş kalır ve üzerinde belli belirsiz “umut” yazar. Gerçekten de böyle değil midir? Bir insan ne kadar elem, keder, kasvet içerisinde olursa olsun, bir umuda tutunmaya çalışır. Biri ona yardım etsin, biri onu anlasın ister. Bu umut ölüm döşeğindeki bir insanda da vardır, annesini kaybeden bir çocuğun gözlerinde de. Dünyanın kocaman bir iyilik fabrikası olmadığı elbette aşikar ancak mutsuzluğun dipsiz kuyularına düşen bir insanın yardım çığlığı, umudu elbet birileri tarafından dikkate alınır. Kimi buna insan suretinde bir meleğin yardımı der kimi ise Tanrı’nın eli. Hangi inanışa mensup olursa olsun umut ışığı olacak bir ışık görme umuduyla arayışa girer insanoğlu. Osamu Dazai, umut arayışını anlattığı Pandora’nın Kutusu’nda, mutsuzluğun dip kuyularından çıkma yolculuğunu arkadaşına gönderdiği mektuplarla ince ince anlatıyor. Metin Altıok’un “Kanadı Kırık Bir Akşam” şiirinde de bahsettiğine benziyor bu anlatış, iki farklı insandan, sözlerde aynı umut arayışı; “Yarın farklıdır bugünden, Adı değişir hiç olmazsa. Kara bir suyu Geçiyoruz şimdilerde Basarak yosunlu taşlara. Sen bugünden yarına Birazcık umut sakla.”